25 Mart 2015 Çarşamba

SAĞLIKTA TAŞERON ÖLÜM DEMEKTİR.



SAĞLIKTA TAŞERON ÖLÜM DEMEKTİR.  
Sağlıklı olmak hem fiziksel hem de ruhsal iyilik halidir. Bu hali korumanın ve sürdürmenin yolu da sosyal ve iyi bir yaşamla birlikte bütünlüklü bir sağlık hizmetinden yararlanmaktan geçmektedir. Ancak günümüzdeki sağlık politikaları ile hem sağlık emekçileri hem de bu hizmetten yararlanan halk sağlıklı birey olma hakkını kaybetmiştir.
Sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini., kadrolu, taşeron, sözleşmeli gibi farklı statülere bölerek hatta birden fazla taşeron şirket aracılığı ile çalıştırılarak, bir araya gelmelerine engel olmak isteniyor.
Sağlık ve sosyal hizmet ekibinin onurlu üyelerinin arasındaki fark sadece mesleki ve görev alanlarımızdaki farklar olabilir. Bunun dışındaki diğer çalışma biçimleri( kadrolu, sözleşmeli, taşeron) asla kabul etmeyeceğimiz , bizim birliğimize zarar veren ayrımlardır. Özellikle taşeron çalışma sistemi en acı şekliyle Soma da gördüğümüz gibi hepimizin canına ve sağlığına kast edecek bir sistemdir. Asgari ücretle, esnek çalışma saatleri ve iş yerinin belirsizliği sebebiyle çalışma koşulları giderek zorlaşmaktadır.
Şimdi  soruyoruz;
-         Aynı serviste aynı işi yaptığınız halde yanınızdaki arkadaşınızın 1/3 ü kadar ücret almak ister misiniz?
-         Aynı işi yaptığınız arkadaşınızdan daha fazla süre çalışıp daha az ücret almak ister misiniz?
-         Sabah işe geldiğinizde iş akdinizin feshedilme ihtimaliyle her an işsiz kalma riskiyle çalışmak ister misiniz?
-         Yaptığınız işte kar etme telaşı yüzünden herhangi bir önlem alınmadan ve tüm riskli işlerin sizin tarafınızdan yaptırılmasını ister misiniz?
Ve yine soruyoruz;
-         işe uygun olmayan kişiler tarafında sağlık hizmet almak ister misiniz?
-         Yarın işten çıkarılacak hemşire, laborant yahut hekim tarafından takip edilip, sağlık kontrollerinizin yapılmasını ister misiniz?
-         Ay sonunda alacağı asgari ücretle kiramı, yakıtmı, çocukların ihtiyaçlarımı, mutfak giderlerimi hangi birini ödeyeceğini düşünen bir sağlık emekçisinin o günkü 100. Hastası olmak ister
misiniz?
-         Hele hele acil durumlarda anlık müdahale ve bilginin yaşamımız için çok önemli olduğu yerlerde işinin ehli ve güven duygusu içindeki bir sağlık çalışanıyla karşılaşmak istemez misiniz?
Ülkemizde sağlık alanında taşeron çalışma oranı tüm çalışanların yarısından daha fazladır ve artmaya devam etmektedir. Taşeron ve sözleşmeli çalışma devam ettiği sürece bu sorular artacak ve bedelini maalesef ki sağlık sisteminin tamamen bozulması ve hatta ölümlerle ödeyeceğiz.
                Bu gerçekten hareketle biz sağlık hizmeti emekçileri şunu bilmeliyiz ki taşeronlaşmaya karşı mücadele ve bu alandaki hak gasplarına karşı mücadele bizimde geleceğimizi belirleyen bir mücadele olacaktır.  Çünkü unutmamalıyız ki ;YA TAŞERON SAĞLIK EMEKÇİSİ KADORLU OLACAK YADA KADROLULAR TAŞERON……
Bunun başka yolu yok. Yasalarıyla, uyulmayan yargı kararlarıyla iktidarlar emekçiler lehine değil patronlar ve sermayedarların çıkarlarına uygun torba yasalar çıkarmaktalar. Bu sebeple biz emekçilerde kendi çıkarlarımız için birlikte hareket etmeliyiz. Sağlık hizmetinden yararlananlar da , bu hizmeti sunanlarda aynı gemideyiz. Ücretsiz, Nitelikli, Güvenceli sağlık hizmeti almanın yolu ortak mücadeledir.
Şimdi sıra 112 lere geldi. Bunu kabul etmiyoruz ve haykırıyoruz. Ne 112 lerde nede diğer kamu dairelerinde taşeron çalışma modelini asla kabul etmiyoruz.
Alacağınız taşeron şoförler ile sağlıklı bir hizmet verilemez.
Nitelikli bir sağlık hizmeti sunulamaz.
İş barışı bozulacak.
Geleceğimiz güvenceli olmaktan çıkacaktır.
Bunun için 112 lerde taşeron çalışma istemiyoruz.
Eğer personel alınacaksa kadrolu ve dışarıda atama bekleyen arkadaşlarımızın olmasını istiyoruz.Başka bir çalışma metodunu asla kabul etmiyoruz ve etmiyeceğiz.
GÜVENCELİ İŞ GÜVENCELİ GELECEK İSTİYORUZ.
TAŞERONA GEÇİT VERMEYECEĞİZ.
112 lerde  TAŞERON İSTEMİYORUZ.
YAŞASIN MÜCADELEMİZ.

