31 Mayıs 2013 Cuma

İŞ GÜVENCEMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ

BASINA VE KAMUOYUINA!
 Kamuda CEO’lara, Hükümet Memurluğuna, Performansa Göre Ücretlendirmeye, Kadrolaşmaya, Rotasyona, esnek çalışmaya Karşı Güvenli iş ücret güvencesi için tüm kamu emekçilerini kenetlenmeye ve KESK’ in hazırladığı 27-31 Mayısta referanduma ve 5 Haziranda ki uyarı grevimize katılmaya davet ediyoruz.
AKP taleplerimiz karşısında üç maymunu oynamaya devam ediyor.10 yılı aşan AKP iktidarında ardı ardına çıkarılan KHK’ler ve yönetmeliklerde kamu hizmetlerinin ticaretleştirilmesi ve özelleştirilmesi süreci hızlandırıldı. Kamu emekçilerinin iş ve ücret güvencesini adım adım budayan, onlarca düzenleme tüm mücadele ve karşı duruşumuza rağmen hayata geçirildi.
Maaşlarından, emekliliklerine, sağlık harcamalarından, trafikte geçiş üstünlüğüne kadar kendilerine bin türlü ayrıcalık tanıyan düzenlemeleri yasallaştıranlar sıra biz emekçilere gelince hep aynı nakaratı tekrarlayarak’ kaynak yok’ dediler.
Bir avuç sermayedarın çıkarına uygun yasalar yapılırken kamu yararı yani halkın yararı göz ardı edildi. Teşvik deyince aklına patronlar, tasarruf denince aklına biz emekçiler gelen AKP iktidarının Çalışma Bakanı milyonların gözünün içine baka baka ‘asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok. Geçinirsiniz, ona mahkûmsanız 800TL de büyük bir paradır’ diyecek kadar pervazsızlaştı. Bakanın bu pervazsızlığının kaynağı bunları ona söyleme cesaretini veren yandaş Sendikalara ve kürsülerinde konuşturmalarına borçludur. Emekçilerin talepleri karşısında üç maymunu oynayan AKP kendi bildiğini okumaya devam ediyor.
Emeğin kara, AKP’nin pembe tablosunda haklarımızın gaspıı sürüyor!
Torba yasa düzenlemeleriyle sadece son 6 ay içerisinde 4800 kanun maddesi yasallaştı. Kamu emekçileriyle ilgili her düzenlemede kazanılmış haklarımız birere birer gasp edildi. Kamuya ait işletmeler teker teker satılırken, kamu hizmetleri ‘dışarıdan hizmet satın alınma’ yoluyla piyasa ilişkilerine çekilerek Taşeron Cumhuriyetine dönüştürüldük. Böylece kamuda esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma yaygın ve normalleştirildi.
Bir yandan mezarda emeklilik, diğer yandan resen emeklilik, yani yeni  personel almama, taşeronlaştırma, sözleşmeli ücretli personel uygulaması, geçici süreli sözleşmeli personel  çalıştırma, 4-B,4-C,4-D ,Çakılı sözleşmeli çalışma,geçici-mevsimlik işçilik gibi uygulamalarla Kamu kemsinde iş ve ücret güvencesi önemli ölçüde daraltıldı.taleplerimize hep kulaklarını tıkayanlar bizimle dalga geçercesine yandaş basında her gün ‘Memura Müjde’ haberleri yaptırdılar.
Bugünden geriye baktığımızda, kamu emekçilerinin çalışma yaşamının alt üst edildiğini, bir bütün olarak bu alanın tavsiyesinde ciddi mesafenin alındığını ve vergilerimizle ve bizlerin daha elimize ulaşmadan maaşlarımızın yarısına yakın kesilen paraların hizmet olarak bize dönmediğini gibi vergi vermeyen zengin sınıfına peş geş çekildiğini yaşayarak görüyoruz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi kamuda esnek, güvencesiz, hak etmediğimiz düşük ücretlerle, baskı ve sindirmeyle çalıştırılmamız artırıldığı bir ortamda çalışıyoruz. Bizler için sürgün anlamına gelen rotasyon, bireysel performansa göre ücret, disiplin cezalarında uyarma ve kınama basamaklarını kaldırarak doğrudan aylıktan kesmeye geçiş, kamuda üst düzey görevlere özel sektörden açıktan atamalar yapılarak Hükümet Memurluğunu dayatmak gibi düzenlemelerle Kamu emekçilerine reva görülen çalışma koşulları daha da ağırlaştırılmak isteniyor.
