3 Aralık 2014 Çarşamba

YAŞAMDAKİ TÜM ENGELLER KALDIRILSIN!



3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜNDE
SOSYAL, SİYASAL, EKONOMİK, KÜLTÜREL VE TOPLUMSAL YAŞAMDAKİ TÜM ENGELLER KALDIRILSIN!


            Birleşmiş Milletler, 1992 yılında sayıları her geçen gün artan engelli bireylerin sorunlarına dikkat çekmek için 3 Aralık gününü “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan etmiştir.
            Bu karar “engellilerin” topluma kazandırılması ve insan haklarının tüm ve eşit ölçüde sağlanması amacıyla üye ülkelerce benimsenmiştir.
            Birçok özel günde olduğu gibi 3 Aralık’ta da konuya dikkat çekmek, engellilerin yaşam kalitesinin artırılması için açıklamalar, etkinlikler yapılarak “yılda bir gün” hatırlanmaktadırlar.
            Her geçen gün sayıları artan engellilerin sorunlarının da arttığı bir gerçektir. Engellilerin sağlık, eğitim, istihdam, bakım, rehabilitasyon, ulaşılabilirlik ve birçok sosyo-kültürel ve ekonomik sorunlarına çözüm bulunması devletin asli görevleri arasındadır.
            Ancak ülkemizde engelli bireyin yaşam kalitesinin artması için bu sorunlarının çözümlenmesi yerine, yalnızca özel günlerde hatırlanmaktan öteye gidilememiştir.
            Hükümet bu 3 Aralık için birçok şey yaptığını propaganda edecek. Ancak bir önceki yıldan farklı olmadığını engellilerin ve ailelerinin yaşamlarında görmek mümkündür.
            Türkiye nüfusunun %12,29’u engellilerden oluşmaktadır. Bu sayı, engelli bireylerin ailelerini de katarak düşündüğümüzde, bu durumda etkilenenler %20’lere vardığı görülmektedir.
            Hükümet 2011 yılında 633 sayılı KHK ile Özürlüler İdaresi Başkanlığını kaldırmış, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde genel müdürlük düzeyine indirmiştir. Son süreçte, sorunun tarafları olan sendikalar, engelli dernekler ve federasyonların görüşleri alınmadan bir gecede yasal düzenleme yapılmıştır. Sendikamız, engellilerin sorunlarının çözümüne ilişkin görüş ve önerilerini birçok platformlarda defalarca iletmiş Özürlüler İdaresi Başkanlığının kapatılmasıyla ilgili kaygılarını da somut örneklerle idarecilere sunmuştur. Ancak hükümet, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da antidemokratik bir şekilde davranmaya devam etmiştir.
            Engellilere yönelik politikalar, engellilere ve engellilerin bakımından sorumlu kişilere ödenen ve adeta sadaka kültürüne dönüştürülen sosyal yardımlar alanına daraltılmıştır.
            Engelli bireyi yok saymak, toplumun dışına iterek, acıma duygusu ile bakmanın hiç kimseye bir yararı olmadığı için gerçek politikalara ihtiyaç vardır.
            Engellilerin toplumsal yaşama ve iş hayatına katılması, hem sosyalleşmesini sağlamakta, hem de ülke ekonomisine katkı sunacağı bilinmelidir.