SAĞLIK ve SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI (SES)
SAĞLIK – SEN
TÜRK SAĞLIK -SEN
                                                                               Taner DEMİR
                                                                 SES MANİSA ŞUBE EŞ BAŞKANI


23 Mart 2015 Pazartesi

SAĞLIKDA ŞİDDETE HAYIR



BASINA VE KAMUOYUNA

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDETİ KINIYORUZ!DDETE HAYIR

Dr. Ersin Arslan Gaziantep’ te bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak katledildi. Aradan üç yıl geçmesine rağmen sağlık çalışanları her gün ülkenin dört bir yanında şiddet görmeye devam ediyor. Son iki yıl içinde genç bir sağlık emekçisi olan Dr. Melike ERDEM, sisteme isyanını kendi canıyla ödedi. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Yoğun Bakım Hemşiresi Rabia Önal öldüresiye dövüldü. Kaymakamın dövdüğü doktor, Hastane Müdürü’nün kovaladığı sağlık çalışanı, emniyet güçleri ve Başhekimlerin saldırısı, hasta ve hasta yakınlarının yerlerde tekmelediği hamile doktor…
2000’li yılların başında başlatılan “Sağlıkta Dönüşüm” fiyaskosu maalesef ki; sağlıkta yıkım, dayak, taciz ve ölüm haline dönüşmüştür.
Hastayı müşteri, sağlık emekçilerini tezgahtar olarak gören bu uygulamalara tüm kitle örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen bu uygulama devam etmektedir.
Devam ederken de Türkiye’nin il ve ilçelerinden gün geçmiyor ki kavga, yaralanma, taciz ve ölüm haberleri gelmesin.
Tüm olumsuz şartlara rağm tek düşüncesi, en iyi sağlık hizmetini vermek olan sağlık emekçileri, bu zulmü hak etmemektedir. 
Bugüne kadar yaşananlardan ders çıkaramayan iktidar, henüz bu kaos ortamını ortadan kaldıracak değişikliklere gitmemiştir.
Dün de merkez efendi devlet hastanesi çocuk acil de ve 2. Basamak yoğun bakımında meydana gelen şiddet olayları çalışanları tedirgin etmiş ve iş yapamaz hale gelmişlerdir. Son bir ayda 4 defa meydana gelen şiddet olayı artık güvenceli ve bir yerde çalışmadığımızı düşünür hale geldik.ki öyle de. Güvenlik noktasında yaşanan sıkıntılar, sağlıkçıların alamadığı maaşı sürekli yüzde 50 zam gibi asparagas ve yalan haberlerle hasta yakınlarını bize karşı kışkırtmaya devama etmektedir..
ARTIK YETER DİYORUZ…

-       BİZ SAĞLIK ÇALIŞANLARI BU ŞİDDETİN SONA ERMESİNİ İSTİYORUZ.
AYRICA;
1-Sağlık politikaları planlanırken, başta sağlık emekçileri olmak üzere sendikalar, TTB, Diş Hekimleri vb. kitle örgütlerinin görüşleri mutlaka alınmalıdır.
2- “Performans, Mobbing” denen çağ dışı uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.
3- Şiddet ortamına zemin hazırlayan tüm olumsuzluklara karşı yasal önlemler alınmalıdır.
4- Hükümet, siyasetçiler ve yöneticiler “Sağlık Çalışanlarını” itibarsızlaştıran, küçük düşüren, hedef gösteren kışkırtıcı üslubu ve açıklamalarından vazgeçmelidir. 
5- Kadrolaşma yerine liyakat esas alınmalıdır.