Hükümet Memurluğu ile siyasi kadrolaşma artacak! Kamu emekçilerinin acil çözüm bekleyen onlarca sorunu bulunurken, AKP Hükümeti kazanılmış haklarımızı tamamen ortadan kaldırmak için emek düşmanı politikalarına her gün bir yenisini ekliyor. Son olarak 15 Mayıs 2013 tarihinde TBMM2ye gönderilen Torba Yasa tasarısıyla kamuda çalışma ilişkileri, ‘Hükümet Memurluğu’ na uygun olarak biçimlendirilmek isteniyor. Birçok kurumda kadrolaşmayı tamamlayan AKP yapılacak düzenlemeyle kendi siyasi yaklaşımın uygun gerici kadroların kamuda yönetici kadrolara atanmasının önünü tamamen açmayı hedefliyor. Bu güne kadar 691 değişiklik yapılan 657 sayılı DMK olmak üzere pek çok konuda KHK değişiklik ön gören Torba yasa Tasarısıyla’ Otoriter Başkanlık Sistemine’ giden yolun taşları döşenmek isteniyor.
Kamuya CEO’lar istemiyoruz! Kamuda ‘liyakat, kariyer’ ilkelerini ortadan kaldırarak siyasal kadrolaşmayı hedefleyen tasarı yasallaşırsa üst düzey yönetici kadrolarına özel sektörden ‘açıktan atama’ yapılacak. Dış işleri, Adalet, maliye bakanlıkları gibi kamu Kurumlarında yıllardır uygulanan liyakat, tecrübe ve deneyime dayalı yükselme sistemi ortadan kaldırılacak. Bu önemli görevlerin gerektirdiği hizmet süreleri, eğitim şartları gibi vasıfları taşımayanların açıktan atanmasının tek anlamı siyasi iktidarın bir dediğini iki etmeyen bir ‘ hükümet memuru’ kapı kulu sistemi yaratmaktır. İşle göre personel değil yandaşa göre iş yaratmaktır. Tüm vatandaşlara eşit, nitelikli ve parasız olarak sunulması gereken kamu hizmetlerini sermayenin ‘Kar’ mantığına göre halka satmakla görevlendirilecek CEO’lar kamu kurumlarına ’özel sektörden’ atanmak istenmektedir. Bu adım sosyal devletin tavsiyesinden başka bir amaç gütmemektedir.
Oyunu görüyoruz, tepkimizi yükseltiyoruz!
AKP genel olarak TBMM’ye gönderdiği yasa taslaklarında kamuoyu tepkisini en aza indirmek için yapmayı düşündüğü kritik değişiklikleri gizlemeyi seçmektedir. 15 Mayıs 2013 de gönderilen bu tasarıda iş güvencesi ve performansa dayalı ücretlendirmeye ilişkin doğrudan değişiklikleri ön görülmese de tasarının içeriği dikkatle incelendiğinde esas hedefin iş güvencesini ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemeleri içerdiği görülmektedir. Vicdanlarında Kamu emekçilerinin sorunlarına yer vermeyenlerin torba yasa tasarılarından medet umulmayacağı gerçeğini defalarca yaşayarak öğrendik. Aynı tehlike bugünde kapımız da. Hükümetin bakanları tarafından Kamu emekçilerinin iş güvencelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik beyanatlarını defalarca dinledik. Eğer biz iş güvencesine sahip çıkmazsak, fırsat buldukları ilk anda bu değişiklikleri yapmayı deneyeceklerinden hiç kuşkumuz olmamalıdır. Bugün önümüzde iki nokta var. Ya işimize,  güvencemize göz koyanlara karşı, geleceğimize sahip çıkmak için örgütlü mücadeleyi yükselteceğiz ya da AKP ye biat eden hükümet memurluğu ile güvencesiz, esnek, kuralsız çalışmanın gönüllü kulları olacağız. Tercih bizim, tercih hepimiz.
Artık Yeter!Ülkemizin aydınlık yüzü,kamu vicdanı adına KESK olarak seyirci kalamazdık, bizde onu yaptık.27-31 mayıs 2013 tarihleri arasında tüm emekçiler ve halkımızla buluşarak bu torba yasayı kabul  etmeyeceğimizi referandum yaparak, taleplerimizi imza kampanyaları yaparak duyuracağız.Demokratik hakkımızı kullanarak kamunun talan edilmesini engellemek adına sosyal devlet anlayışını savunarak nitelikli, ücretsiz vergilerimle karşılanan bir kamu hizmeti isteğimizi dile getireceğiz.İş güvencemizden taviz vermeyeceğimizi ‘ ne işletme  darphane burası hastane’ diyerek  5 Haziranda GREV yaparak bir kez daha hükümeti uyaracağımızı buradan duyuruyoruz.İş güvencemize ve geleceğimize sahip çıkalım, AKP yi güçlü bir şekilde uyaralım.5 haziran’da GREV deyiz.!
              SES MANİSA ŞUBE YÖNETİM KURULU Adına  SERPİL DENİZ (ŞB.Bşk.)







