28 Mart 2014 Cuma

ARTIK YETER...!



                                          ARTIK YETER!
İstanbul’da polisin hedef gözeterek gaz kapsülü ile başından vurduğu,269 gün komada direnip yaşama veda eden Berkin Elvan’ın daha yasını tutmamışken, 10 yaşında başka bir çocuk Diyarbakır’da yaşam savaşı veriyor. 25 Mart 2014 Günü Diyarbakır-Silvan’da yapılan seçim mitingi sonrasında çıkan olaylarda Mehmet EZER adında 10 yaşında bir çocuk polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Polis bir kez daha destan yazmış oldu.
ARTIK YETER….!
Buğun burada ‘Bırakın çocuklar Oynasın’ demek için toplandık.10 yaşında bir çocuk,buğun bu oyun parkında oynaması gereken bir çocuğun hastanede yaşam mücadelesi veriyor olmasından utanın…AR EDİN BİRAZ…Berkin’i seçim meydanlarında oy malzemesi yapanlar,Mehmet EZER’ in bu  durumu da yine sizin sayenizde oldu.
ARTIK YETER…! Polis devletinin ve şiddetinin mağdurları sadece bu iki çocuğumuz değildi elbette. Sadece AKP’nin iktidar olduğu dönemde devlet şiddeti ile yüzlerce kişi hayatını kaybetti.2009 yılı Nisan’ında yani çocuk bayramında Van’ın Kurubaş köyünde polis panzerinin önüne geçip zafer işareti yaptığı için polis panzerince ezilen çocuğu aynı yıl Cizre’de evlerinin balkonunda annesinin kucağında 18 aylıkken gaz kapsülüne maruz kalarak hayatını kayıp eden bebeği havan topu ile bedeni parçalanan Ceylan ÖNKOL’U 12 yaşında bedenine 13 kurşun  saplanan Uğur KAYMAZ’ı ve diğer onlarca çocuğumuz….
Haziran direncinde polis şiddeti ile hayatını kayıp eden evlatlarımız…
ARTIK YETER…! BURADAN TÜM KAMUOYUNA DUYURUYORUZ. Polisin kullandığı gazlar sağlığa zararlıdır. Öldürücüdür. Kimyasal silah olarak değerlendirilmeli derhal yasaklanmalıdır.Polisin hedef göstererek kullanması ile ağır yaralanmalara ve ölümlere yol açmaktadır.Tıpkı 10 yaşındaki evladımız Mehmet EZER,14 yaşında komalık olan ve 15 yaşana hastane odasında giren ve öldüğünde bedeni 16 kiloya kadar düşmüş Berkin ELVAN ve Ahmet ATAKAN’DA ve diğerlerinde olduğu gibi…
ARTIK YETER…! Polis şiddetine son verilsin.Bırakın çocuklar bu parklarda özgürce oynasın.Bir kez daha söylüyoruz: Gerçek demokrasi ve özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırılmadan toplumsal barışı sağlayamazsınız.Çocuklar ölürken ,gaz fişekleriyle vurularak hastanelik edilirken  kimse bizden susmamızı beklemesin.
  Bizler Manisa Emek ve Demokrasi Platformu üyeleri olarak bu gün tüm kamuoyunun vicdanına seslenmek için burada toplandık.
 Buradan Mehmet’in bir an önce sağlığına kavuşarak  arkadaşlarının arasına dönmesini,bu güç günlerinde ailesi ve yakınlarının yanında olduğumuzu,bu olayın son olması için kararlı bir mücadele yürüteceğimizin bilinmesini istiyoruz.
27 Mart 2014 Manisa Emek ve Demokrasi Platformu adına
Zeynel Abidin KAPLAN
KESK Manisa Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
  SES Manisa Şube Sekreteri.




16 Mart 2014 Pazar

EMEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAK,ZULÜM VE YOLSUZLUK DÜZENİNİ SIFIRLAMAK İÇİN ALANLARDAYIZ.