GÜVENCELİ İŞ GÜVENCELİ GELECEK İSTİYORUZ.
SAĞLIKTA ŞİDDET SONA ERSİN..

SES MANİSA ŞUBE                                                           KURUMLAR ADINA BASIN AÇIKLAMASINI                                                                                  
TÜRK SAĞLIK-SEN                                                                               MANİSA ŞUBE EŞ BAŞKANI TANER DEMİR
SAĞLIK –SEN
MANİSA TABİB ODASI


16 Mart 2015 Pazartesi

DÜNYA SOSYAL HİZMETLER GÜNÜ



BASINA VE KAMUOYUNA

Her yıl Mart ayının üçüncü Salı günü Dünya Sosyal Hizmetler günü. Yani yoksulların, ezilenlerin, dışlananların, ötekileştirilenlerin, yaşlı, çocuk, engelli gibi dezavantajlı grupların, kısacası bugünkü toplumsal sistemde “itilmiş ve kakılmışlar” ile onlara “hizmet” vermeye çalışan emekçilerin günü. Eşitsizlikler ve baskılar üzerine kurulu her sistem, işleyişinin “kurbanı” olanlara bir gün tayin ederek veya ilan edilmiş günlerinin içini boşaltarak adeta “gönüllerini” çalmak ister. Günü sahiplenenler ise örgütlülükleri oranında seslerini duyurmaya çalışır. Bu minvalde seyreden sosyal hizmetler gününde, ya gücümüz ölçüsünde sorun ve taleplerimizi haykırırız veya egemenlerin reva gördüğü methiyeleri dinlemekle yetiniriz.
Şairin dediği gibi ekini eken, ürünü deren, hizmeti veren, sorunları yaşayanların söyleyecek sözü, eyleyecek duruşu olmalı. Sosyal hizmetleri, hizmet alanlar ve hizmet sunan emekçileriyle  birlikte yaşadığı süreci açığa çıkarmakla başlamalı.
Dünyada olduğu gibi bu coğrafyada da toplumsal azınlığın zenginliği artarken açlık sınırı altında yaşama tutunmaya çalışanların sayısı her geçen gün çoğalıyor. Yönetenler ise zenginleri ve yoksullarıyla aynı anda övünebilecek kadar arsızlaşıyor. Yoksullara ve dezavantajlı gruplara hizmet vermekle yükümlü bakanlık, ayda bir milyarlık yeni bakanlık binasının kirasını mülk sahibi zengine ödemekte bir sorun görmezken yardım yaptığı yoksul sayısındaki artışı başarı olarak gösterebiliyor. Yoksulluğun ortadan kaldırılması değil de yardımların sürdürülmesi hedefleniyor. El koydukları toplumsal zenginliğin bir kısmını hak adı altında halka dağıttıkları dönemi aştıklarına inanan egemenler, hakları sosyal yardıma dönüştürerek ihtiyaç gruplarını inisiyatiflerine bağımlı hale getirmekte beis görmüyor. Yoksullaştırılanlar yoksulluğunu ispat edip ya gıda paketlerine tamah ediyor veya temel ihtiyaçlarını dahi karşılamayacak yardımı alabilmek için sosyal hizmet çalışanlarının insafına sığınıyor. Yaşlı ve engelli bakımı, ekonomik bir soruna indirgenerek bir yandan evde bakım adı altında ailelerinin sırtına yükleniyor, diğer taraftan ise özel teşebbüsün kar elde etmesinin aracı kılınıyor. Bakıma muhtaç hale düşmüş çocuk ve gençler,  toplumdan yalıtık merkezlerde(sevgi evleri) toplanarak ya hiçbir önlem alınmadan sorunlu aile ortamına veriliyor veya tarikat benzeri çevrelerin insafına bırakılıyor.  Sayıları ve sorunları giderek artan sokaktaki çocuklara bir çözüm üretilemiyor. Suçluluğu yaratan nedenler devasa boyutlara çıkarken karakol ve cezaevleriyle sosyal olaylar kontrol edilmeye çalışılıyor. Kadınlara yönelik şiddetin kaynaklarından biri olan aile kurumu, çarenin başlıca adresi olarak gösterilmeye devam ediliyor. Kadın sığınma evleri adeta toplama kamplarını andırıyor, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin ise konunun çözümüne ne kadar katkı sunabileceği ortada. Kısacası sosyal hizmet, ihtiyaç gruplarının sorunlarını asgari düzeyde de olsa çözmek yerine, bu sorunları yönetmenin ve farklı amaçlar için istismar etmenin aracına dönüştürülmüş bulunuyor. Muhafazakar toplum inşası hedefine koşulan sosyal hizmet kurumları, plansız ve programsız bir biçimde değişikliklere gidiliyor ve gelecekleri belirsiz kılınan sosyal hizmet çalışanlara adeta mobing uygulanıyor.