24 Mayıs 2013 Cuma

HAVA İŞ SENDİKASININ DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUZ.


Türk İş’e bağlı Hava-İş sendikası ile  THY yönetimi arasındaki toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamaması üzerine hava yolu emekçilerinin grevi bugün başlamıştır.  Sadece kendilerine dayatılan ağır çalışma koşullarının değil yolcuların can güvenliğini tehlikeye sokan koşulların da düzeltilmesi talebiyle  greve çıkan Hava-İş üyesi emekçilerin mücadelesini selamlıyoruz.

Öte yandan Hava İş üyelerinin bugün başlattığı greve karşı THY yönetimi ve AKP iktidarınca sergilenen tutum ibret vericidir. THY yönetimi "havada grev yok, grev kırıldı" tarzı haberlerle greve çıkan emekçilerin moralini bozmayı ve greve katılımı etkilemeye çalışmaktadır. Hava emekçilerine karşı THY yönetimi ile kol kola olduğunu daha önce defalarca kamuoyuna ilan AKP hükümetinin emek düşmanı yasakçı anlayışını da grevin ilk gününde gözler önüne serilmiştir. Greve çıkanlara gözdağı vermek için, “Türkiye'nin dünyaya açılan kapısı” olduğu iddia edilen THY hava limanlarına” polis yığınağı yapılmıştır. 

Tüm bu baskıların hedefinin tüm emekçiler gibi THY emekçilerini de taşeronlaştırmaya sendikasız, sigortasız, düşük ücretle uzun çalışmaya razı etmek olduğu bilinmektedir. THY’yi “dünya markası haline getirmekle” övünenler az çalışana çok iş yaptırarak karına kar katmanın peşindedir. 

THY’de daha birkaç yıl önce 70 uçak için 12 bin 600 personel istihdam edilirken bugün 217’ye çıkan uçak sayısına karşılık 13 bin 600 personel istihdam edilmesi hava yolu emekçilerinin üzerindeki ağır çalışma koşullarının vardığı boyutları göstermesi açısından çarpıcıdır. 9 milyondan 35 milyona çıkan yolcuya karşı personel sayısındaki artış sadece bin kişidir. Personel sayısında yaşanan sorun yetmiyormuş gibi Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (USHÖ) kuralları da açıkça ihlal edilmektedir. USHÖ kurallarına göre 12 saat uçuş yapan bir personelin 12 saat dinlenmesi gerekirken THY emekçilerine 16 saat çalışmaya karşılık 9 saatlik dinlenme süresi dayatılmaktadır. Böylece sadece çalışanların sağlığı değil yolcuların can güvenliği de tehlikeye atılmaktadır. Diğer taraftan, geçtiğimiz yıl işine son verdiği 305 emekçinin işe iadesine hükmeden mahkeme kararlarını, Yargıtay onamalarını görmezden gelen THY yönetimi hukuk tanımazlığını sürdürmektedir. 