            Engelli insanların toplumla bütünleşmesini sağlayacak politikaların, düzenlemesi gerekmektedir. Engellilerin aileleriyle birlikte ele alındığı eşit haklar ve fırsatların olduğu düzenlemelerin en kısa sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir.
            Özellikle yerel yönetimlerin üst geçitler ve alt geçitler ile engellilerin yaşamlarını zorlaştıran uygulamalara son verilmesi gerekmektedir.
            Tekerlekli sandalyede oturup koşmayı denemek, gözlerimizi bağlayıp annemizi görmek, konuşamayıp şarkı söylemek, duymadan kuşların sesini duymak ne kadar zor ise engelliler için yaşam o kadar zordur.
            Taleplerimiz;
  • Özürlüler İdaresi Başkanlığı tekrar açılmalıdır,
  • Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi İhtiyari Protokolü imzalanmalıdır,
  • Anayasa’da yasalarda ve uluslar arası sözleşmelerde yer alan engelli haklarının hayata geçirilmesi ve uygulanması için denetimler yapılmalıdır,
  • Engellilere yönelik sosyal hizmet ve sosyal yardımlar için eylem planları oluşturulmalıdır, 
  • 1998 tarihli Kadın Konukevi Yönetmeliğine göre kendi işini göremeyecek bir engele sahip, ruh sağlığı bozuk, bulaşıcı ya da sürekli tedaviyi gerektiren ağır hastalığı olan, engeli yüzünden sürekli bakıma ihtiyaç duyan kadınlar, şiddete maruz bile kalsalar kadın sığınma evlerine kabul edilmemekte idi. 2013 yılında yeniden düzenlenen Kadın Konukevi yönetmeliğine göre,  her ne kadar engelli, rehabilitasyon ve güçlendirme sürecinde farklı hizmet modellerine ihtiyaç duyan kadınlar için içinde hizmete uygun eğitim almış personelin istihdam edileceği ihtisaslaşmış konukevlerinin kurulması öngörülmüş olsa da, bu konukevleri henüz hayata geçirilmemiştir. Bir an önce bu konukevlerinin açılması gerekmektedir.
  • Engelli istihdamında kota-ceza destekli istihdam ve korumalı istihdam yöntemleri uygulanmalıdır,
  • Engelli kotasını doldurmadığı için işverenden kesilen para cezalarının toplandığı Fon engellilerin istihdamı, eğitimi ve sosyal refahları için kullanılmalıdır,
  • Kamu ve özel kuruluşların fiziki koşulları engelli çalışanlar da gözetilerek yeniden düzenlenmelidir,
  • Kamu ve özel kuruluşlarda hizmet veren çalışanlara, engelliler ile iletişimlerini kolaylaştırıcı eğitim programları uygulanmalıdır,
  • Yerel yönetimlerin, engellilere uygun çevre düzenlemesi yapması sağlanmalı ve denetlenmelidir, 
  • Engellilerin istihdamına yönelik, genel istihdamdan %4 kotanın uygulanması gerekmektedir.  Engelliler için ayrılmış ve boş duran 30 bin kadronun herhangi bir sınava tabi tutulmadan, engellilerin yeteneklerine ve koşullarına uygun şekilde bir an önce yerleştirmeler yapılmalıdır.
  • Yaşamın her alanında engelli bireylere yönelik ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılması için "mış gibi yaparak" değil, gerçek düzenlemelerin yapılması için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere gerekli bütçe ayrılmalı, düzenlemelerin yapılması denetlenmelidir.

