19 Nisan 2013 Cuma

BU ŞİDDET SONA ERSİN


BUGÜN 17 NİSAN 2013
DR. ERSİN ARSLAN'IN ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE;
 SAĞLIKTA ŞİDDETE,
 ŞİDDETİ DOĞURAN VE BESLEYEN SAĞLIK SİSTEMİNE KARŞI
 MÜCADELE İÇİN
G(ö)REVDEYİZ
Tam bir yıl oluyor.
Dr. Ersin Arslan Gaziantep’de bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak katledildi. Aradan bir yıl geçti, ancak sağlık çalışanları her gün ülkenin dört bir yanında şiddete görmeye devam ediyor. Son bir yıl içinde genç bir sağlık emekçisi Dr. Melike ERDEM sisteme isyanını kendi canıyla ödedi. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Yoğun Bakım Hemşiresi Rabia Önal öldüresiye dövüldü. Kaymakamın dövdüğü doktor, Hastane Müdürü’nün kovaladığı sağlık çalışanı, Emniyet güçleri ve Başhekimlerin saldırısı, Hasta ve Hasta yakınlarının yerlerde tekmelediği hamile doktor…
Bunlar bildiklerimizden sadece bir kaçı…
Ya bilmediklerimiz ve ya açıklanamayanlar?
Sağlık çalışanları şiddeti sadece hasta yakınlarından görmüyor. Gördüğümüz şiddeti birkaç başlıkta özetlersek;
  • Hasta ve hasta yakınlarının şiddeti; Bakanlığın, hükümetin ve idarecilerin dil ve üslubu, uygulanan sağlık politikalarının etkisi
  • Mobbing,
  • Atanmışların ve seçilmişlerin uyguladığı şiddet,
  • İşyerlerinde kadrolaşmaya bağlı olarak çalışanlar üzerinde hegemonya kurma amaçlı baskı,
  • İfade ve örgütlenme özgürlüğü karşısında sürgün, soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar ya da siyasal şiddet,
  • İstihdam modelleri, iş yoğunluğu vb.