KESK olarak, Hava –İş üyelerinin onurlu mücadelesini destekliyor,  THY yönetimini ve AKP iktidarını grev hakkını kullanmak isteyenler üzerinde yarattığı baskılara derhal son vermeye davet ediyoruz. Bugün övünülen THY emekçilerin yıllardır fedakârca çalışmalarının eseridir.  AKP ve THY yönetimi, emekçilerin yüzlerce yıllık mücadelesinin sonucunda tırnakları ile kazıyarak elde ettiği haklara göz dikmeye, grev kırıcılığı yaparak emek düşmanlığına devam ettikleri sürece içine girdikleri türbülanstan kurtulamayacaklarını bilmelidir.

                                                                                                       SES  Manisa Yönetim  Kurulu

 

 

 

EŞİT ÖZGÜR VE DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İÇİN BARIŞ


Eşitlik ve Özgürlük Temelinde Demokratik Bir Türkiye, Barış Olmadan Tamamlanamaz

Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü ve barış sürecine dair Konfederasyonumuzun görüşlerini kamuoyuyla paylaşmak üzere, Konfederasyonumuz MYK Üyeleri ve Sendika Genel Başkanlarımızın da katıldığı basın toplantısı Eğitim Sen Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi.

KESK i yıpratma ve’ KESK’i AKP politikalarını destekliyor ‘şeklinde sunarak itibarsızlaştırmaya çalışılan bilinçli bir propagandanın yapıldığı bu günlerde KESK yürütmesinin konuyla ilişkin verdiği demeci tüm üyelerimizin dikkatine sunuyoruz. Manisa SES Şube Yönetimi 

Basın açıklaması metni aşağıdadır; 

Ülkemizde uzun yıllardır derin toplumsal, siyasal, insani tahribatlara yol açan ve otuz binden fazla insanımızın ölümüne neden olan savaşın sona ermesi ihtimalinin ortaya çıktığı bir dönemdeyiz. 

Bugüne kadar Kürt halkının demokratik taleplerini görmezden gelen baskıcı, otoriter ve Türk-İslam sentezine dayalı devlet anlayışı, Kürt sorununda çatışma zeminlerini güçlendirerek şiddet ve ölümlerin sürmesine neden olmuştur. Bu durum son yıllarda kimi yerlerde ortaya çıkan linç girişimlerinde görüldüğü gibi, halklar arasındaki mesafeyi açmış, bir arada yaşam zeminlerini tahrip etmiştir. 

KESK, mücadele tarihi boyunca Kürt sorununun barışçıl ortamda demokratik çözümünü savunmuş ve bu nedenle bedeller ödemiştir. 

Bugün, Kürt halkının ve yıllardır “barış hemen şimdi!” diyen, başta KESK olmak üzere tüm emek ve demokrasi güçlerinin mücadelesi sonucunda silahların susması ve Kürt halkının kimi demokratik taleplerinin tartışılabildiği bir iklim yaratıldı. 

Gelinen aşamayı önemsemek gerekir. 

Ancak henüz süreç tamamlanmış değildir. Sürecin nasıl tamamlanacağı ise, emek ve demokrasi güçleri açısından bir mücadele alanı olarak önümüzde durmaktadır. Eşitlik Ve Özgürlük Temelinde İnsanca Yaşayabileceğimiz Demokratik Bir Türkiye Barış Olmadan Tamamlanamaz. 

Kuşkusuz başlayan süreçte AKP hükümetinin de emperyalizmin yeni yönelimlerine uygun neoliberal, dini muhafazakâr, baskıcı, otoriter rejiminin inşasını tamamlayacak sivil diktatörlük arayışları söz konusudur. 

Yine silahların susması, akan kanın durması için oluşan zemini negatif etkileyen anlayışlar var.Bir yanda iktidar tarafından demokrasi, hak ve özgürlükler anlamında sürece denk bir adım atılmamışken, iktidarın tüm siyasal hedeflerini görmezden gelen “AKP sevdalıları” tarafından otoriterizmi pekiştiren destekçi anlayış; diğer yanda ise silahların susması için atılan her adımı “Türkiye’yi bölmek isteyen emperyalizmin oyunu” olarak görüp, Kürt sorununda inkârı ve şovenizmi güncelleyen anlayış. Bu anlayışlar sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. 

Hak, özgürlük, eşitlik ve barış mücadelesi verenler olarak bizler bu yaklaşımları; barışa ilişkin tutumuzu egemenlerin, iktidarların ya da savaştan beslenenlerin amaçlarını ve yönelimlerini bilerek, kendi mücadele birikimlerimize denk düşen hattımızda ısrar ederek boşa çıkarabiliriz. 

