30 Ocak 2012 Pazartesi

İFTİRA İTTİFAKI, İFTİRASININ ALTINDA KALDI...


BASINA VE KAMUOYUNA!
Hastanemizde neredeyse örneği olmayan bir ayıp yaşanmıştı hatırlarsanız. Sağlık alanı hızla ticarileştirilirken, haklarımız bir bir budanırken ve biz SES üyeleri hastaneler özelleştirilmesin, sağlık çalışanları sözleşmeli köle olmasın diye uğraşırken; Sağlık Sen yanında bir basın ordusu ile Başhekimi ziyaret etmiş ve işyeri temsilcimizin hastane çalışanlarını fişlediğini iddia etmişti. Bu üçlü ittifakın basın önünde dile getirdiği bir şüphe…"SES işyeri temsilcisi iktidarı, çalışanları, yöneticileri fişliyormuş…"
Bu tutmuş, bu pişirmiş, buda hani bana hani bana demiş, diye tanımladığımız, “Ruh Sağlığı Hastanesi iftirasını” hatırladınız değil mi? Biz hiç unutamadık!
O zamanda bu olaya bizler ilk günden itibaren komplo demiş ve’ ayıptır, yazıktır, günahtır’ diyerek açıkça iftira olduğunu bildiğimiz bu fişleme iddiasını, basın açıklaması yaparak protesto etmiştik. Çünkü olayın dile getirildiği günün ertesinde hatta olayın basına yansıyacağı düşünülen günde çok büyük bir eyleme hazırlanıyorduk.
Bu eylem hem iktidarı hem yöneticileri hem de adına sendikayım diyen bu iftiracıları rahatsız ediyordu, bunu biliyorduk.
Çünkü biz bu eyleme hazırlanırken gerek iktidardan gerek idarecilerden, ufaktan tehditvari demeçler çıkmaya başlamıştı.
Ardından bu iftiracı sendika çıktı meydana; İl Sağlık Müdürünü ziyaret ediyor ve orada bir sendikaya asla yakışmayacak iddialarda bulunuyordu; Biz bu eyleme katılmayacağız, diye…
Bu eylem kırıcı beyanata hiç şaşırmadık; “Herkes işini yapıyor, dedik ve GöREV’imize hazırlanmaya devam ettik.
Ardından bu iftiracı sendikadan bir beyanat daha geldi; Tabip odası SES’in güdümüne girmiş, diye…
Yok böyle bir şey demeye gerek bile duymadık, güldük geçtik.
Bu ana kadar bizi şaşırtmayan beyanatlar, 20 Aralık günü kamuda örneğine az rastlanır bir komployla doruk yaptı.
Ve itiraf ediyoruz şaşırdık. Ar ettik… Bu iftirayı atanlar adına utandık.
Gelin bu hak kayıpları için birlikte mücadele edelim diye el uzattığımız, hangi sendika üyesi olursan ol gel bir olalım, birlik olalım dediğimiz bir günde..Sendikal sorumluğumuz gereği bizden çalınmak istenen hayatımızı ve çocuklarımızın geleceği için mücadele ederken, bu olayda olduğu gibi mücadelemizi ve yarattığımız başarılı eylemleri gölgelemeye çalışanlar sobelendi böylelikle.
O olay ne oldu dersiniz? O fişleme iddiası nasıl sonuçlandı? O koca koca puntolarla yapılan haberlerin sonu ne oldu sizce?
Biz cevaplayalım: HİÇ!
Evet, hem de kocaman bir HİÇ!
Savcılık ön inceleme sonrası konuyu kapattı. Yani bilgisayarda hiçbir şey bulmadığı gibi her hangi bir soruşturmaya gerek bile duymadı. Sağlık Müdürlüğünün yaptığı idari soruşturma ne oldu dersiniz. Oda HİÇ. Yani elde var sıfır. Konuyu kapattı, yok böyle bir şey dedi. Eeee Ne olmuştu peki. Neydi bu olup bitenler, niye yaşanmıştı, amaç neydi, neden yaşatılmıştı. İşte bu konuyu çok önemsiyoruz.
Ne demişler. Gerçekler inatçıdır, eninde sonunda ortaya çıkarlar. Burada da böyle oldu.
Hemşirelerin hakları ve sorunları konusunda idari bir makam olan Başhemşirelik ve başında ki Başhemşire Nurdan Kocabıyık’ın ve Başhemşire yrd. Ayşe Kökez’in Savcılık ifadesinde şaşarak görüyoruz ki açıkça iftira etmekten çekinilmemiştir. Bu makamlar Memur-Sen’ nin Şubesi gibi çalışmış ve bir Başhemşire ve yardımcısı kendi hemşiresini elindeki idari yetkilere rağmen hiçbir şekilde araştırmaya gerek duymamış, gidip savcılığa iftira dolu ifadelerle şikâyet ederek, açıkça suç icat etmiştir.
Aklandık evet ama bu olayın bir daha yaşanmaması adına bir sorumluluk duyuyoruz. Sorun ne biliyor musunuz?
Bir kişiyi bulunduğu görevden aldırmak için önce başhekim yardımcısı marifeti ile “ Bu görevden ayrıl, bak yoksa seninle uğraşacaklar…” dedirttikten, Türlü çeşit bahanelerle makama çağırıp çağırıp telkinlerde bulunup, sonra, yine o kişiyle ilgili biriminden aldırmak için çabalayıp, orada olmayan kişileri dahi zorlayarak tutanak tutturduktan.
Yetmedi., basına verelim rezil olsun, çamur atalım izi kalsın demektir ayıp olan.
Arlanılması gereken durum budur işte.
Sen adına sendikayım diyeceksin.
Kamu hastaneleri bir bir özelleştirilecek, sağlık hakkı ortadan kaldırılacak, üyelerin dâhil bütün sağlık emekçileri iş güvencesi yok olmaya tehlikesi ile karşı karşıya olacak.
Tüm bunlara karşın hem mücadele vermeyecek hem de mücadele edenlerin ayaklarına dolanacaksın. İftiralarla sürekli gündem değişip, insanların çalışma ortamını tarumar etme pahasına, iftiralar atmayı bile deneyeceksin.
İşte budur sorun…
Sen bir kurumun amiri olacaksın, hiçbir sendikayı makamına basınla kabul etmediğin halde bir sendikayı sırf güçlü durumdalar diye makamına alacaksın ve orda bir tiyatro sahnelenmesine göz yumacaksın.
Buranın bir Psikiyatri Hastanesi olduğunu, kendisinin Psikiyatrı Hekimi olduğunu unuturcasına Arkadaşımızla dahi konuşmadan üretilen bu sanal suçu hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde kabullenip büyük bir acizle savcıyı ve emniyeti göreve çağıracaksın.
Yahu durun daha araştırmadık, soruşturmadık, yargısız infaz yapmayalım, basın lütfen bunu haber yapmasın demeyeceksin. Üstüne üstlük birde ‘En ağır şekilde cezalandırılacaktır.’diyerek basının önünde hem hâkim hem savcı olacaksın. Komplo ortaya çıkıp, aklandığımızda dahi kılın kıpırdamayacak, basının önündeki cevvalliğinden eser kalmayacak. Onurlu hiçbir sağlık çalışanlarının vicdanları bunu kabul etmeyecektir. Etmedi de,
İşte budur ayıp olan.