Bunların dışında her gün bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanlarını  da sayabilirsiniz…
Sağlık çalışanlarını, hasta ve hasta yakınlarıyla  karşı karşıya getiren akıl dışı bir sağlık sistemi var.
·         Ödeme güvencesini tamamen yitirmiş, çalışanları birbirine düşüren, sağlıkta kaliteyi düşüren,  performans uygulaması var!
·         Gittikçe ağırlaşan iş yükü ve angarya, 7/24 esnek, kuralsız ve baskı altında çalıştırılma var, hemşirelerde 56, asistan Hekimlerde 64 saate kadar uzayan mesailer var!
·         Birlik Hastaneleri arasında dama taşı gibi dolaşma, işyeri güvencesinin tamamen ortadan kalkması, görev tanımı dışında “sağlıkçı her işi yapabilir mantığı” ile çalıştırılma var!
·         Özel sektörde güvencesiz, parasını alamadan, kölelik koşullarında çalışma var!
·         Sağlık Hizmetine ulaşmanın önünde bin bir türlü engel var, her kademede ödenen katkı-katılım payı ve ilave ücretler var!
·         Hükümet, siyasetçiler ve yöneticilerin “Sağlık Çalışanlarını” itibarsızlaştıran, küçük düşüren, hedef gösteren kışkırtıcı üslubu ve açıklamaları var!
Tüm bunların sonucunda bozuk bir sağlık sistemi, tedavi olamayan hastalar, çalışanlara yönelmiş öfke ve şiddet var!
Böyle sağlık sistemi olmaz.
Bu şartlarda, iyi hekimlik, diş hekimliği, hemşirelik, ebelik, teknisyenlik yapılmaz!
Nitelikli sağlık hizmeti verilmez!
Üzgünüz/ Kırgınız, bizi şiddetle karşı karşıya getiren bu sisteme karşı;
Haklarımızın,  halkımızın  ve çocuklarımızın sağlık hakkı için bugün hizmet veremiyoruz.
Bugün Türkiye’de sağlık alanında yaşadığımız şiddeti, bu şiddetin nedenlerini, çözüm önerilerini tartışacağımızdan/ dolayı acil hastalar, kanser hastaları, diyaliz hastaları ile yatan hastalar dışında sağlık hizmeti sunmuyoruz.
Bu eylem ve etkinliklerimizdeki temel amacımız; sağlık sistemindeki yanlışlıklara DUR demek ve sağlık emekçilerinin sorunlarına dikkat çekmektir.
Tüm bunlar “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın sonuçlarıdır.
Bu programın kimseye yararı olmadığı açığa çıkmıştır ve yol yakınken bundan vazgeçilmelidir.
Hizmete erişimin önündeki engellerin, başta parasal engeller olmak üzere tüm engellerin kaldırıldığı bir sisteme, nitelikli hizmet vereceğimiz bir sisteme ihtiyaç var.
Angaryaya varan çalışmanın,  7/24 saat, esnek-kuralsız çalışma ve performans baskısının olmadığı bir çalışma hayatına ihtiyaç var.
Kamu Hastane Birlikleri uygulaması ile dama taşı gibi hastaneler arasında dolaştırılması ile kaybolan işyeri ve iş güvencesine ihtiyacımız var.
Mücadelemiz şiddeti doğuran ve besleyen bu sisteme, “Sağlıkta Dönüşüm Programı”na karşı, onun için bugün
 G(ö)REVDE’yiz…..
Halkımıza daha iyi bir sağlık sistemi sunabilmek için;  halkımızı verdiğimiz bu mücadelede yanımızda olmaya, hükümeti, şiddeti doğuran, emekçileri ve halkı mağdur eden bu sistemi ortadan kaldırmaya, işkolundaki  sağlık meslek örgütleri olarak birlikte çözüm üretmeye  davet ediyoruz.  
Taleplerimizin yerine getirilmesi için, daha etkili eylemlerle ve daha kararlı bir şekilde mücadelemizi  sürdüreceğiz….
Böyle sağlık sistemi olmaz.
Bu şiddet sona ERS!N.

SES MANİSA ŞUBE  MANİSA TABİB ODASI

KESK’Lİ TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILSIN


SUSMAYACAĞIZ, DİRENECEĞİZ BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ,
KESK’Lİ TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILSIN
                                                                                                                    