Kürt sorununda silahları susturacak, kanı durduracak, onurlu ve kalıcı bir barışın sağlanmasını esas alacak bir diyalog zeminini güçlendirmek, bu ülkede yıllardır barış mücadelesini kararlılıkla veren herkesin sorumluluğudur.

Şimdi egemenlerin, iktidarların ya da savaştan beslenenlerin tutumlarına karşın; barış çağrımızı güçlendirmenin, emperyalizme karşı halkların birlikte mücadelesini büyütebilmek için her türlü emperyalist ilişkilerin tasfiye edildiği, adaletin, eşitliğin, laikliğin olduğu, kimliklerin ve inançların kendini özgürce ifade edebildiği örgütlediği bir Türkiye çığlığımızı yükseltmenin tam zamanıdır.

Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinden bağımsız değildir.

KESK; 

  • Silahların susması, barışın gerçekleşmesi için mücadele ederken AKP’nin baskıcı, otoriter yönelimlerine karşı çıkmaya devam edecek, hem Barış hem Özgürlük diyecektir. 
  • Ülkemizde halkların kardeşliği ve barış mücadelesini Ortadoğu’da halkların kardeşliği ve barış mücadelesinden koparamadan “Ülkede barış, Bölgede barış” diyerek emperyalizmin taşeronluğuna hayır diyecektir. 

Şimdi halklar arasında açılan mesafenin ortadan kalkması kalıcı, gerçek barışın inşası, Kürt sorununun toplumsal ve demokratik çözümü için inisiyatif alacaktır. 

Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap vb. tüm emekçilerin birlikte mücadele ederek geleceklerine sahip çıkması anlayışını savunmaya devam edecektir. 

Son süreçte yaratılan olumlu havaya, ortaya çıkan iklime rağmen, AKP henüz üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemektedir. 

AKP halen somut bir adım atmıyor, sorunun adını koyup “barış” sözcüğünü telaffuz etmiyor. 

AKP ortaya çıkan iklimin heba olmasına neden olmamalı. Silahların sustuğu bu dönemde “amasız” ve “fakatsız” aşağıdaki adımları hiç zaman kaybetmeden atmalıdır.

Bu çerçevede; 

  • AKP artık Savaş dilini değiştirmeli, Barışın dilini konuşmalıdır.
  • Görüşmeler sürdürülmeli ve her aşaması kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
  • Halkın tüm kesimlerinin sürece demokratik katılımı sağlanmalıdır.
  • Siyasi tutuklular serbest bırakılmalıdır.
  • Savaşın yarattığı travmayı onarabilmek için kim tarafından yapılmış olursa olsun, insan hakları ihlallerinin, insanlık suçlarının açığa çıkartılması, geçmişle-gerçeklerle yüzleşilmesi  için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.
  • Gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için TBMM sürece dâhil edilmelidir. 
  • Siyasi partiler ve seçim yasası değiştirilmeli, demokratikleştirilmeli; seçim barajı kaldırılmalı, temsilde adalet ve eşitlik sağlanmalıdır.
  • Anadilde eğitim talebi karşılanmalı, düşünce, ifade özgürlükleri güvence altına alınmalı, siyasi yasaklar tümden kaldırılmalıdır.
  • Etnik kökeni, dini, dili, kültürü, mezhebi, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi ne olursa olsun Türkiye‘de yaşayan herkesin anayasal yurttaşlık temelinde eşit haklara sahip olması sağlanmalı, bu anlamda kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri anayasal güvence altına alınmalıdır,
  • Köyünden göç ettirilmiş olanların köye dönüşünü sağlayacak şekilde yasal düzenlemeler gözden geçirilmeli, göç etmiş olanların yerleştikleri yerlerde insanî yaşam koşulları geliştirilmelidir,
  • Koruculuk sistemi kaldırılmalıdır.
  • Hem sorunun çözümü hem de Türkiye‘nin demokratikleşmesine hizmet etmesi açısından yerinden yönetim ilkelerinin doğrudan demokrasi temelinde, toplumcu bir anlayışla geliştirilmesini, yerel halk meclislerinin yönetsel yetkilerle donatılmasını amaçlayan ve merkezin yetkilerinin yerel yönetimlere devri kapsamında idari, siyasi düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
  • Ekonomik eşitsizliği, yoksulluğu ve işsizliği giderebilmek için kamu kaynaklarının bölgeye aktarılması sağlanmalı, toprak reformu yapılmalıdır.