Ama bu iftirayı atan, bu iftiranın peşine bir basın ordusunu takarak başhekimliğe gelen, bu iftiraya karşı gelmek yerine onaylayanlar, arkadaşımızı sekiz sütuna manşet haber yaparak ayak kaydırma uğraşında olanlar bilmelidirler ki; bu topraklar buna benzer çok oyun gördü. Hem devletin, hem hükümetin ve bilumum tüm erkânının gücünü yanına alıp kendini güçlü sananlar, sözde sendikacılık yapmak isteyenlere sözümüz var. Yağma yok SES var.
Onlar komploda, iftirada, eylem kırmada, yandaşlıkta başarılı olabilirler, hatta arlanmamayı meziyet sayabilirler. Ama biz bu dosyayı bu komplo çetesinden hesap sormadan kapatmayacağız
Çünkü biz KESK’ İZ…
Biz iki milyon kamu emekçisinin SES’iyiz.
Biz komploya yanıt vermekte, iftirayı ortaya çıkarmakta, yandaşlığı lanetlemekte ve her ortamda onuruyla direnmekte ustayız.
Güçlünün (!) yanında kendine yer edinmek için çırpınanlar bilmelidir ki asıl güç doğru ve haklılığın verdiği güçtür. Ve vicdanlarda ve tarihin en güzel yerinde hep onların hikâyeleri anlatılır. Ve bu ülkenin emekçileri bu oyunları sahneleyenleri çok iyi bilirler ve bu oyunu hep bozarlar. Nehirler gibi önüne set çekilip, takoz olununca, çoğalarak, coşarak, tüm yalan ve iftiraları atanları altında bırakır, çağlayanlara dönerler.
Değerli arkadaşlar,
Bu iftiranın sadece arkadaşımıza dönük bir karalamadan ibaret olmadığını;
Asıl niyetin sendikamız SES’ i karalamak olduğunu…
Asıl niyetin hakları için mücadele eden sağlık emekçilerini karalamak olduğunu çok iyi biliyoruz.
Bizler mesleğimizin onuruna yakışır bir şekilde, çalışma barışını koruyarak işimizi yapmak istiyoruz. Bu sebeple sizlerden de beklentimiz doğrularla güçlenerek, böyle idarecileri ve sendikaları yakından tanımanızı ve bunların temsil ettiği’ güçlüyüz ezeriz, güçlüden yana olun’ zihniyetini mahkûm etmenizdir.
O yüzden Sendikamız SES, bizlerin geleceğini karartan her türlü saldırıya karşı inatla birlikte mücadele etmeyi hep hedefleyecektir. ‘Emeğimiz, mesleğimiz ve işimiz onurumuzdur ‘diyerek ona sahip çıkma kararlılığından asla vazgeçmeyecektir. Bu olayda olduğu gibi mücadelemiz; iş yerlerimizin demokratikleştirilmesi ve kendi yöneticilerimizi kendimizin seçeceği hastanelerimiz oluncaya kadar ısrarla devam edecektir.
Israrcıyız çünkü gerçek gücün sevgiden, birlikten ve haklılıktan geldiğini biliyoruz. İktidardan bağımsız, gücünü sadece üyelerden alan, gerçek sendikalarda mücadele etmeyi o yüzden çok önemsemekteyiz.
Sendikamız SES, Ali Cengiz oyunlarıyla bizleri yıldırmaya ve hükümetten aldığı kof güçle baskılamaya, karalamaya kalkan sözde sendikalarla yılmadan mücadele edecektir. Sendikamız SES, bunları yapanlara verilecek en iyi cevabın örgütlü mücadelemizle büyüyerek verileceğine inanmaktadır.
Gerçek sendikan SES ‘e sahip çık, kendi hak ettiğimiz yöneticiyi seçelim, hastanelerimizi özgürleştirelim.
Tüm sağlık emekçilerini sendikamız SES’e, emeğimiz için onurlu ve haklı mücadelemize davet ediyoruz.
İnadına sendika, inadına SES
SES MANİSA ŞUBE YÖNETİMİ