Değerli Basın Emekçileri,
Konfederasyonumuza yönelik özellikle 2012 yılında yoğunlaşan operasyonların sonuncusu tam iki ay önce 19 Şubat 2013 tarihinde yapıldı. Ülke genelinde yapılan gözaltı operasyonuyla 167 arkadaşımız gözaltına alındı ve bu arkadaşlarımızdan 67 kişisi tutuklandı. Arkadaşlarımız iki aydır cezaevlerinde tutuklu durumda. Buradan bugün itibariyle cezaevlerinde tutuklu bulunan başta KESK Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri Akman ŞİMŞEK olmak üzere toplam 94 yönetici ve üyemize selamlarımızı gönderiyoruz.
Değerli Basın Emekçileri,
Zulmün ve zorbalığın efendileri,  “iktidarımıza biat edecek kullar istiyoruz” diye ferman buyuruyor. “Köleliğe Uyum Programını” hayata geçirmek için hazırlanan makbul vatandaş rehberinde herkese yeni fasıllar açıyorlar.
Diyorlar ki; 
“Gazetecinin, bizim dediğimizin dışında bir şey yazmayanı,
Avukatın,  hakkı – hukuku çiğneneni değil, çiğneyeni savunanı makbuldür”
Diyorlar ki; 
“Üniversitelinin, parasız, bilimsel, demokratik, anadilinde eğitim talep edeni değil YÖK’ü bağrına basanı,  
İşçinin,  her gün beşer onar kurban gittiği iş cinayetlerini kaderden sayanı, 
Sendikacının, yandaş olanı başımızın tacıdır.”
Diyorlar ki; 
“Asgari ücretlinin,  ucuz iş gücü olmak için kendi yerini dolduracak üç çocuk yapanı,  
Kamu emekçisinin, güvencesiz, esnek çalışmanın performansı yüksek, günün koşullarına uygun hükümet memuru olanı dışındakiler makbul değildir.”
Diyorlar ki;
“Kimse örgütlenmesin, zinhar hakkını aramaya kalkmasın, herkes 4+4+4’lük ileri demokrasimize kendini emanet etsin.”
Değerli Basın Emekçileri,
Bu makbul vatandaşlık tanımına uymayanların, uymamakta ısrar edenlerin, hele hele örgütlenenlerin nelerle karşı karşıya kaldığını hepimiz çok iyi biliyoruz.  Bu kapsamda, KESK’in emek ve demokrasi mücadelesini engellemeye yönelik operasyonların rutinleştiği tüm kamuoyunca bilinmektedir.  
Ardı ardına yaşadığımız operasyonlara baktığımızda hiçbirisinin tesadüfî olmadığı, amacının açık olduğu rahatlıkla görülmektedir. Ne zaman kamu emekçilerinin hakları gasp edilecekse KESK’e yönelik itibarsızlaştırma ve kriminalize etme operasyonları için düğmeye basılmaktadır. 
Zaten sınırlı düzeye indirilen iş güvencemizi ortadan kaldırmayı ve performansa dayalı ücretlendirmeyi öngören 657 sayılı DMK’da değişikliklerin gündeme getirildiği bu süreçte KESK olarak iş güvencemizden taviz vermeyeceğimizi, sendikal hak ve özgürlüklerimizin daha da daraltılmasına izin vermeyeceğimizi tüm kamuoyuna ilan etmemizin hemen ardından yapılan 19 Şubat operasyonunun tesadüf olmadığı açıktır. Bu operasyonların tek bir adı vardır.  O da “Emek ve Demokrasi Güçlerini Sindirme” operasyonlarıdır.  
Değerli Basın Emekçileri,
Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, emeğin hakkının yok sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Demokrasiden de sendikal hak ve özgürlüklerden de söz etmenin mümkün olmadığı bu ülkede, KESK’in neden hedef alındığı yeterince açık değil mi?
Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten, kamu emekçilerinin vicdanın sesi olmaya devam etme kararlılığından ödün vermeyen KESK’e yönelik ardı ardına operasyonlar yapılması şaşırtıcı değildir. 
Sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını, savaşa karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme karşı hakların kardeşliğini kararlılıkla savunan KESK’in, bu değerlerin düşmanlarınca hedef tahtasına konması doğaldır.
Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, yazmayan kalemlere inat bir daha ifade ediyoruz. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin de ağır olduğunu biliyoruz.   Ancak "hak verilmez mücadeleyle alınır" şiarını ilke edinen, baskılara mücadeleyi daha da yükselterek cevap veren, "acıyı bal eyledik" diyen bir gelenekten gelen KESK’liler baskılar karşısında asla yılmayacaktır. 
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında sessiz kalmayacağımızı haykırıyoruz. KESK olarak bugüne kadar olduğu gibi tutuklu arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşması için hem örgütlü gücümüzle hem de hukuksal olarak mücadele etmeye devam edeceğiz. Tek suçları sendikal hak ve özgürlükler, barış ve demokrasi mücadelesi vermek olan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.