            Herkes için engellerin kaldırıldığı bir ülkede yaşamak dileği ile. 03.12.2014



                                               SES MANİSA YÖNETİM KURULU ADINA
                                                                       Arif KUŞ.
                                             Şube.Eğt.Bs Yay D . Sekreteri




4 Kasım 2014 Salı

HÜKÜMETTEN 2014 ENFLASYON FARKIMIZI TALEP ETTİK.





                                                 BASINA VE KAMUOYUNA
Hükümet ile Memur-Sen arasında geçen yıl imzalanan toplu işsözleşmesi ile 1 Ocak 2014’te kamu emekçilerine ödenen ve ortalama yüzde 6’ya denk gelen net 125 liralık maaş zammı,açıklanan enflasyon rakamlarının çok altında kalmıştır. Hükümetin 2014 enflasyon hedefini yüzde 9,4 olarak belirlemiş olması, 2,5 milyon kamu emekçisinin bu yıl ekonomik olarak ciddi hak kaybı ile karşı karşıya kalması anlamına gelmektedir.
Bugüne kadar her yıl enflasyon farkıkadar “ek zam” alan kamu emekçileri, hesap kitap bilmeyen, en temel matematik bilgilerinden bile yoksun olan Memur Sen’in 2014 yılı için enflasyon farkıtalep etmemesi nedeniyle bir kez daha mağdur edilmiş, elektrik ve doğalgaza gelen yüzde 9’luk zam ile yaşanan mağduriyet daha da ağırlaştırılmıştır.
Bu yıl enflasyon farkı ödenmeyeceği gibi, aile ve çocuk yardımı, doğum ve ölüm yardımı gibi sosyal ödemelerde de 2013 yılı rakamları esas alınmış, sosyal ödemelerde de herhangi bir artışyapılmamıştır. Bu durum, Memur Sen’in 2,5 milyon kamu emekçisini mağdur ederek, bir kez daha hükümetin sendikası olma görevini yerine getirdiğini göstermektedir.
Sürekli artan enflasyon rakamlarınedeniyle yılın ikinci yarısında kamu emekçilerinin satın alma gücü belirgin bir şekilde azalmaya başlamıştır. Artan oranlı vergi dilimi uygulaması ve son olarak elektrik ve doğalgaza yapılan yüzde 9’luk zam, kamu emekçilerinin 2014 yılı gelirlerinde en az yüzde 10 oranında erime yaşanmasını kaçınılmaz hale getirmiştir.
AKP’nin 12 yıllık iktidar pratiği; emekçilerin ve halkın sorunlarını hiç önemsemediğini göstermektedir. Aksine siyasi iktidar, emekçilerin yoksulluk, işsizlik, eğitim, sağlık gibi en temel sorunlarını bile sermayenin çıkarlarına göre çözmeyi esas alarak, her fırsatta kaşıkla verdiklerini kepçe ile alarak halkın günlük yaşamını daha da zorlaştırmaktadır.
Kamu emekçilerinin, Hükümet ve Memur Sen arasında imzalanan ve şimdiden tarihin en kötü toplusözleşmesi olarak nitelendirilen“ihanet sözleşmesi”ni unutması mümkün değildir. Kamu emekçilerinin yaşadığımağduriyetin ve ekonomik kayıpların karşılanması için;
¨ Başta sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olmak üzere tüm kamu emekçilerine 2014 yılı enflasyon farkı “ek zam” olarak eksiksiz ödenmeli, enflasyon farkından kaynaklanan “ek zam” oranı 2015 bütçesi içinde yer almalıdır.
¨ Ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı,artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilerek, yıl içinde ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir.
¨ Başta insanca yaşayacak ücret talebimiz olmak üzere, kamu emekçilerinin bugüne kadar yaşadığıbütün ekonomik mağduriyet giderilmesini, son 12 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışısağlanmalıdır.
¨ Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılmalı, özgür bir toplusözleşme düzeni yaratılmalıdır.
Türkiye’nin AKP hükümeti eliyle savaşa itilmeye çalışıldığı bugünlerde geniş halk kesimlerini sefalete iten ve yoksullaştıran uygulamalara son verilmeli, siyasi iktidar ekonomi yönetimindeki başarısızlığının faturasını emekçilere, yoksul halka ödetmekten artık vazgeçmelidir. Ek zam talebimiz somut olarak 2015 bütçesi içinde yer almalıdır.
Biz SES Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Manisa Şubesi olarak bu taleplerimizi kamuoyuna duyurmak için Kasım ayıiçerisinde bir dizi eylem ve etkinliklerde bulunacağız. Bu gün Manisa’da bizimle aynı saatte Uşak İl Temsilciliğimizde, Akhisar İlçe Temsilciliğimizde ve Salihli İlçe temsilciliğimizde arkadaşlarımız aynı basın açıklamasını okuyorlar.
Yine bizler eşgüdümlü olarak yarından itibaren işyerlerinde bu talepleri içeren imza kampanyaları düzenleyecek ve 19 Kasım’da bu imzaları Merkezi bir işyeri önünde kitlesel basın açıklamasıyaparak halkımıza ve siz basınımıza duyuracak; başbakanlığa, sağlık bakanlığına ve il milletvekillerine göndererek taleplerimizin yerine getirilmesini bekleyeceğiz.
Şu bilinmelidir ki, bizler taleplerimizin arkasında olmaya devam edeceğiz.
Yıllardır maaşlarımıza yapılan sefalet zamları ile bizleri yoksulluğun pençesine iten siyasi iktidarın emekçi düşmanıpolitikalarına karşı tüm emekçileri tepki göstermeye, “ek zam” talebi başta olmak üzere, yıllardır yaşadığımız ekonomik sefaletin sona erdirilmesi için birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
SES Manisa Şubesi Adına
Taner DEMİR
Şube Başkanı