24 Ocak 2012 Salı

AT SİZİN, SİLAH SİZİN, ŞAN SİZİN, NAMUS BELASINA DÖKTÜĞÜNÜZ KAN BİZİM...


BASINA VE KAMUOYUNA

Türkiye’de her gün giderek artan kadına yönelik şiddet olaylarının en korkunç örneklerinden biri 6 Ekim 2011 tarihinde Manisa’da yaşandı. Kadın sığınma evinden döndükten sonra kocası tarafından defalarca bıçaklanarak öldürülen Şefika Etik ‘in bir gazetede yayınlanan fotoğrafı, tiraj kaygısı güdülerek, en vahşi haliyle gözler önüne serildi. Kadını mülkiyet olarak gören anlayış, uzlaşma yolu aramada ısrarcı davrandığı için, Şefika Etik’ i eliyle katiline teslim etmiş ve ölümüne seyirci kalmıştır.
Acımasızca işlenen bu cinayetin davası bugün burada görülecek. Bizler de bu davanın takipçileri olacağız.
Günde ortalama 5 kadının öldürüldüğü ülkemizde bu oranın 2002’den 2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığı, 2002’de 66 olan sayının 2009’da 1300’e çıktığı gerçeğine bakarsak, katliamın aile içinde yaşandığını söyleyebiliriz. Biz kadınlar bize en yakın olan eşimiz, babamız, erkek kardeşimiz,amcamız ,dayımız tarafından şiddete maruz kalmak istemiyoruz. Artık bu vahşetin son bulmasını istiyoruz. Kadına yönelik şiddetin yasalarda caydırıcı yaptırımının olmasını istiyoruz. Kadına yapılan her türlü şiddetin, tacizin, tecavüzün, cinayetin en ağır suçlar kapsamına alınmasını ve bu suçları işleyenlerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını istiyoruz. Kadın cinayetlerini meşrulaştıran namus -töre gibi, kavramların kaldırılmasını bunun yerine caydırıcı cezalar koyulmasını talep ediyoruz. 13 yaşındaki bir çocuğun “tecavüze rıza gösterdiğine” kanaat getiren bir mahkeme ve yerel mahkemenin kararını onayan Yargıtay gibi bir kurum dünyanın hangi demokratik ülkesinde mevcuttur?
Buradan yetkililere sesleniyoruz:
-Yaşanan bu cinayetlere ne zaman dur diyeceksiniz?
-Etkili önlemlerin alınması ve caydırıcı cezaların uygulanması için daha kaç kadının ölmesi gerekiyor.
-Kadın erkek eşitliğini fiili olarak hayata geçirdiniz mi?
-Koruma talep edebilmemiz için sapığımızla nişanlanmamız mı lazım?
-Kadın cinayetlerini sona erdirmek için hangi acil eylem planını hayata geçirdiniz?
-Siz dava sayısını azaltın diye; hayatımızı karartan tecavüzcümüzle mi evlenelim?
-Kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda hangi yasal düzenlemeleri yaptınız?