             ALİ GÖK
                                                                         MANİSA KESK DÖNEM SÖZCÜSÜ

16 Nisan 2013 Salı

SAĞLIKDA ŞİDDETE HAYIR DİYORUZ. GREVDEYİZ



BASINA VE KAMUOYUNA
     Tam bir yıl oluyor, Dr. Ersin Arslan Gaziantep’e bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak katledildi. Aradan bir yıl geçti, ancak sağlık çalışanları her gün ülkenin dört bir yanında dayak yemeğe devam ediyorlar.
Ortada sağlık çalışanları ve hastaları, hasta yakınlarını karşı karşıya getiren akıl dışı bir sağlık sistemi var.
Sağlık Bakanı değişti, sağlık sisteminde düzelme denecek hiçbir adım atılmadığı gibi atılma niyeti de yok.
Ödeme güvencesini tamamen yitirmiş, çalışanları birbirine düşüren, sağlıkta niteliği düşüren performans uygulaması var!
Gittikçe ağırlaşan iş yükü ve angarya, 7/24 esnek, kuralsız ve baskı altında çalıştırılma var!
Birlik Hastaneleri arasında dama taşı gibi dolaşma, işyeri güvencesinin tamamen ortadan kalkması, görev tanımı dışında “sağlıkçı her işi yapabilir mantığı” ile çalıştırılma var!
Özel sektörde güvencesiz, parasını alamadan, kölelik koşullarında çalışma var!
Siyasetçiler, yöneticiler tarafından küçük düşürülme, hedef gösterilme var!
Tüm bunların sonucunda bozuk bir sağlık sistemi, tedavi olamayan hastalar, çalışanlara yönelmiş öfke ve şiddet var!
Böyle sağlık sistemi olmaz.
Bu şartlarda iyi hekimlik, diş hekimliği, hemşirelik, ebelik, teknisyenlik yapamıyoruz.
Nitelikli sağlık hizmeti veremiyoruz.
Eğitimimiz sürecinden başlayarak çok çalıştığımız, zor şartlarda hizmet vermeye gayret ettiğimiz hastalarımızdan, hasta yakınlarından şiddet görmeyi kabul edemiyoruz.
17 Nisan 2013 günü öldürülen meslektaşımız Dr. Ersin Arslan’ı anıp Türkiye’de sağlık alanındaki şiddeti, nedenlerini, çözüm önerilerini tartışacağımızdan dolayı acil hastalar, kanser hastaları, diyaliz hastaları ve yatan hastalar dışında sağlık hizmeti sunamayacağız.
İlimizde de sabah saatlerinde hastanelerimizin bahçelerinde toplanıp Dr. Ersin Arslanı anacağız.  Sonrasında tüm sağlık emekçileri olarak şiddetin yoğun yaşandığı Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi önünde saat 11.00 itibariyle toplanmaya başlayacağız. Saat 12.00 de  basın açıklaması gerçekleştireceğiz.
Kamu hastanelerinin yöneticileri ve özel hastane sahiplerini şiddete karşı sahici önlemler almaya ve şiddetin sebeplerini ciddiyetle gözden geçirmeye çağırıyoruz. Yurttaşlarımızı daha iyi bir sağlık sistemi, insanca yaşanacak bir sağlık ortamı için 17 Nisan gününe Merkezi Hastane Randevu Sistemi’nden randevu almamaya, aldıkları randevuları ertelemeye, eylem ve etkinliklerde sağlık çalışanlarının yanında yer almaya çağırıyoruz.16.04.2013
Böyle sağlık sistemi olmaz.
Bu şiddet sona ERS!N.                           SES MANİSA ŞUBESİ YÖNETİM KURULU

10 Nisan 2013 Çarşamba

AĞIZ DİŞ SAĞLIĞI TEKNİSYENLERİNİN İNSANLIK DIŞI ÇALIŞMA KOŞULLARINA SESSİZ KALMAYACAĞIZ.


                                                                     Basına ve kamuoyuna!