Sürecin bütün belirsizliklerine rağmen son dört ayda silahların susması, akan kanın durması ve çocuklarımızın ölmemesi önemlidir. Şimdi gerçek, toplumsal demokratik bir barışın tesis edilmesi, halklarımızın bir arada kardeşçe yaşayabileceği zeminlerin güçlendirilmesi için KESK olarak bugüne kadar olduğu gibi sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz. 

                                                                                             Yürütme Kurulu

 

SES GENEL BAŞKANINA VERİLEN CEZAYI KINIYORUZ.


2012 yılında Diyarbakır’da yapılan Newroz etkinliğine katıldıkları için SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ve EĞİTİM SEN Genel Mali Sekreteri Adbullah Karahan hakkında açılan davanın ilk duruşması yapıldı. Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada yöneticilerimiz hakkında isnat edilen üç ayrı suçtan yaklaşık 4 yıl 7 ay ceza verildi. SES Manisa Şubesi olarak bu alınan mahkemenin kararı kınıyoruz. Söz konusu anti demokratik ve siyasi kararı kınayan KESK Basın Yayın Sekreterimiz Baki Çınar’ın basın açıklamasını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
                                                                                                          SES Manisa Şube Yönetim Kurulu
 BASINA VE KAMUOYUNA,
Bilindiği üzere geçtiğimiz Cumartesi günü Reyhanlı’da yaşanan patlama sonucu 46 insanımız hayatını kaybetmiş, onlarcası yaralanmıştır. Öncelikle,  başta patlamada hayatını kaybedenlerin aileleri olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı ve yararlılara acil şifalar diliyoruz.  Reyhanlı’da yaşanan vahşet tablosu ABD emperyalizminin taşeronluğunu yapan AKP iktidarının eseridir. Emperyalizmin bölgedeki çıkarları için halkları birbirine düşman hale getirmeye çalışanların taşeronluğunun bedeli masum halka ödetilmiştir.KESK olarak dün olduğu gibi bugün de SAVAŞA karşı BARIŞ mücadelemizde ısrarcı olacağımızın ve her yerde demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğünün yeşermesi inancımızla bu mücadeleyi yürüteceğimizin bilinmesini istiyoruz!
 Değerli Basın Emekçileri,
Bugün Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşma sonucunda verilen karar adalete olan güvenimizi bir kez daha zedelemiştir. 2012 yılında yapılan Diyarbakır Newroz etkinliğine katıldıkları için Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)  Genel Başkanı Çetin Erdolu ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM- SEN) Genel Mali Sekreteri Abdullah Karahan hakkında isnat edilen üç ayrı suçtan yaklaşık 4 yıl 7 ay ceza verilmiştir. Suçlara kanıt olarak etkinliğe katılan yüz binlerce insanı adlarının anons edilmesinden sonra zafer işareti yaparak selamlamaları gösterilmiştir. Dünyanın her yerinde her türden etkinlikte kullanılan bir işaretin yasadışı örgüt üyeliğine kanıt olarak gösterilmesi tam anlamıyla trajikomik bir durumdur. 
 