13 Haziran 2014 Cuma

SOMA MADEN FELAKETİ İLE İLGİLİ 1. AY SAĞLIK DURUMU GÖZLEM RAPORU

SES Manisa Şubesi Soma Maden felaketinin 1. ayında "Soma 1. Ay Sağlık Durum Gözlem Raporu"nu kamuoyuna açıkladı.
SES adına açıklamayı Şube Sekreteri Zeynel Abidin Kaplan yaptı.  
Manisa SGK il Müdürlüğü önünde yapılan açıklama sonrası söz konusu rapor bir işçi bareti içerisinde Manisa SGK il müdürlüğü önüne bırakıldı.
Raporda Soma'da yaşanan felaketin bir kaza olmadığı, katliam olduğu vurgusu dikkat çekerken, SES Manisa Şubesi; madende yaşamını yitiren işçi sayısının en az 350 olduğunu,
En az dokuz işçinin sigortasız şekilde çalıştırıldığı ve bu işçilerin birinin işe başladığı günlerde henüz 18 yaşını doldurmadığı, bu durumun mevcut iş kanununda suç olduğu bilinmesine rağmen işverence önemsenmediği, durum tespiti açısından gerekli denetimlerin layıkıyla yapılmadığı,
İşçilerden en az 31 inin Çok Tehlikeli İşlerde Çalışanların Yetiştirme Mesleki Eğitimi (İşe İlk Giriş) almadıkları ve bu işçilerin işe giriş sınav tarihlerinin 14.05.2014 olmasına rağmen madende çalıştıkları ve 13.05.2014 günü yaşanan felakette bu 31 işçiden en az 14 ünün yaşamlarını yitirdikleri,
Vurguları öne çıktı.
Raporda, Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçileri dahil bu güne kadar madende görev yapan herkesin, "bakım verenlerin bakımı" ilkesi gereği travma yönünden takip edilmesi gerektiği söylendi.
Yine Soma'da söz konusu görevlendirmelerin daha uzun süre devam edeceği göz önüne alınarak ; "-Bu tür durumlarda görevlendirilecek kişilerin “gönüllü-görevlendirilmeli” ilkesi ile bölgeye gönderilmesine dikkat edilmesi. Yine önümüzdeki süreçte gerek sağlık gerek sosyal hizmetler açısından uzun süre bölgede görev yapılacağı dikkate alınarak, gönüllü havuzunun şimdiden oluşturulması ve gerekli eğitimlerin ivedilikle başlatılması gerekmektedir."
dendi.
Somayı unutma unutturma, Taşeron Çalışma Yasaklansın, Soma'nın hesabı sorulacak vb. sloganlarla sonlandırıldı. 



Raporun tam metni:



SOMA MADEN FELAKETİ İLE İLGİLİ 1. AY SAĞLIK DURUMU GÖZLEM RAPORU
Giriş:
Soma maden felaketi ülkemizde yaşanan işçi cehenneminin gün yüzüne çıkmasından başka bir şey değildir. Yaşananlardan anladığımız, yıllarca kamu tarafından işletilen madenin, rödovans denen bir sistemle, iktidara yakın bir şirkete verilmesi; çıkarılan tüm kömüre alım garantisi verilerek adeta kaza ve ölümlere davetiye çıkartılmasıdır
Yaşanan felaket sadece Manisa Soma’da değil tüm yurtta infial uyandırmış ve yaşanan bu kıyımın sorumlularına dönük bir öfke gelişmiştir. Yer altında bu vahşi üretim şekli ve kar hırsı nedeniyle en az 350 insanımız feci şekilde yaşamlarını yitirmişlerdir.
Bizler bu yaşananları kesinlikle bir kaza olarak algılamıyoruz. Çünkü kaza öngörülemeyen durumlar için kullanılan bir terimdir. Oysa burada; kar, daha fazla kar ve daha fazla kardan başka bir şey yoktur. Adeta biz para kazanalım da ne olursa olsun denmiştir.
Felaketin hemen sonrasında hükümetin “Bu bir kazadır ve bu tür kazalar madenciliğin fıtratında vardır. “ açıklaması hükümetin yaşanan felakette açık bir ortaklığı olduğunu göstermiştir. Yine felaket sonrası ilçede estirilen olağanüstü hal bu görüşü güçlendirmiştir.
Felaketin hemen sonrasında idarecilerin olayı ört pas etme, ölüm sayısını açıklamak noktasında mümkün olduğunca geciktirici tutum takınmaları ve gerek sendikamızın gerek Tabip odasının kurulacak kriz merkezinde görev alma taleplerinin reddedilmesi yine yukarda ileri sürdüğümüz tezimizi destekler bulgular olarak ifade edilebilir.
Olayın olduğu gece ilçeye ulaşan (3-4 saat sonra) heyetimiz ilk olarak kriz merkezi oluşacağı düşüncesiyle kaymakamlığa uğramış, ancak burada Akhisar ve Kırkağaç kaymakamlarının gelen telefonlara cevap vermekten öte bir işlem yapmadıkları görülmüştür. Heyetimiz (sendikamız ve Tabip Odası) bir kriz merkezi kurulması gerektiği talebimizi ilettikten sonra buradan ayrılmış ve hastaneleri gezmeye başlamıştır.
Hastaneye ulaştığımızda ise burada hastane bahçesinde kontrolü güç bir madenci yakının (4-5 bin kişi) beklediği görüldü. Burada bekleyen kitleye sağlıklı bilgi verilmemesinden kaynaklı bir gerginlik ilk dikkat çeken unsurdu diyebiliriz. Bu derece gergin bir ortamda sağlık emekçilerinin hastane içerisinde de tedirgin bekleyişleri tespitlerimiz arasındadır. Oysa bu tür durumlarda sağlıklı bilgi akışı ve koordinasyon oldukça önemli ve hayatidir.
Hükümetin sağlık politikaları üzerinden olayın vahametini örtme girişimi yine dikkat çeken durumlardan biridir bizim açımızdan. Şöyle ki, madende yaşanan felaketten çok fazla yaralı çıkmayacağının bilinmesine rağmen ihtiyaçtan fazla sağlık ekibi bölgeye gönderilerek adeta bir algı yönetimi sağlanmaya çalışılmıştır.
Felakette görev alan sağlık emekçisi arkadaşlarımızda bu tespitlerimizi doğrulayan ifadelerde bulunmuşlardır. Sağlık emekçilerinin görevlendirmelerinde yaşlı, kronik hastalığı olan ve bebeği olan sağlık emekçilerinin durumu dikkate alınmamış ve orada görev yapan sağlık emekçiklerinin her an saldırıya uğrama riski göz ardı edilmiştir.
 16-17 saat süren görevlendirmeler, görev süresi dolmak üzere iken telefonla devam edin talimatlarının gelmesi… SMS le görev yerlerinin bildirilmesi… Maden sahasına bırakılan bir sağlık ekibinin oradaki karbon monoksitten kaynaklı rahatsızlıları sonrası,  araç bulamayıp, altı kişi bir araca sıkışmak ve otostopla ilçeye ulaşmak zorunda kalmaları… Yine bir sağlık çalışanının görev yerinde unutulması vb. Bu örnekler sağlık emekçilerine verilen değerin göstergeleri olarak sayılabilir.