                             Değerli Basın Emekçileri,
Emeğimize Sahip Çıkmak, Zulüm ve Yolsuzluk Düzenini Sıfırlamak İçin Alanlardayız!
Türkiye bizzat AKP tarafından yangın yerine çevrilmiş durumda. AKP uzunca bir süredir yaşadığı toplumsal meşruiyet sorununu toplumu sürekli gererek, halkın arasına düşmanlık tohumları ekerek aşmaya çalışmak gibi büyük bir yanılgıya düşmüş durumdadır. Sokaklar demokrasi isteyenlere yönelik gaz, tazyikli su ve plastik mermi kullanılarak her türlü şiddetin uygulandığı yerlere çevrilmektedir. Kürsüler halkın arasına düşmanlık tohumları ekilmesi ve halka yönelik saldırganlık talimatlarının verilmesi için kullanılırken muhalif partilerin binalarına, seçim bürolarına yönelik saldırılar ve linç girişimleri tetiklenmektedir. Gezi direnişi sürecinde eşitlik, özgürlük, barış ve adalet taleplerini hep birlikte sahiplenen halkın mücadelesinden rahatsız olan AKP'nin uyguladığı faşizan politikalar sonucunda kaybettiğimiz canları Berkin'in şahsında bir kez daha anıyoruz. Siyasal iktidarın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı söylem ve pratiği ile bizzat yarattığı provokatif ortamda hayatını kaybeden Burak Can Karamanoğlu’nun başta ailesi olmak üzere tüm yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz. AKP'nin bizzat Başbakan tarafından yapılan tüm provokasyonlarına rağmen halkın bir arada kardeşçe yaşamasına yönelik yıllardır sürdürdüğümüz yaklaşımımızı devam ettireceğimizin bilinmesini, yüreği eşitlikten-özgürlükten ve adaletten yana atan herkesin bu yaklaşımla hareket etmesinin gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Değerli basın emekçileri 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ayakkabı kutularından saçılan milyon dolarlar, tarafların internete karşılıklı servis ettikleri rüşvet pazarlıkları, yolsuzluk ve rüşvet çarkının tam ortasında yer alanların tahliye edilmesi gibi gelişmeler sadece birikimlerimizi çalanları değil, geleceğimize ipotek koymak isteyenleri de gözler önüne sermiştir. İşçiye, asgari ücretliye, kamu emekçisine gelince “ekonomik dengeleri, istikrarı bozamayız” diyerek maaşlarına-ücretlerine yıllık %3-%4 sefalet zammı dayatanların vergilerimizi, birikimlerimizi kimlere peşkeş çektiği bu süreçte yaşanan gelişmelerle bir kez daha ifşa olmuştur. Halkın Böylesi bir ortamda yasmaya, yürütmeye, adalete, milli eğitime, sağlığa güveni sıfırlanmıştır. Özellikle son 12 yıldır “reform, dönüşüm” cilası ile süslenen yasalarla, Kanun Hükmünde Kararnamelerle güvencesizliği, taşeronlaşmayı, esnek çalışmayı temel alan bir istihdam özel ve kamu sektöründe alabildiğine yaygınlaştırılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan “grevsiz Toplu Sözleşme” ile 2,5 milyon kamu emekçisinin, 1,9 milyon emeklinin iradesi yandaş konfederasyon yönetimine altın tepsiyle sunulmuştur. AKP iktidarı emekçileri içine sürüklendiği mevcut kara tablo emekçilerin nasıl kandırıldığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yıllık resmi enflasyon Şubat ayı itibariyle %7,89’u gösterirken, halkın gerçek enflasyonu yüzde 20’yi aşmış durumdadır. 