Değerli Basın Emekçileri,
AKP’nin ileri demokrasisinin yeni bir örneğiyle bugün yeniden karşılaştık. Arkadaşlarımız davet üzerine konuk olarak katıldıkları bir etkinlik nedeniyle hukukun tüm sınırları zorlanarak cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Mahkeme heyeti evrensel hukuk normlarını, bu dönemde yaşama geçirilen 3. ve 4. Yargı paketlerini, düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesine yönelik AİHM kararlarını ve sendikaların örgütlenme özgürlüğüne ilişkin ILO normlarını dikkate almaksızın ceberrut devlet anlayışını sürdürmeye yönelik bir kararın altına imza atmışlardır. Bu karar da göstermektedir ki, AKP’nin “ileri demokrasi” söylemi tam bir yalandır. Kendisi gibi düşünmeyen ve politikalarına itiraz eden herkesi her türden yöntemle baskı altında tutmaya yönelik otoriter yönelimini sürdürmeye devam etmektedir.
Değerli Basın Emekçileri,
Özellikle 2012 yılı başından bu yana KESK olarak birçok baskı uygulamasına maruz kaldık. Sendika mekânlarımız basılarak birçok arkadaşımız gözaltına alındı. Bugün itibariyle 92 KESK yönetici ve üyesi cezaevlerinde tutuklu durumdadır. Yüzlercesi hakkındaki davalar devam etmektedir. KESK’ in sürdürdüğü insanca bir yaşam ve demokrasi mücadelesini her türden baskılamaya rağmen engelleyemeyen AKP hükümeti, arkadaşlarımızı yargı operasyonlarıyla sindirmeye ve KESK’ in mücadelesini zafiyete uğratmaya çalışmaktadır. 
Kamu emekçilerinin insanca bir yaşama kavuşması ve grevli bir toplu sözleşme yasası mücadelesini yaklaşık 25 yıldır sürdüren KESK’ in her türden baskıya rağmen bu mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye devam edeceği bilinmelidir. KESK, tüm emekçilerin umudu olma ekseninden asla taviz vermeden yoluna devam edecektir.
Değerli Basın Emekçileri,
Mahkeme heyetinin bugün verdiği karar aynı zamanda bu ülkenin yıllardır özlemi olan ve KESK’ in de kararlılıkla sürdürdüğü barış mücadelesinin de yargılanması anlamına gelmektedir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl temelde çözülmesi, silahların susması ve akan kanın durması için barış mücadelesini demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak gören KESK’ in aldığı bu tutum egemenleri her zaman rahatsız etmiştir. Bu tutumundan kaynaklı birçok saldırıya maruz kalan KESK ’in haklılığı adına barış süreci denilen tam da bu günlerde daha iyi anlaşılmaktadır. Barışa yönelik olumlu adımların atıldığı dönemde mahkemenin verdiği bu karar toplumsal barışın inşasına değil, toplumsal özgürlüklerin önünü kapatmaya hizmet edecektir.
KESK olarak bu ülkedeki emekten ve demokrasiden yana tüm örgütlerle birlikte eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Bugün olduğu gibi her türden hukuksuzluğa karşı evrensel normlara uygun bir demokrasinin kurulması mücadelemizi sürdüreceğiz. Bugün ceza verilen arkadaşlarımız dahil tüm KESK’lilerin haklarını örgütsel gücümüzle ve yargı boyutuyla savunmaya devam edeceğiz. 
                                                                                                                     Baki ÇINAR
                                                                                                         KESK Basın Yayın Sekreteri
 
 
 

ADSM KAZANILMIŞ ÖRNEK DAVA


ADSM’LERDE ÇALIŞAN RÖNTGEN TEKNİSYENLERİNE FİİLİ HİZMET ZAMMI VERİLMEMESİNE DAVA AÇTIK.

Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hastane Hizmetleri Başkanlığının 28.02.2013 tarih ve 1532 sayılı genel yazısı ile tesis edilen ağız ve diş sağlığı merkez ve hastanelerinde görev yapan röntgen teknisyenlerinin fiili hizmet süresi zammından yararlanamayacaklarına dair işleminin iptali için Danıştay’a dava açtık.

Av. Öztürk Türkdoğan

Necatibey Caddesi No: 82/13

Kızılay / ANKARA

Tel: 232 61 22

Faks: 230 21 93

 

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA

DAVACI        : Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Necatibey

Caddesi no:82/13, ANKARA

VEKİLİ           : Av. Öztürk Türkdoğan

DAVALI         : Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Balgat ANKARA

D. KONUSU : Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hastane Hizmetleri Başkan Yardımcılığının 28.02.2013 tarih ve 1532 sayılı genel yazısı ile tesis edilen ağız ve diş sağlığı merkez ve hastanelerinde görev yapan röntgen teknisyenlerinin fiili hizmet süresi zammından yararlanamayacaklarına dair işleminin iptali istemidir.