Başta cinsiyet ayrımcılığı olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verecek eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.
Anayasadaki “aile” tanımı, boşanmış ve çocuğu ile yaşayan kadınları kapsayacak şekilde yaniden düzenlenmelidir.
Taciz, tacavüz ve şiddet karşısında; medyanın kullandığı eril ve kışkırtıcı dil önlenmelidir. Kadın cinayetlerinde “aşk, namus, töre, nefret” kavramları ile cinayetleri “meşru” gösterme tavrı terk edilmelidir.
Şiddet tehditi altında olan kadınlara gerçek koruma sağlanmalıdır. Kadın cinayetlerini de önleyecek, kadın odaklı bir “Kadın ve Eşitlik Bakanlığı” kurulmalıdır.
Şiddete maruz kalan kadınların korunmasını sağlamak için nüfusu 50.000’i bulan her belediyede kadın sığınma evleri açılmalıdır. Bu sığınma evlerinin denetimi kadın örgütlerine ve kadın kurumlarına bırakılmalıdır.
Kadına yönelik taciz, ayrımcılık, iş sağlığı ve iş güvenliği çerçevesinde değerlendirilmeli, işveren tüm işyerinde sağlıklı bir ortamın sağlanmasında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmelidir. Taciz v.b. sorunlara karşı ilgili işyeri güvenliği kurullarında kadınların temsili sağlanmalıdır. İşyerlerinde cinsel tacizin tanımı, erkek yönetici ve çalışanların cinsiyetçi bir yaklaşımla sergilediği her türlü söz, tutum ve davranışları da içerecek şekilde genişletilmelidir. Cinsel taciz konusu mesleki eğitimlerin bir parçası olmalı ve koruyucu tedbirler alınmalıdır. Yasal yaptırımların uygulanmasında mağdurun şikayeti yeterli olmalıdır.
Şiddete maruz kalan kadınlara yönelik her türlü yasal korunma, ücretsiz tıbbi ve psikolojik yardım sağlanmalı, yasal destek ve danışmanlık sağlayacak özel birimler kurulmalıdır. Ekonomik nedenlerden kaynaklı her türlü şiddetin önlenmesi için tedbirler alınmalı, kadına şiddet tanımı yasada kapsamı genişletilerek yer almalıdır. Kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlerin önlenmesi için kamusal önlemler alınmalı, bu suçları işleyenlerin cezaları ağırlaştırılmalı, “tahrik” indirimi, “iyi hal indirimi” v.b. uygulanmamalıdır.
Bizim artık beklemeye, tek bir kadın arkadaşımızı daha kaybetmeye tahammülümüz yok.
Biz kadınlar olarak yıllardır verilen emek ve demokrasi mücadelesinin kadın özgürlük mücadelesinin birbirinden ayrılamaz olduğunun bilinciyle, kadına yönelik her türlü ayrımcılığa ve şiddete karşı mücadele yürütmeye devam ediyoruz. Biliyoruz ki, kadına yönelik şiddetin kaynağı, erkek egemen zihniyet ve onun ördüğü yaşam sistemidir. Bu bakımdan, toplumlara barışı, gerçek demokrasiyi ve özgürlüğü kadının örgütlü gücü ve dayanışması getirecektir. Kadının kurtuluşu olmadan tüm dünyada tam bir kurtuluşu olmayacaktır. Kadının örgütlü gücü, emeği ve dünyayı özgürleştirecek ve dönüştürecektir.
Bugün burada verilecek olan cezanın kadınların yaşadığı şiddet ve acının son bulması için atılan bir adım olmasını diliyoruz.
İzmir Kadın Platformu Manisa Kesk Şubeler Platformu

MANİSA SAĞLIK HAKKI MECLİSİNE ÇAĞRIMIZDIR...


BASINA VE KAMUOYUNA
Sağlık alanında yaşanan/yaşatılan yıkıma, yıllardır dikkat çekiyoruz.
Bunu kimi zaman bu gün yaptığımız gibi basın açıklaması yaparak, kimi zaman referandumla, kimi zaman da, 21 Aralıkta olduğu GREV’lerle ortaya koyuyoruz.
Yıllardır ne basın açıklamalarımız nede demokratik eylemlerimizin hiç biri hükümet tarafından algılan(a)madı.
Bizi hep ideolojik davranmakla, nedensiz yere muhalif olmakla suçladılar. Kısacası bizim uyarılarımıza halkın kulak asmaması için “Masal” anlattılar…
GSS yasası 2008’de geçti. Çıktık olumsuzluklarını anlattık. Yasayı ertelediler ve halka; “Bakın bunların çıkardığı gürültü boşuna.” dediler. Seçim öncesi olması nedeniyle halkın memnuniyet düzeyini düşürecek uygulamaları yıllarca ertelediler.
Biz uyardık; hastaneler özelleşecek, katkı ve katılım payları gelecek, sağlık hizmetine erişim zorlaşacak, sağlık hakkı ortadan kalkacak, paran kadar sağlık gelecek, dedik. Onlar bizim bu uyarılarımıza rağmen halka masal anlatmaya devam ettiler.
Ama artık masal bitti. Yıllardır iktidarın masallarını dinleyen halkımız, 2012 yılıyla birlikte, gerçeklerle yüz yüze kalacak ve acı ilaçları içmeye zorlanacak.
Bunu biliyoruz çünkü 2011 yılı Kasım ayında hükümet TBMM’yi bile yok sayarak, gece yarısı, bir takım Kanun Hükmünde Kararnameler çıkardı.
Bu KHK’lerin bir anlamı da hükümetin artık TBMM’yi bile dikkate almayan, biz yaptık oldu anlayışına iyiden iye sarılmasıydı.
Bu KHK’lerden biri de 02 Kasım 2011 gece yarısı çıkarılan 663 sayılı KHK idi.
Bu TBMM’den dahi kaçırılmış KHK diyorki;
Bütün hastaneleri, Kamu Hastaneler Birliklerine devredeceğim.
Bu birlikleri illerde bir genel sekretere bağlayacağım ve o kişi halkın malı olan bu hastaneleri adeta bir ticarethane gibi işletecek.
Bu birliklerde halkın sağlık hakkı değil, birliklerin karlılığı esas alınacak.
Hastaneleri tıpkı oteller gibi sınıflandıracağım; A,B,C,D,E şeklinde ve o hastanelere vatandaşlar parasının miktarına göre başvuracaklar.
Bu birlikler bir sağlık kurumu gibi değil bir ticarethane olarak işletilecek ve hali hazırdaki sağlık çalışanları sözleşmeli hale getirilecek.
Hastaneler artık halkın malı değil bu birlik ticarethanelerinin “Karhane”lerine dönüşecek.
Tüm bunları kabul etmemiz mümkün değildi.
Yetmişbeşmilyon insanın geleceği ile ilgili birçok karar alırken, halkın öz malı olan kamu hastanelerini birliklere devretmek adıyla özelleştirirken bu derece zorba bir tavrı kabul edemezdik.
Kabul etmedik ve ilk olarak Türkiye Büyük Hekim Meclisini toplayarak bu KHK’leri oyladık.
Ve dedik ki; Madem siz TBMM’yi bypas ederek ülkeyi KHK’lerle yönetmeye karar verdiniz, bizde kendi meclislerimizi kurup bu yasa tasarılarını oylarız.
Evet, bu pratik adımı ilk olarak TTB öncülüğünde hekim meclisi attı ve Kamu Hastanelerinin özelleştirilmesi anlamına gelen 663 sayılı kanun KHK “Yok Hükmündedir.” diye karar aldı.
Sonra 21 Aralık’da tüm ülkede KESK ve Tabip Odalarının aldığı karar sonrası birçok talebin yanında, “Hizmet Üretmiyor, Sağlık Hakkı Meclislerini Kuruyoruz”. Diyerek bir günlük GREV eylemi yaptık.
Bu eylemlerle oluşturduğumuz meclislerde de “KHK Demokrasisi” bir kez daha reddedildi.
Tüm bu yaşananlardan sonra bize düşen bir görev daha vardı oda illerde “Sağlık Hakkı Meclisleri”nin oluşturulması idi.
19 Ocak 2012 günü burada bu adımı attık ve “Manisa Sağlık Hakkı meclisi”ni kurduk.
Şimdi siz değerli basın mensupları aracılığıyla hem meclisimizin kuruluşunu duyurmak hem de bu meclisin tüm Manisa demokratik kamuoyuna, kurumlara ve kişilere açık olduğunu ilan etmek istiyoruz.
Değerli Basın Mensupları,