Yine bu süreçte kimi medya kuruluşlarının sendikamız SES’i ve Eğitim Sen’i, dolayısıyla da  KESK’i hedef alan, yalan yanlış haberleri dikkat çekici olmuştur. İlk olarak facia öncesi Mersin Silifke SES temsilciliğimizin yaptığı (09.05.2014) hemşirelik haftası etkinliği sanki facia sonrası yapılmış gibi gösterilmesi. SES Manisa Şube ve Eğitim Sen Manisa Şube Yönetim kurulunda görevli iki kadın yöneticimizin fotoğrafları, Soma’ya ilişkin mülakat veren iki madenci eşine benzetilerek sunulması ve arkadaşlarımızın provokatör diye adlandırılması. Olaydan sonra gerek savcılık kanalıyla gerek direk büroları aranarak bu haberin yalan haber olduğunu iletmemize rağmen, bu kanalların haberleri yayından kaldırmaması konusu oldukça dikkat çekici saldırılar olarak görülmüştür. Gerek sendikamız gerek konfederasyonumuz ve de gerekse KESK’e bağlı Eğitim sen sendikamız bu güne kadar bu tür oyunları boşa çıkarmasını bilmiş, bu provokasyonla da baş edecektir.  
Bizler gerek bu güne kadar bölgede görev alan sağlık emekçileri; madenciler ve madenci yakınları ile yaptığımız görüşmelerde ve elimize ulaşan bilgi/belgelerden;
- Madende en az 350 işçinin yaşamını yitirdiği, bu sayının sahada yapılacak ayrıntılı bir çalışmayla ispatlanabileceği,
- En az dokuz işçinin sigortasız şekilde çalıştırıldığı ve bu işçilerin birinin işe başladığı günlerde henüz 18 yaşını doldurmadığı, bu durumun mevcut iş kanununda suç olduğu bilinmesine rağmen işverence önemsenmediği, durum tespiti açısından gerekli denetimlerin layıkıyla yapılmadığı,
-İşçilerden en az 31 inin Çok Tehlikeli İşlerde Çalışanların Yetiştirme Mesleki Eğitimi (İşe İlk Giriş) almadıkları ve bu işçilerin işe giriş sınav tarihlerinin 14.05.2014 olmasına rağmen madende çalıştıkları ve 13.05.2014 günü yaşanan felakette bu 31 işçiden en az 14 ünün yaşamlarını yitirdikleri,
-Madende taşeron sitemi yok denmesine karşın enaz 6 taşeron şirketinin varlığının tarafımızca tespit edildiğini, taşeron siteminin yanında dayıbaşı diye adlandırılan ilkel çalışma sistemlerinin de uygulandığı,
-Bölgeye ulaştırılan sağlık ekiplerinin güvenliği neredeyse hiç dikkate alınmadığı,  görevlendirmelerin oldukça özensiz ve güvenliği olmayan ortamlara yapıldığı,.
-İlçede esnafa dönük dışarıdan gelen kişi ve kurumlara ilişkin kışkırtıcı propaganda yapıldığı ve bu propagandanın yoğunluklu olarak iktidar partisi mensuplarınca organize edildiği… Hastane bahçesinde kendilerini AKP gençlik kollarından diye tanıtan 50-60 kişilik bir grubun, dışarıdan gelenlere ilişkin provakatif ve saldırgan tavrına şahit olunduğu,.
-Facianın 3. ve 4. gününde ilçe sokaklarında polis tarafından yoğun şekilde kimlik kontrolü ve GBT yapıldığı, ilçeye ulaşmaya çalışan kişilere karşı “Neden bu ilçeye geliyorsunuz? Niyetiniz ne?” vb. sorularla engellendikleri,
-İlçede görev yapan ÇHD’li avukatlar dahil, birçok kişiye hukuksuz müdahalelerde bulunulduğu,
-Soma’da valilik tarafında bütün eylemlerin yine hukuksuz bir şekilde yasaklandığı,
-Aradan geçen bir ayda sorunların çözümü için hiçbir adım atılmadığı halde, işçilerin madene inmesi için birçok baskının devam ettiği görülmüştür. 
Önerilerimiz:
- Çalışma yaşamına ilişkin mevzuatın uygulanıp uygulanmadığına dönük tespitlerin yapılması için bağımsız bir heyetin oluşturulması ve çalışmaların şeffaf bir şekilde yürütülmesi sağlanmalıdır.
-Mevcut mevzuatın iyileştirilmesi konusunda açık bir çalışma acilen yapılmalıdır.
-İşçi ailelerinin ve maden felaketini yaşayan bölgenin rehabilitasyonu için ciddi sağaltım programlarının planlanması yapılmalıdır.
-Gerek arama kurtarma çalışmasında görev alan madencilerin; UMKE, 112 ekibinde görev alanların ve tüm bu felaket boyunca görev yapan sağlık emekçilerinin travma açısından takip edilmesi, “Bakım verenlerin bakımı” ihtiyacından hareketle bilimsel olarak ele alınması, ihtiyaç duyan sağlık emekçilerine tıbbi yardım yapılması gerekmektedir.
-Bu tür durumlarda görevlendirilecek kişilerin “gönüllü-görevlendirilmeli” ilkesi ile bölgeye gönderilmesine dikkat edilmesi. Yine önümüzdeki süreçte gerek sağlık gerek sosyal hizmetler açısından uzun süre bölgede görev yapılacağı dikkate alınarak, gönüllü havuzunun şimdiden oluşturulması ve gerekli eğitimlerin ivedilikle başlatılması gerekmektedir.
Duyarlı kamuoyuna saygıyla duyurulur.