2014 yılında enflasyonun çift haneli rakamlara ulaşmasına kesin gözü ile bakılırken, kamu emekçileri ve emeklilerin ücretlerinde ortalama yüzde 6 artışa denk gelen 123 TL’si daha cebine girmeden buharlaşmıştır. Bugüne kadar emeği ve alın teri ile geçinmeye çalışan milyonlarca emekçinin sorunlarına kulaklarını tıkayanlar, patronların her başı sıkıştığında onları teşvik paketleri ile beslemiş, yandaş holdinglerin vergi borçlarını silmiş, bir taraftan çocukları üzerinden servetlerine servet katarken, halkın büyük bölümünü sefalete itmekten çekinmemiştir. Siyasi iktidar temsilcilerinin babalı oğullu, cümbür cemaat boğazlarına kadar yolsuzlukların içine battığı, yolsuzluğun, talanın ve yağmanın bir virüs gibi hem iktidarı hem de mevcut sistemi içten içe kemirdiği bir dönemde halkın, emekçilerin giderek yoksullaşması, zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul hale gelmiş olması tesadüf değildir. Boğazına kadar pisliğe batmış bir iktidarın, onun yağma ve talana dayanan ekonomik politikalarının “daima millet, daima hizmet” yalanı ve din sömürüsü ile daha fazla sürdürülebilmesi mümkün değildir. Değerli Basın Emekçileri, AKP iktidarı, emekçileri içine sürüklediği bu kara tabloyla yetinmiyor. Hukukun, adaletin, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün, sendikal hak ve özgürlüklerin katledilmesinde 12 yıldır işbirliği yaptığı cemaatle bugün yaşadığı dalaşı bile emekçilerin haklarına yeni saldırılar için fırsata dönüştürmeye çalışıyor. HSYK yasasından İnternet yasasına ve Milli Eğitim Temel Yasasında yapılan değişikliklerden yeni hak gasplarına yol açan torba yasalara kadar sadece son iki hafta içerisinde Meclis'ten geçirilen tüm saldırıların asıl hedefi emekçilerdir, yoksullardır. Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle görevli hiçbir sendikanın-konfederasyonun yaşanan bu zulüm ve yolsuzluk karşısında sessiz, tepkisiz kalması beklenemez. Her ne kadar bazı yandaş konfederasyonlar boğazına kadar pisliğe batmış olan iktidarın başındaki kişiye “dik dur eğilme” diyerek sonuna kadar sahip çıksa da, biz KESK olarak halktan, kamu emekçilerinden, işçilerden, köylülerden, emeklilerden kaçırılarak ayakkabı kutularında saklanan her kuruşun hesabını sormaya kararlıyız. Rüşvete, yağmaya, yolsuzluğa karşı çıkmadan, insanca, hakça bir düzen için mücadele etmeden, mevcut sömürü düzeninin ve her yerden akan pisliklerin kaynağını kurutmak mümkün değildir. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili olarak bütün gerçekler açığa çıkarılmalı, halkın parasını çalanlardan ve arkasındaki güçlerden hesap sorulmalıdır. Her zaman kamu emekçilerine karşı sorumluluğunun gereğini yerine getiren KESK tüm baskılara rağmen mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. Çünkü biz lafa değil, icraata bakarız. Kamu emekçilerini, emeklilerini AKP-yandaş konfederasyon mutabakatıyla sefalete itenlerin icraatları ortadadır. “Onlar çalarken bizim yoksullaşmamız, onların çocukları çalarken bizim çocuklarımızın ölmesi” üzerine kurulu bu düzene karşı emek ve demokrasi mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz. Zulüm ve yolsuzluk düzenine boyun eğmeyeceğiz.                      
                                KESK MANİSA DÖNEM SÖZCÜSÜ
                                Taner DEMİR
                               SES ŞUBE BAŞKANI