19.01.2011 günü yukarda açıkladığımız gerekçelerle kurulan "Manisa Sağlık Hakkı Meclisi”ni genişletmek için yine bu salonda 26.01.2012 günü saat 17.00 da tekrar toplanacağız.
Toplantıda hem sağlık alanına ilişkin son deşiklikler hakkında bilgiler verilecek hem de Manisa Sağlık Hakkı Meclisinin Çalışma Programı oluşturulacaktır.
Toplantıya örgütlü örgütsüz, bu konuda söyleyecek sözü olan herkes davetlidir.
Sevgilerimizle...24/01/2012

MTO SAHHAD SES
Manisa Tabip Odası Sağlık Hakkı ve Hasta Hakları Derneği Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

17 Ocak 2012 Salı

TOPLANTI ÇAĞRIMIZDIR...

Merhaba,
Sağlık alanında yaşanan yıkımın, hak kayıplarının hızına yetişmek mümkün değil. Her gün haber bültenlerinde bu yıkımlarla "MÜJDE"leniyoruz. "Sağlıkta dönüşüm yapıyoruz." diyorlar. "Sağlıkta reform."
"Herkesi Genel Sağlık Sigortası kapsamına alacağız." diyorlar. MÜJDE...
Para vermeden, GSS primi vermeden GSS'li olunamayacağını öğreniyoruz.
"Parası olmayanların, fakir olanların GSS primini devlet ödeyecek." diyorlar. MÜJDE...
Peki, kimdir fakir, diye soruyoruz.
"Aylık 295 TL den daha az para kazananlar fakirdir." diyorlar. MÜJDE...
GSS primi ödemek yeterli mi diye soruyoruz.
"Birde sağlık kurumuna başvurunca muayene katılım payı ödenecek." diyorlar. MÜJDE...
Aile Hekimliğinde 3 TL, Devlet Hastanesinde 8 TL, Üniversite Hastanesinde 15 TL.
GSS primi ve muayene katılım payı ödemek yeterli mi diye soruyoruz.
"Birde İlaç katkı payı ödenecek." diyorlar. MÜJDE...
İlk üç ilaca kadar 3 TL sonra her ilave ilaç için, ilaç başına 1 TL.
GSS primi, muayene katılım payı ve ilaca katkı payı ödemek yeterli mi diye soruyoruz.
"Birde her zaman ödenen ilaç bedelinin %10- % 20 lik kısmını ödemeye devam etmek gerekiyor." MÜJDE...
Yani diyoruz GSS primi, muayene katılım payı ve ilaca katkı payı son olarak da ilaç bedelinin %10- % 20 lik kısmını ödememiz bizim her türlü sağlık hizmetini almamıza yetecek öyle mi?
"Birde.." diyorlar...
Dahası da mı var, diyoruz.
"Tabi ki var. Hastalığınızın estetik amaçlı olmaması, Sağlık Bakanlığından onaylı bir tedavi olması ve Sosyal Güvenlik Kurumunca(SGK) "Kapsam Dışı" nitelenmemesi gerekli." diyorlar. MÜJDE...
Nasıl yani SGK bir tedaviyi Sağlık Bakanlığı onaylasa bile "kapsam dışı" bırakabilir mi?
"Evet" diyorlar.
Neye göre, diyoruz.
"Verimlilik ve etkililiğe göre. Yani sizin tedaviniz için harcanan para verimli ve etkili bir sonuç sağlamayacaksa kapsam dışı olabilir." diyorlar. MÜJDE...
"Sonra hastaneler Kamu Hastaneler Birliğine devrolacak. Hastaneler para kazanma kapasitelerine göre A;B;C;D;E diye sınıflandırılacak. Yeni hastaneler kamu-özel ortaklığı modeliyle yapılarak özel sektöre devrolacak. Yani sağlık özelleşecek, güzelleşecek(!)..." MÜJDE...