T. TARİHİ     : 4 Mart 2013

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil sendika 4688 sayılı kanunun 5. maddesine göre çıkarılmış bulunan hizmet kolu yönetmeliğine göre sağlık ve sosyal hizmet kolunda bulunan Sağlık Bakanlığında örgütlüdür. Müvekkil sendikaya üye çok sayıda röntgen teknisyeni bulunmaktadır. Dava konusu genel yazı ile röntgen teknisyenlerinin ortak ve meşru menfaatleri ihlal edilmiştir.

Dava konusu genel yazı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na bağlı ağız ve diş sağlığı merkezleri ile hastanelerinin denetimli alanlarında çalışan ve şua izni kullanan röntgen teknisyenlerinin fiili hizmet süresi zammından yararlanamayacaklarına dair SGK görüşünü belirtmiş ve bu çerçevede gereğinin yapılmasını belirterek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem tesis etmiştir (EK 1).

İPTAL SEBEPLERİ:

5510 sayılı kanunun “Fiili Hizmet Süresi Zammı” başlıklı 40. maddesinde radyoaktif ve radyoiyonizan maddelerle yapılan işlerde, doğal ve yapay radyoaktif, radyoiyonizan maddeler veya bütün diğer korpüsküler emanasyon kaynakları ile yapılan işlerde çalışanların yıllık 90 gün fiili hizmet süresi zammından yararlanacağına dair açık hüküm vardır. Röntgen teknisyenleri Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri ile hastanelerinde röntgen makinesi ile sürekli diş ile ilgili röntgen filmleri çekmektedirler. Genel yazıda, röntgen teknisyenlerinin koruyucu bir engel arkasında film çektiği belirtilerek fiili hizmet zammından yararlanmalarına gerek olmadığı belirtilmiştir. Bütün film çekimlerinde aynı kural geçerlidir. Normal röntgen ünitesinde de röntgen teknisyeni koruyucu bir engel arkasında film çekmekte ve ışınlardan korunmak için koruyucu elbise, boyunduruk, gözlük kullanmak durumunda olup, koruyucu ünitenin kurşun kaplama ile kaplanması gerektiği de bilinmektedir. Davalı idare röntgen teknisyenlerinin zorunlu olarak korunmasını gerektiren tedbirleri ileri sürüp fiili hizmet zammından yararlanamayacaklarını belirterek mevzuatla çelişkiye düşmüştür. Dolayısıyla bu görüşe itibar edilmemesi gerekmektedir.

Radyasyon Güvenliği tüzüğünün 7, 8, 9, 10, 11, 12 ve 13. maddeleri tüzük kapsamına giren radyasyon kaynaklarının bulundurulması, kullandırılması, imal, ithal ve ihraç edilmesi, alınması, satılması, taşınması,   depolanması ve radyasyon kaynaklarıyla çalışılabilmesi konularında lisans verme işlemlerini düzenlemektedir. Ağız ve diş sağlığı merkezlerinin röntgen ünitelerinde röntgen çekimi yapılabilmesi için Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından lisans belgesi verilmektedir. Ekte Sağlık Bakanlığı’na bağlı Söke Ağız ve Diş Sağlığı Merkezine verilmiş lisans belgesi örneği bulunmaktadır (EK 2). Buradan da anlaşılacağı gibi bir radyasyon kaynağı olduğundan dolayı lisans belgesi verilmiştir. Davalı idarenin ağız ve diş sağlığı merkezlerindeki röntgen çekim ünitelerinde çalışanların radyasyona maruz kalmadığı iddiası dayanaktan yoksundur. Bu görüş yasa ve uygulamalara açıkça aykırıdır.

Konuyla ilgili olarak Ankara 12. İdare Mahkemesinin, Ankara 10. İdare Mahkemesinin emsal niteliğinde karaları da bulunmaktadır (Ek 3).

HUKUKSAL SEBEPLER: İYUK, 5510 sayılı kanun, 657 sayılı kanun, radyasyon güvenliği tüzüğü, radyoloji tüzüğü ve diğer mevzuat.

DELİLLER: Ekteki belgeler ve diğer deliller.

İSTEM SONUCU: Dava konusu genel yazının iptaline, yargılama harç ve giderleri ile avukatlık vekalet ücretinin davalı idare üzerine bırakılmasına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim. 30.04.2012

Av. Öztürk Türkdoğan

Ek: Onanmış vekaletname

       3