Mevcut kamu kurumları içinde en dezavantajlı konumda sosyal hizmet çalışanları yer alıyor. Yoksul ve dezavantajlı toplum kesimlerine hizmet verdikleri için ekonomik ve sosyal hakları da hizmet verdikleri kesim gibi kolayca göz ardı edilebiliyor. Diğer kamu kurumlarında kısmen de olsa uygulanan tazminat, fazla mesai, yıpranma payı gibi yanödemelerden yararlanmadıkları gibi herhangi sosyal hakları da bulunmuyor. Her alanda olduğu üzere sosyal hizmet çalışanları da kararname ve taşeronlaştırma marifetiyle farklı statülere bölünerek yoğun bir iç rekabete sürüklenmiş durumda. Bununla da yetinilmemiş, çıkarılan yönetmeliklerle de çalışanların meslek sorumlulukları ve işlevleri belirsizleştirilerek çalışanlar arasında yıpratıcı çatışmalar yaratılmıştır.
Sosyal hizmet emekçileri büyük bir özveriyle birçok kamu çalışanının bile kaldıramayacağı ağır sorumlulukları, sınırlı olanaklarla gece gündüz demeden hizmet vermektedir.
Sosyal hizmet alanında hizmet alanlar ile çalışanların yaşadığı yoğun sorunların içinde bulunduğu  bu tablo bir kader değildir. Tarih, en alttakilerin hareketleriyle ezilen ve sömürülenlerin başkaldırısının ateşlendiğini ve toplumsal kurtuluşların mümkünlüğüne tanıklık etmiştir. Bugünde sosyal hizmet çalışanları, özgün sorunlarını çözme çabasını sendikal örgütlerinde birleştirdikleri, kaderlerinin birbirine bağlı olduğunu bilince çıkardıkları ölçüde kurtuluşlarına yakınlaşmış olacaklardır.
 Sosyal hizmet çalışanları olarak özlük ve ekonomik haklarlarımızdaki kayıpları, idarecilerin bizleri sürükledikleri  iç rekabeti, sendikalarımızda  örgütlenerek ve ortak çıkarlarımız  etrafında mücadeleyi yükselttiğimizde ve sosyal hizmetlerden yararlananlarla ortak hareket yarattığımız oranda başarılı olacaktır.
Öncelikli taleplerimiz arasında;
ü  Taşeronlaştırmaya bir an önce son verilmesi, kadrolu ve güvenceli iş ortamının sağlanması,
ü  Emekliliğe yansıtılmayan tüm ek ödeme ve göstergelerin emekliliğe yansıtılması,
ü  Sendikamız üyeleri ve sosyal hizmet emekçileri üzerindeki baskılara bir an önce son verilmesi,
ü  Irk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din ve siyasi görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayrımı gözetmeksizin sosyal hizmetlerin herkese eşit ücretsiz verilmesi,
ü  Sosyal hizmetlerin ve sosyal yardımların yeniden yapılandırılması sürecinde sendikamızın ve meslek örgütlerinin görüş ve önerilerinin alınması,
ü  Başta ücret adaletsizliği olmak üzere hak kayıplarımızın ve özlük haklarımızdaki düzenlemelerin yapılması,
ü  Personel açığı bir an önce giderilerek çalışanların ağır iş yükünün kaldırılması,
ü  Yemek, servis gibi karşılanmayan haklarımızın bir an önce düzenlenmesi,
ü  Çalışanlar üzerinde bir baskı ve Mobbing aracına dönüştürülen keyfi ve yersiz disiplin soruşturmalarına son verilmesi,
ü  Yapılan düzenlemelerle disiplinler arasındaki eş güdümün sağlanması, mesleki uygulama alanlarına saygı duyulması,
ü  Herkese ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ana dilinde kamusal sosyal hizmetin yasal güvenceye kavuşturulması,
Sosyal hizmetlerdeki uygulamalar  bir ülkenin geleceğinin aynasıdır. Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçileri olarak geleceğimizin karartılmaması için, emeğimizin karşılığını almak için, ulaşılabilir ücretsiz kamusal ve insan onuruna yaraşır bir sosyal hizmet için mücadelemiz sürecektir.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ
SADAKA DEĞİL EMEKLİLİĞE YANSIYACAK TEMEL ÜÇRET
SOSYAL HİZMET LÜTUF DEĞİL BİR HAKTIR.
EŞİT, NİTELİKLİ, ULAŞILABİLİR, ÜÇRETSİZ, ANADİLİNDE KAMUSAL SOSYAL HİZMET
                                      SES MANİSA YÖNETİM KURULU ADINA
                                                  Taner DEMİR Şube Eş Başkanı