14 Mart 2014 Cuma

KATİL VAAAAR, HIRSIZ VAAAAR… SAĞLIK YOOOOK!



                              KATİL VAAAAR, HIRSIZ VAAAAR…
                                                     SAĞLIK YOOOOK!
Her yer hırsızlık, her yer yolsuzluk, rüşvet, her yerde çürüme kokusu. Polisin, kafasından vurarak öldürdüğü 14 yaşında bir çocuğumuzun acısı sardı yüreğimizi. Yasını tutmak, gönlünce ağlamak isteyen insanlara dahi izin verilmiyor. Acısını yaşamak isteyen insanların kafası kırılıyor, gözü çıkarılıyor, onlara hakaret ediliyor.
Bir çocuğun yasının tutulmasına dahi izin vermemek insanlığın bittiği yerdir.
Türkiye artık insanların iyice kutuplaştığı, birilerinin acısıyla “birilerinin” alay ettiği bir yerdir. “Ustalık” dönemini yaşayan iktidarın ülkemizi getirdiği yer burasıdır.
Berkin’in gülen gözleri, güzel yüzü bütün anlamlı haliyle bize bakıyor. “Bir şeyler yapın” diyor, “ben sadece ekmek alacaktım” diyor, “kafamı kırdılar” diyor, “ben daha çok yaşayacaktım” diyor. Onu hayatta tutamadık, içimiz sızlıyor.
Bugün “Tıp Bayramı” ymış öyle mi? Tıp mı bıraktınız, sağlık mı bıraktınız? Hangi derdimizden söz edelim? Böylesi bir ortamda nasıl sağlık hakkından, hekimlikten, hemşirelikten, söz edelim? İnci dişleriyle bir çocuk, gözümüzün önünde kafasından vurulup, eriyip giderken ağız diş sağlığından nasıl söz edebiliriz ki?
Yıllardır anlatmaya çalışıyoruz, sağlık her insan için doğuştan gelen bir haktır. Mesleğimizi özgürce yerine getirmek, ayrımsız herkese hak ettiği sağlık hizmetini, kendi haklarımızı da alarak vermek istiyoruz.
Gaz odasına dönmüş kentlere, TOMA’ya, Akrep’e, plastik mermiye, kimyasal gazlara, her türlü polis şiddetine karşı çıkıyoruz. Sağlık hizmeti almak herkesin, göstericilerin de hakkıdır diyoruz, göstericilere ilk yardım hizmeti verdiğimiz için suçlanıyoruz. Mesleğinin gereğini yerine getiren sağlık çalışanlarını hapse atacak, altından kalkamayacağı para cezaları verecek yasalar çıkarıyorlar. İnsanlıklarının, mesleklerinin gereğini yerine getirdikleri için Ankara ve Hatay Tabip Odalarının yönetim ve onur kurullarını görevden almak için dava açıyor bu ülkenin “Sağlık” Bakanlığı”..!
Geçen 14 Mart’ta “yeniydi” Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, umutluyduk, taleplerimizi anlatmaya çalışmıştık. Şimdi artık “yeni” değil. Sağlık çalışanlarının kendisinden bir ümidi kalmamıştır. Gözünün önünde tüm Dünya’nın tepkisini çeken polis şiddeti yaşanırken, insanların kafası kırılıp gözü çıkarılırken, çocuklar ölürken “durun” diyememiştir, “bu polis şiddeti kabul edilemez” diyememiştir, “kimyasal gazları böyle ölçüsüzce kullanamazsınız” dememiştir. Ne mi yapmıştır? Hekimlere, tabip odalarına mesleklerinin gereğini yerine getirenlere soruşturmalar açmış, sağlık çalışanlarını hapse atacak yasalar çıkarmıştır. Ethem’e, Ali İsmail’e, Berkin’e, Mehmet’e, Abdullah’a, Medeni’ye, Ahmet’e, üzüldüğünü gösteren hiçbir belirti göstermemiş, yakınlarına başsağlığı bile dileyememiştir. Şimdi de bugünkü eylemlerinden dolayı sağlık çalışanlarını halkın sağlığının önünde engel çıkarmakla suçlamaktadır. Üzüntü vericidir, sağlık çalışanları açısından mevcut iktidarın sağlık politikalarının, Sağlık Bakanı’nın güvenilirliği ve inandırıcılığı kalmamıştır.
Sağlık çalışanları bu ülkenin hemen tamamı gibi mutsuzdur, geleceğinden kaygılıdır, öfkelidir, şiddet sarmalı içinde kalmıştır, mesleğini hakkıyla yerine getiremediğini, hakkını alamadığını düşünmektedir.
Böylesi bir ortamda sağlıktan söz edilemez.
Sağlığımız için, en azından çocuklarımızın ve gençlerimizin hayatı için, geleceğimiz için bu ülkenin sağlık çalışanları yurttaşlarıyla birlikte mücadele etmeye, çocuklarımızı yaratılan şiddet sarmalına kurban vermemeye kararlıyız.
                      

    Kurumlar Adına
     Manisa Tabip Odası (MTO)     
    Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
     Sendika Manisa Şubesi