    Biz Sağlık Emekçileri her geçen gün bize ‘Müjde, Müjde’ diye sunulup, hak kayıplarımıza yeni bir tanesinin eklenmesiyle uyanır olduk. Yıllardır bin bir fedakarlıkla emeğimizin karşılığını alamadığımız yoksulluk sınırı altındaki ücretlerimizle, çeşitli hastalıkları kapma riskiyle iç içe, stresli ve şimdilerde bol şiddet soslu hale getirilen sağlık alanında çalışırken, birde buna paran kadar sağlık anlayışının hakim kılınmaya çalışıldığı yasal düzenlemelerle eklendi. Bugün ADSM lerde çalışan sağlık emekçileri olarak isyan noktasına gelmiş bulunuyoruz. Yıllardır birikmiş sorunlarımız, ADSM lerin artmasıyla ticari bir mantığa büründürülmüştür. Şimdilerde ise Hükümet  ADSM leri özelleştirme  ve tüm biz çalışanlarını ise güvencesiz, kölelik yasalarına göre çalıştırmak için KHK çıkartarak sorunlarımızı katmerleştirmişlerdir.

 Devlet olma görev ve sorumluluklarında tekleyen hükümet Kanun Hükmünde Kararname ile Kamu hastane Birlikleri, Kamu- özel ortaklıklarıyla sağlık alanını düzenleme kıvraklığını son on yılda halka da masallar anlatarak göstermiştir. Ama artık masallar bitti ve bizler her geçen gün bu olumsuz çalışma ortamında para basan şirket mantığı gibi çalıştırılan iş yerimiz olan ADSM’lerdeki yoğun çalışma koşulları ile  hem fiziksel hem psikolojik açıdan giderek hastalanıyoruz. Son yıllarda fiziksel ve ruhsal yönden çöküntüye uğrayanların sayısında artış olduğu ve kendisini insan hayatını iyileştirmeye adayan biz sağlık emekçilerinin tükenmişlik sendromuna sürüklendiği bilinen bir gerçektir. Bir ticarethane mantığıyla yönetilen ve performans sisteminin yarattığı yoğunlukta maalesef hem bizim sağlığımız hem de hastalarımızın alacağı hizmet nitelik olarak olumsuz anlamda etkilenmektedir.

 Kamu Hastane Birlikleri Kurumu Hastane Hizmetleri Başkan Yardımcılığı’nın 19.02. 2013 tarih ve 1387 sayılı yazısı ile 2013/1 sayılı genelge yayımlanarak, Diş Protez Teknisyenlerinin günlük iş miktarları ve süreleri yaklaşık 3 kat arttırılmıştır. Bu genelge çıkarılırken çalışanların görüş ve önerileri alınmamış, çalışma koşulları göz önünde bulundurulmamıştır. Yayımlanan bu genelgenin hukuksuz, hakkaniyete aykırı ve eksiklerle dolu olduğunu düşünmekteyiz. Şöyle ki; bir parça işi bitirmek için günde en az 7saat kesintisiz çalışma gerektiği ve göz önünde tutulmayan prova aşamaları, tekrar tekrar kapanış, diş dizimleri ve düzeltmeler dikkate alınmamıştır. Telafisi mümkün olmayan sağlık sorunlarımızın çoğalmasına ve etkisinin ağırlaşmasına yol açan en önemli etmen olarak gün içerisinde parça iş sayısının artmasıyla birlikte tehlikeli ortamda daha fazla kalmış olacağımızdır. Var olan durum ve bunların açtığı olumsuz sağlık koşulları düşünülmeden diş protez teknisyenlerinin iş yükü bu genelge ile orantısız bir şekilde arttırılmıştır. İş ortamımız ile ilgili her ne kadar fiziksel düzenlemeler yapılsa da, teknolojik gelişmelerden yararlanılsa da, yüksek dikkat ve el manipülasyonu gerektiren mesleğimizde otomatik sistem veya makine gibi “bas çalıştır iş bitsin sistemi” ile çalışma imkanı yoktur. 2010 yılındaki genelge iptal edilip, yeni genelge ile parça iş sayısı belirsizleştirilerek yoğun çalışmaya zorlandığımız bu tutum bizlerde ümitsizlik, kronik yorgunluk, yoğunluk, motorlu araç kazaları, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları, iş kazaları, malpraktis, bazı cilt hastalıkları, tükenmişlik sendromu, yabancılaşma gibi sorunlara yol açmaktadır. Genelgenin aksine zamanımızın önemli bir süresini geçirdiğimiz laboratuarda iş yükümüz ve yoğunluğumuzun azaltılması, sağlığımızın korunmasında önemli bir uygulama olacaktır. Diş protez teknisyenleri olarak kimyasal, biyolojik ve fiziksel etkilerin tehdidi altında çalışmaktayız. Özellikle sağlığımızı etkileyen en zararlı kimyasal madde akrilik'in tozu ve buharıdır. Akrilik'in içindeki etkin madde metil metakrilat ve başlatıcı madde benzoil peroksitin kansorojen maddelerdir.