************************************************************************************

Değerli Yönetici,
Manisa'da örgütlü sivil toplum örgütleri, sendikalar, siyasi partiler, dernekler sağlıktaki, yukarıda açıklamaya çalıştığımız olumsuzluklarla karşı karşıya kalacağımızı çok önceden öngörmüş ve "Manisa Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformunu" (HSGG) kurmuştuk.
Bizler HSGG platformunun yürütmesini oluşturan bu üç örgüt daha önce oluşturduğumuz platformun tekrar aktifleştirilmesinin ve Manisa'da kurulacak bir "Sağlık Hakkı Meclisi"nin halkın sağlık hakkını savunmada önemli rol oynayacağına olan inancımızla aşağıdaki tarih ve saatte sizleri örgütlerinizden en az bir temsilci ile toplantıya katılmaya çağırıyoruz.
Katılımınız bizleri ve "Sağlık Hakkı" mücadelesini güçlendirecektir.
Sevgilerimizle...

Yer: Manisa Tabip Odası Toplantı Salonu
Tarih: 19.01.2012 Perşembe Saat: 17.30

MTO SAHHAD SES

16 Ocak 2012 Pazartesi

KESK Manisa Şubeler Platformu Bodro Yakma Eylemi Yaptı...



BASINA VE KAMUOYUNA!



AKP hükümeti, özellikle emekçilerin çalışma yaşamına yönelik olarak gündeme getirdiği yasal düzenlemeler ve fiili uygulamalarla kamu hizmetlerini yıllar içinde büyük ölçüde ticarileştirmiş, kamuda esnek ve güvencesiz istihdamı yaygın hale getirmiştir.

2011 yılı sonundan itibaren peş peşe gelen zamlar, artan vergi oranları, düşük ücretle ve esnek çalışmanın yaygınlaşması, iş güvencemizin ortadan kaldırılmak istenmesi ve son olarak kamu emekçilerine grevsiz toplusözleşme dayatılması gibi adımlar yoğunlaşmıştır.

Yıllardır uygulanan ekonomik politikalar, özellikle sağlıkta yaşanan katılım payı ve diğer uygulamalar, hak gaspları, paralı eğitim uygulamaları, ekonomik krizin giderek ağırlaşan yansımaları ve diğer sorunlar, kamu emekçilerinin öfkesini arttırmıştır.

-------HÜKÜMET ŞAŞIRMA SABRIMIZI TAŞIRMA!

2011 yılı sonu itibariyle temel tüketim maddelerine peş peşe yapılan zamlar ve vergilerdeki artışlar, yükselen döviz kuru ve benzeri nedenlerden dolayı kamu emekçilerinin reel ücretleri son yıllardaki en ciddi düşüşü yaşamış ve kaybımız şimdiden yüzde 20’leri aşmıştır. Türkiye’de kamu emekçilerinin, işçilerin ve emeklilerin her geçen gün ağırlaşan yaşam koşulları, hükümetin emek ve emekçi düşmanı politikaları ile giderek daha da zorlaşmaktadır.

2011 enflasyon rakamı, kesinlikle halkın enflasyonunu ifade etmemektedir. Benimsenen enflasyon sepeti nedeniyle 2011 enflasyonu yüzde 10, 45 çıkmıştır. Oysa halkın en çok tükettiği temel tüketim mallarındaki fiyat artışları açıklanan resmi rakamın en az iki katı kadardır. Bu nedenle 15 Ocak’ta maaşlarımıza yansıtılacağı ifade edilen 2,68’lik “enflasyon farkı” gerçekçi değildir.

--------SADAKA DEĞİL TOPLU SÖZLEŞME!

Her yıl Ocak ayında yapılması gereken ücret zammı, toplusözleşme yasası henüz yasalaşmadığı için 2 milyonu aşkın kamu emekçisi ve aileleri mağdur edilmiştir. Hükümet grevsiz toplusözleşme yasasını çıkarmasını bilinçli olarak geciktirmekte ve yasada kendi çıkarları doğrultusunda değişiklikler yaparak kamu emekçilerini daha da mağdur etmek istemektedir.