     Taner DEMİR
     SES Manisa Şube Başkanı













14 MART EYLEMİNİ BASIN İLE PAYLAŞTIK.



                                                  Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi KESK Kamu Emekçi Sendikaları Konfederasyonu adına saygıyla selamlıyorum.
Basın açıklamamıza başlamadan önce, iki gün önce kaybettiğimiz Berkin’imize sahip çıkma mücadelemizi ülkenin dört yanında şiddetle bastırmaya çalışanlar bilmelidirler ki; Şiddetiniz, hiddetiniz haksızlığınızın kanıtıdır. Ve ne yaparsanız yapın çocuklarımıza, geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Değerli Basın Emekçileri,
2014-2015 yılları Toplu Sözleşme (TİS) süreci üzerinden sadece 6 ay geçti. Geçen süre zarfında ortaya çıkan sonuç, bugün kamu emekçilerinin büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırı altında olduğu gerçeğidir.  
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Birimi KESK-AR tarafından yapılan 4 kişilik bir aile için 2014 yılı Şubat ayına ait açlık ve yoksulluk sınırını hesaplamasına göre;
4 Kişilik ailenin sağlıklı beslenmek için yapması gereken minimum aylık gıda harcaması olan açlık sınırı 1,179 lira, açlık sınırının tüketim harcamasına dağıtılması ile elde edilen yoksulluk sınırı ise 3,727 lira olarak hesaplandı.
Şubat ayı enflasyon rakamlarının açıklanması ile 2013 yılının aynı dönemine ait açlık ve yoksulluk oranı yüzde 10 yükseldi.
Kamu emekçileri, talepleri ve gereksinimlerinin görmezden gelindiği 2014-2015 yılları Toplu Sözleşme (TİS) sürecinde ücretlerine ortalama  %5.2'lik bir zam almıştı. Böylece kamu emekçilerinin ücretleri, Şubat ayında açıklanan 7,89 enflasyon oranı ile karşılaştırıldığında,  yoksulluk sınırındaki artışın yüzde 50 altında kaldı.
Bugünkü şartlarda en düşük memur maaşı ile geçinen 4 kişilik bir aile, yoksulluk sınırının yarı yarıya altında yaşamını sürdürmektedir.
Sağlık ve eğitim hizmetlerinin paralı hale gelmesi, reel ücretleri erimeye terk edilmiş emekçileri nitelikli bir yaşamdan uzaklaştırmaktadır. 
17 Aralık’tan itibaren iktidar bloğu arasında derinleşen çatışmada, bugüne kadar iktidarın egemen sınıflarla birlikte el ele kurduğu düzenin tüm pisliği ortaya dökülürken, 11 yıldır yoksulluğa itilen emekçilerin tüm birikimlerinin bu düzende nasıl çalındığı ve kimlerin cebinden çıktığı da görülüyor.
Yıllardır toplu sözleşme döneminde emeklerinin karşılığını talep eden, insanca bir yaşam için mücadele veren kamu emekçilerine hükümetin “kaynak yok” gerekçesini öne sürerek kulağını tıkamasının da nedeni belli oluyor. Bir anda “yok olan” kaynaklar bugün banka müdürlerinin ayakkabı kutularından, Bakan hatta Başbakan çocuklarının evlerinden çıkıyor.
Örneğin son operasyonda Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın tüm çabalarına rağmen sıfırlayamadığı iddia edilen “elde kalan” 30 milyon avro, bugün 38 bin kamu emekçisinin maaşına denk gelirken,  75 bin memur emeklisinin 1 ayda aldığı maaşı karşılamaktadır.
Ülkemizde giderek yükselen açlık ve yoksulluk sınırı, bir sorun değil, 11 yıldır sürdürülen rant, sömürü ve yağma üzerine kurulu ekonomi politikalarının bir sonucudur. Ortaya çıkan bu sonuç, ancak nedenleriyle birlikte ortadan kaldırılabilir. Adil bir bölüşüm sistemi ve adil bir ücret politikası ancak, bu sonuçları üreten düzenin sıfırlanmasıyla mümkündür.
Değerli arkadaşlar,
KESK olarak yukarda ifade ettiğimiz hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk çarkına karşı çıkmak için tüm yurtta eşzamanlı olarak 15 Mart 2014 günü “Onlar çalıyor, biz yoksullaşıyoruz. “ ana temalı yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştireceğiz.
Bu program çerçevesinde bizler, KESK Manisa Şubeler Platformu olarak 15 Mart 2014 Cumartesi günü saat 14.00 da Cumhuriyet Alanında toplanarak yürüyüş gerçekleştireceğiz.
Hırsızlığa, yoksulluğa ve rüşvet çarkına karşı çıkan, yoksulluğa karşı mücadele etmek isteyen tüm yurttaşlarımızı yürüyüşümüze destek vermeye çağırıyoruz.
Saygılarımızla kamuoyuna duyurulur.

KESK Manisa Şubeler Platformu
Dönem Sözcülüğü Adına
Mehmet KAPAR
SES Manisa Şube Mali Sekreteri