SES MANİSA ŞUBE ADINA
Zeynel Abidin KAPLAN
Şube Sekreteri

12 Mayıs 2014 Pazartesi

HEMŞİRELER KÖLELİK DÜZENİNE KARŞI İSYANDA



HEMŞİRELER KÖLELİK DÜZENİNE KARŞI İSYANDA

            Kamu hastane birlikleri  uygulamasıyla hastaneler şantiyeye dönüşmüş,  kar için poliklinik ve hasta odası elde etmek adına hemşirelerin giyinme odaları ellerinden alınmış. Tedavi odaları kullanılamayacak kadar daraltılmıştır.
            Verimlilik ve kar adına birlik içinde personel hareketleri yoğun bir biçimde yaşanmaya başlamıştır. Bundan en çok hemşireler etkilenmiş, hastanelerde servisler arasında ve birlik içindeki  hastaneler arasında görevlendirmelerle  işyeri güvencesi ortadan kaldırılmıştır.
            Performansa göre çalışma ve ücretlendirmenin iflas ettiğini görmekteyiz. Hemşireler güvencesiz ve emekliliğe yansımayan ek ödemeleri  alamaz duruma gelmiştir. Riskli birimlerde çalışan sağlık emekçilerine sabit ek ödeme dışında herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.
            Günlük 8 saat mesai 24 saatlik nöbet dönemi sona ermiş 7/24 saat esnek kuralsız çalışma dönemine geçilmiştir. Bu uygulamadan en çok etkilenen meslek gurubu ebe ve hemşireler olmuştur. Hemşirelerin haftalık ortalama çalışma süresi 56 saate çıkarılarak görev tanımından söz etmek artık mümkün değildir. Dolayısıyla, herkes her işi yapar anlayışı egemen hale  getirilmektedir.
            Sağlıktaki ticarileşmeye bağlı olarak servisten ameliyathaneye, acilden polikliniklere, laboratuarlardan görüntüleme merkezlerine kadar her kademede yoğun bir hizmet talebi ile karşı karşıyayız. Bu yoğunluktan ebe ve hemşireler de payına düşeni almakta, ağır bir iş yükü altında giderek tükenmektedirler.
            Bu kadar ağır iş yükü performans baskısı iş yeri ve gelecek güvencesinin ortadan kalktığı bir ortamda sözlü taciz ve fiziksel şiddete bağlı can güvencesi de ortadan kalkmıştır. Bütün bunlar sağlıkta dönüşüm programı ve  onun uygulaması olan KHK düzenlemesi ile sağlığın piyasalaştırılması ve ticarileştirilmesinin sonuçlarıdır.
Toplam Kalite Uygulamaları hemşirelerin yükünü daha da arttırmıştır. Çünkü toplam kalite yönetimi; çalışanları denetler, iş sürelerini arttırır, teknoloji kullanımıyla sömürüyü gizler, cazip kılar, yalnızlaştırır, sendikasızlaştırır, ispiyon mekanizmasını geliştirir, iş yükünü ve stresi arttırır. Hemşireler için angaryayı, iş ve kağıt yükünü arttırır, dayanışmayı azaltır. Tüm bunlar sağlık kurumlarında yaşanmaktadır
            ”Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek” diyen sendikamız SES, yıllardır emeğimizle kazandığımız iş güvencemizin önemini savunmaktadır. Bu sebeple Ebeler ve hemşirelerdeki bu parçalı istihdam modelinin hemen terk edilip, Vekil ebe-hemşire, 4/C'li 4924'lü ve 4/B'li sözleşmeli taşeron olarak çalışmak zorunda bırakılan tüm çalışanların kadroya alınmasını savunmaktadır. Çünkü sağlık bir kamu hizmeti olup, nitelikli, ulaşılabilir, ücretsiz ve anadilinde olmalıdır. Sağlıkta hiçbir ticari hesap yapılmamalıdır.