1 Ocak 2012’de başlayan zorunlu GSS ile sağlık alanında yaşanan ticarileştirme uygulamalarının son halkası da tamamlanmak istenmektedir. Sağlığın kamusal niteliklerinin ortadan kaldırıldığı, sağlık hizmetlerinin sunumu ile finansmanının birbirinden ayrıldığı zorunlu Genel Sağlık Sigortası sistemi ile aylık 295 TL’den fazla geliri olanlardan çeşitli miktarlarda GSS primi tahsil edilecek olması, Ocak ayı sonuna kadar gelir testi yaptırmayanların her ay için 213 TL borlu sayılacak olması kabul edilemez.

------SAĞLIK HAKTIR SATILAMAZ!

5510 Sayılı Kanunun yasalaştığı 1 Ekim 2008 öncesinde göreve başlayan devlet memurlarının GSS primlerinin en fazla üç yıl boyunca devlet tarafından karşılanmaya devam edeceği, üç yıl içinde tüm kamu emekçilerinin maaşından yüzde 5 oranında GSS primi çalışan payı kesileceği belirtilmektedir. 1 Ekim 2008 tarihinden sonra memur olanların ise GSS priminin yüzde 7’sini devlet karşılarken, yüzde 5’i çalışanların maaşından kesilecektir.

Hükümet, kamu emekçilerini 1 Ekim öncesinde ve sonrasında işe başlayanlar olarak ayırarak, hem kamu emekçileri arasında kendince rekabet yaratmaya çalışmakta ve resmen ayrımcılık yapmaktadır. Zorunlu GSS halkın yararına olan bir düzenleme ise Meclis’te yeniden “kıyak zam” pazarlıkları yapan milletvekilleri neden GSS kapsamı dışında tutulmuştur. Halkın yaşamını zorlaştıran ve sağlığı bir hak olmaktan çıkaran bu tür düzenlemelerden derhal vazgeçilmeli ve herkese eşit, nitelikli ve ulaşılabilir sağlık hakkı için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

----SAĞLIKTA TİCARET ÖLÜM DEMEKTİR!

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu tasarısında yapılan son değişiklikle, “hizmet kolu” toplu sözleşme sisteminin kamu emekçilerine uygulanmaması hükmü getirilmiştir. Tasarıda yapılan değişikliğe göre kamuda hükümetle “tek” ve “genel” toplu sözleşme imzalayacaktır. Dünyada örneği olmayan böylesi bir düzenleme ile özellikle belediyelerde yapılan sözleşmeler geçersiz hale getirilmek ve tamamen hükümet denetiminde bir sendikal rejim oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Hükümetin yapmak istediği ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın geçtiğimiz haftalarda “Toplusözleşmeyi referandumda Evet diyen Memur Sen ile yapacağız” açıklamasının bire bir örtüşmesi tesadüf değildir. Hükümet başından sonuna bütün süreci kendisinin belirlediği, “toplusözleşme” olduğu iddia edilen, ancak bize göre “toplugörüşme” düzenlemesinden bile geri olan bir düzeneği yine kendi gölgesinde büyüttüğü tek bir konfederasyon ile yapmak istemektedir. Bugüne kadar yürütülen tartışmalar ve bakanlar kurulunda taslak üzerinde yapıldığı iddia edilen değişikler KESK’i bir kez daha haklı çıkarmıştır.

-----SAHTE SENDİKA YASASINA HAYIR!
KESK, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkı başta olmak üzere; kamusal hizmetlerin topluma devletin asli görevi olarak ücretsiz sunulması konusunda mücadelesini sürdüren en dinamik emek örgütlerinden biridir. Yine bilindiği gibi milyonlarca kamu emekçisini ve ailelerinin yaşamını doğrudan ilgilendiren 4688 Sayılı Yasasında değişiklik yapılması uzun bir süredir toplumun gündemindedir. KESK olarak kamu emekçilerini sefalet koşullarına mahkum etmeye devam edecek olan bu yasa tasarısına karşı mücadeleyi ülke genelinde sürdürecektir. Ancak siyasi iktidar, toplu sözleşmeyi eşit taraflarla değil son sözü kendisinin ya da bağlı/yandaş kurumların söyleyeceği bir mekanizma oluşturmak istemektedir. Yandaş konfederasyon dışındaki diğer sendikal yapıları eritmek, etkisizleştirmek ve bu tür özel operasyonlarla bitirmeyi hedeflemektedir.

En son 21 Aralık tarihinde yüz binlerce kamu emekçisi bu yasa tasarısına geçit vermeyeceğini ve sefaleti kabul etmeyeceğini KESK’in çağrısıyla greve çıkarak göstermiştir. 21 Aralık grevimizin hemen ardından ve yasa tasarısının meclis gündemine geleceği bugünlerde ilan ettiğimiz eylemleri yaşama geçirecekken baskının yaşanması ile yönetici ve çalışanlarımızın gözaltına alınması tesadüf değildir.

Bizler emek bileşenleri olarak buradan; ülkenin vicdanı ve demokrasi mücadelesinin aydınlık yüzü olarak düşündüğümüz KESK ve KESK’e bağlı sendikalarımızın şubelerine yönelik bu operasyonu şiddetle kınıyoruz. Gözaltına alınan yönetici, üye ve çalışanlarımız derhal serbest bırakılmalı, bu hukuksuz operasyonlara son verilmelidir. Hiçbir baskı ve yıldırma operasyonu bizleri; sendikal hak ve özgürlüklerin kazanıldığı, emeğin özgürleştiği, barış içinde yaşanılan demokratik bir ülke yaratma mücadelesinden geri adım attıramayacaktır.

BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!

KESK olarak AKP’nin pek çok konuda olduğu gibi, 4688 sayılı yasada yapacağı değişiklikler ile ilgili dayatmalarını kabul etmemiz mümkün değildir. Hükümeti son kez uyarıyor ve gerek Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası, gerekse altında Türkiye’nin imzası bulunan 87 ve 98 sayılı İLO sözleşmelerine aykırı hiçbir düzenlemenin tarafımızda kabul edilmeyeceğini bir kez daha belirtmek istiyoruz.

AKP Hükümeti bilmelidir ki; yirmi yılı aşkın süredir onlarca hükümete karşı bu mücadeleyi her türlü baskıya rağmen bugünlere kadar nasıl sürdürdüysek bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz


-----DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ

AKP hükümeti, Türkiye’nin dünyanın en fazla büyüyen ikinci ülkesi olmakla övünmektedir. Büyüyen, kalkınan Türkiye söylemlerinin yaygınlaştığı bir dönemde biz kamu emekçilerinin büyümeden hak ettiğimiz payı talep etmemiz en doğal hakkımızdır. Resmi enflasyonun yüzde 10,45 halkın enflasyonunun yüzde 20’leri bulduğu bir ortamda kamu emekçilerinin ücretlerinde en az yüzde 20 artış yapılmalıdır. İnsanca yaşayacak temel ücret, güvenli bir gelecek ve örgütlenme hakkımız için mücadelemize yılmadan devam edeceğiz. Dün gibi bugünde hiçbir baskı, ceza ve zorlama bizim önümüzde engel olamayacak. Biz yılların birikimi olan fiili ve meşru mücadele anlayışına ve onurlu duruşumuza devam edeceğiz. Bugün burada bordolarımızı yakarak ,yapılan bu komik artışları protesto ederek kamu emekçileri nezdinde tüm ezilen, yoksullaşan tüm emekçilerin sesi olmaya çalışacağımızı buradan bir kez daha duyuruyoruz. Yaşasın ONURLU VE ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ.

İŞTE SENDİKA İŞTE KESK…

KESK Manisa Şubeler Platformu adına Dönem yürütmesi
SES Şb.Bşk. Serpil Deniz

13 Ocak 2012 Cuma

HİÇBİR BASKI KESK’İ MÜCADELESİNDEN GERİ ADIM ATTIRAMAZ!


AKP’nin politikalarına muhalefet eden herkes sudan bahanelerle sindirilmeye ve baskı altına alınmaya çalışılıyor. Akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, gençler, sendikacılar ve farklı düşünen her siyasetçi gün geçmiyor ki, yeni bir gözaltı dalgasının hedefi olmasın. Bu yönelimin toplumu tek tipleştirmeye ve bir baskı imparatorluğu kurmaya yönelik planlı bir stratejinin parçası olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu uygulamaların devamı bugün sabaha doğru Konfederasyon Hukuk ve TİS uzmanımız İsmet Aslan’ın evine yapılan baskın sonucu gözaltına alınmasıyla yaşanmıştır. Uzmanımız 6 yıldır KESK’te kamu emekçilerinin ekonomik ve demokratik haklarının geliştirilmesi için onlarca rapor hazırlamış, bakanlıklar nezdinde yapılan toplantılara Konfederasyonumuz adına katılmış, sendikal mücadele konusunda yetkin bir arkadaşımızdır. Adresi belli olan bir kişinin bu yöntemle gözaltına alınmasını kınıyoruz.
Bilindiği gibi milyonlarca kamu emekçisini ve ailelerinin yaşamını doğrudan ilgilendiren 4688 Sayılı Yasada değişiklik yapılması uzun bir süredir toplumun gündemindedir. KESK olarak kamu emekçilerini sefalet koşullarına mahkûm etmeye devam edecek olan bu yasa tasarısına karşı mücadeleyi ülke genelinde sürdürüyoruz. En son 21 Aralık tarihinde yüz binlerce kamu emekçisi bu yasa tasarısına geçit vermeyeceğini ve sefaleti kabul etmeyeceğini KESK’in çağrısıyla greve çıkarak göstermiştir.
21 Aralık grevimizin hemen ardından ve yasa tasarısının meclis gündemine geleceği bugünlerde ilan ettiğimiz eylemleri yaşama geçirecekken bu baskının yaşanması ve uzman arkadaşımızın gözaltına alınması tesadüf değildir.
KESK olarak buradan bir kez daha uyarıyoruz:
Hiçbir baskı, yıldırma operasyonu bizleri kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlüklerini geliştirme mücadelesinden geri adım attıramayacaktır. AKP hükümeti bilemelidir ki; yirmi beş yıldır onlarca hükümete karşı bu mücadeleyi her türlü baskıya rağmen bu günlere kadar nasıl sürdürdüysek bundan sonra da sürdürmeye kararlıyız.
SERPİL DENİZ
SES BAŞKANI
MANİSA KESK YÜRÜTME KURULU ADINA