Çalışma koşullarımızda kullandığımız onlarca maddeden dolayı, solunum sistemi hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, göz hastalıkları, slikozis, kas hastalıkları ve deri hastalıklarına yakalama riskimiz her zaman yüksektir. 16 Haziran 2004 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği, 17 Aralık 2005 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan Diş Protez Laboratuarları Yönetmeliği ve SB Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 25.11.2008 tarih ve 44772 sayılı yazısı ile uygulamaya konulan 2008/76 sayılı genelge ile diş protez teknisyenliği meslek hastalıkları konusunda alınması gereken tedbirler belirtilmiş ve işyerimizin ve işimizin ağır ve tehlikeli işlerden olduğu belirtilmiştir. Buna rağmen, iş yoğunluğumuzun artırılması ilgili mevzuata açıkça aykırıdır. Gerek tabiplerde gerekse de teknik sağlık mensuplarında yada sağlık alanında çalışan hiç bir mesleğin günlük yapacağı iş miktarı önceden belirlenememektedir. Diş protez teknisyenlerine genelge ile belirli sürelerde belirli iş yükünün belirtilmesi gerçeklikle bağdaşmadığı gibi hukuka da aykırılık içermektedir. Çalışma koşullarının, sağlığımız üzerindeki etkilerinin ölçülmesi için, diğer sağlık çalışanlarıyla bilimsel karşılaştırma yapılması yeterli olacaktır. Diş protez teknisyenleri ile diğer sağlık çalışanlarının akciğer radyografileri çekildiğinde, karaciğerdeki patolojik bulgulara bakıldığında, göz muayeneleri yapıldığında, işitme testi yapıldığında, cilt muayenesi yapıldığında ve bu sonuçlar karşılaştırıldığında hayatımızın risk altında olduğu bir kez daha görülecektir. İş yoğunluğunuz arttıkça maruz kalacağımız tehlikeler de o oranda artacaktır ve hayatımız açısından tedavisi zor ve imkânsız hastalıklara yakalanma oranımız yükselecektir.

Esasen diş protez teknisyenlerinin yaptıkları iş ve çalışma koşulları göz önüne alındığında fiili hizmet süresi zammından yararlandırılması gerekmektedir.

Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 25 Haziran 2010 tarihinde yayınladığı genelge ile KHK Hastane Hizmetleri Başkan Yardımcılığının 19 Şubat 2013 tarihinde yayınladığı iki genelge arasında günlük iş miktarın süresi açısından büyük farklıklar oluşmaktadır. İki genelge arasında yaklaşık iki yıllık bir zaman dilimi olmasına rağmen, bu kadar farklılık nereden kaynaklanmaktadır.

 Ağız ve diş sağlığı çalışanları olarak, özverili çalışma koşullarında beden ve ruh sağlığımızı koruyacak ve daha az etkileneceğimiz bu çalışma koşulları uygun olacaktır. Bu nedenle 19.02.2013' tarihli 2013/1 sayılı genelgenin bir an önce iptal edilmesini talep etmekteyiz.

  Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri sendikası olarak; eşit, ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hizmetinin mümkün olduğunu biliyoruz. Sağlık meselesi ülkede yaşayan tüm yurttaşları direk etkileyen bir olgudur.  Ülkemizde ağız ve diş sağlığı en önemli halk sağlığı sorunları içinde yer almasına rağmen; bu alanda ciddi ve köklü çözümlere gidilmemiş hatta nerdeyse görmezden gelinmiştir. Bütün dünyada sorunun önüne geçmek için önemsenen koruyucu diş hekimliği hizmetleri ülkemizde yok denecek kadar azdır. Bakanlığın verilerine baktığımızda bugüne kadar yapılan ağız ve diş sağlığı taranmalarında ortaya çıkan sonuç oldukça ürkütücüdür. Bu verilere göre ağız ve diş sağlığımız  %85 oranında bozuk ve çürük, diş eti hastalıkları ile yaygın bir sorun olmaya devam ediyor. Şurası bir gerçektir ki çürük bir yoksulluk hastalığıdır. Hiç kuşkusuz ki dünyada ki sorunların başında eşitsiz ve adaletsiz gelir dağılımı gelmektedir.

 Bu nedenle de bu alana ilişkin tartışmalar yapılırken toplumun örgütlü kesimlerini mutlaka sürece dahil etmek gerekir. Yine politikalar belirlenirken ulusal ve ulus ötesi sermaye şirketlerinin çıkarları yerine; toplumcu politikalar benimsenmelidir. Toplumcu bir sağlık sisteminin oluşturulması için bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da mücadelemizi ve tüm birikimlerimizle çalışmayı sürdüreceğiz. Emek cephesindeki tek dinamik yapı olan sendikamız SES, emeğimizin,  iş güvencemizi ve sağlık hakkımız için birleşik bir mücadele hattı yürütmesi tarihi bir zorunluluktur. Bizler yandaş anlayışla suskun ve çıkışsız bir toplum yaratma mühendisliğiyle istenen bu ablukayı dağıtmalıyız, İş güvencemizin elimizden alınmaya çalışıldığı ve güvencemizi kamuoyunda ‘memurun yan gelip yattığı dönem bitmiştir’,’800 lirayla istenirse paşa paşa geçinilir’ diyen Bakanların itibarsızlaştırmasıyla karşı karşıyayız. Performans sistemiyle emekçilerin birbirine düşürülmeye çalışıldığı bu dönemde Ülkemizin demokratikleşmesi için bize dayatılan bu emek ve emekçi düşmanı yasalara karşı olmak hayati önem taşımaktadır. Tam da burada emekçilere mücadelesiyle kendini kanıtlamış gerçek sendika olan SES’e güç katmalıyız. Bu mücadeleye işkolumuz başta olmak üzere, giderek sağlıksızlaştırılan bu ortamdan biz iş güvencesiz, giderek taşeronlaşacağımız, yoğun çalışma koşullarıyla sağlığımızı kaybedeceğimiz ve niteliksiz işler üretmeye zorlanacağımız dan bu ortamı kabul etmemiz mümkün değildir.Biz sağlık emekçileri olarak emekliliğimize yansıyacak ‘SAĞLIK HİZMET TAZMİNATI’ istiyoruz.İnsanca yaşayacak bir ücret ve Sağlığın ağır ve tehlikeli iş kapsamına alınarak sağlıklı ve çalışma barışının sağlandığı iş yerlerini yaratmaya tüm gücümüzle çalışacağımızı buradan duyuruyoruz.  Bu sebeple bundan en fazla etkilenen geniş halk kesimlerinin de verdiğimiz ‘ sağlık hakkı ‘ mücadelesine destek vermesini beklemekteyiz. Bizler SES olarak tüm Türkiye de bu genelgenin iptali için imza kampanyası başlattık ve bunları Kamu hastane Birliklerine göndereceğiz.

YAŞASIN SES!

YAŞASIN BİRLEŞİK ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!

                                                                      SES Manisa Şube Yönetimi  
                                                                            Adına Pınar TAMER