            Sağlıklı toplum, koruyucu sağlık hizmetleriyle başlar. Eşit, Ulaşılabilir, Nitelikli,Ücretsiz ve Anadilinde olursa insan hayatına verilen değerin anlamı olur.
            Sustukça, korktukça, yandaş ve etkisiz sendikalara üye oldukça geleceğimizin kararacağı açıktır. O sebeple iş yerlerimizde sağlığın bir ekip işi olduğu gerçeğiyle; tekrar ekip ruhunu canlandırarak, dayanışma ruhuyla başta iş güvencemiz ve ücret güvencemiz olmak üzere tüm haklarımız için mücadelemizi ısrarla büyütüp genişletmeliyiz.
            Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak;
ü  Başta Sağlıkta dönüşüm programından vazgeçilmesini,
ü  Performans yerine emekliliğe yansıyacak insanca yaşamaya yetecek bir temel ücret için,
ü  24 saat açık kreş ve çocuk bakım evlerinin açılması için,
ü  Sağlığın ağır ve tehlikeli iş kapsamına alınması için,
ü  Fiili Hizmet zammı kapsamına dahil edilmesi için,
ü  Erken emeklilik hakkı verilmesi için,
ü  Şiddetsiz ve güvenceli çalışma koşullarının sağlanması için,
ü  Kadrolu-Güvenceli çalışma biçimi için,
ü  4/b,4/c, taşeron, sözleşmeli çalışan tüm ebe ve hemşirelerin kadroya alınması için,
ü  Haftalık çalışma saatlerinin 35 saat olması için,
ü  Görev tanımlarının belirlenmesi ve yasal güvenceye kavuşturulması için,
ü  ILO hemşirelik antlaşması imzalanarak, gerekleri yerine getirilmeli,
ü  Cinsiyetçi iş bölümüne son verilmesi için,
ü  İşyeri sağlık birimleri açılarak, iş kazaları ve meslek hastalığı tanımlarının yapılmasını talep ediyoruz
            Bizler alın teriyle çalışan, onurumuzla mesleğimizi yapmak isteyen emekçiler olarak; bizden önceki mücadele mirasına sahip çıkarak; iş ve iş yeri güvencemize, sağlık hakkımıza, gelecek güvencemize, meslek onurumuza ve mesleki bağımsızlığımıza sahip çıkmak ve çocuklarımıza onurlu  bir dünya bırakmak için azim, cesaret ve inançla  TAŞERON, SÖZLEŞMELİ, KADROLU, hep birlikte  SES’te mücadeleyi yükselterek devam etmeliyiz.
            Hiç birimiz hepimiz kadar güçlü değiliz…!
            Tüm emekçiler gibi hemşireleri de gelecek güzel günlere olan inancımızla hep birlikte  omuz omuza mücadeleye davet ediyor ve 12-18 Mayıs Hemşireler Haftasını kutluyoruz .                                


                                                                                              12.05.2014
                                                                           

                                                                                Taner DEMİR
                 
                                                                         SES Manisa Şube Başkanı