13 Mart 2015 Cuma

13 Mart GöREV DEYİZ



13 Mart GöREV DEYİZ
BASIN AÇIKLAMASI
13 Mart’ta g(ö)revdeyiz!
Herkes için sağlık; sağlık hizmetini alan için de, sunan için de…
Değerli Basın Emekçileri ve Kamuoyuna,
14 Mart Sağlık Haftası’ndayız. Sağlığımız ve haklarımız için, halkımızın sağlığı için bugün aciller dışında sağlık hizmeti üretmiyoruz.
Sayın Sağlık Bakanı bu kararımızı duyunca demiş ki; “Her şey iyi giderken bu iş bırakmaya anlam veremiyorum.”
Anlam verilmeyen bu tabloyabirlikte bir bakalım isterseniz .
Bakın bizler nasıl, hangi koşullarda çalışıyoruz:
Özelde ciro, kamuda performans baskısı,
Yönetici/amir baskısı, kötü muamele, yıldırma,
Şiddet tehdidi, havasız, penceresiz, aydınlatmaları kötü çalışma alanları,
Kendi görevimiz olmayan işleri yapmaya zorlanma, iş güvencesiz, taşeron sistemi,
Her gün başka bir semt polikliniğine rotasyonlar,
Özellerde aylarca maaşsız çalışma,
Öğle yemeği için verilebilen yarım saatlik aranın dışında molasız, adeta nefes almadan çalışma,
Polikliniklerde günde 80, 100, 150 hasta bakılması,
Birinci basamakta 2000 yerine 4000 kişiye varan bir nüfusa hizmet verilmesi,
Bir gün gündüz, bir gün gece çalışılan acil servislerde; kimi zaman tek bir hekimin günde 500 hasta bakması,36 saat kesintisiz çalışma,servis nöbeti tutan öğretim üyeleri,7 gün 24 saat icap nöbeti
Ve bütün bu ağır çalışmanın sonunda, emeklilikte sefalet ücreti… Yani;
Çalışma ortamları sağlıksız, çalışma temposu sağlıksız, çalışma süreleri sağlıksız,
dinlenme süreleri sağlıksız, nöbet ortamları sağlıksız.
Anayasa’nın yasakladığı angaryanın serbest olduğu, adeta bir kölelik düzeni…
Bir de tüm bunların üzerine Sağlık Bakanının dün hepimizle dalga geçer gibi verdiği müjde var.Nöbet ücretlerine saat başı 3.5 lira artışı maaşlara yüzde 50 zam diye yansıtmanın adını siz koyun istiyoruz.Bir asistan hekim ayda 180 saat nöbet tutarken sadece 130 saat nöbet ücretinin karşılığı alabildiğini bilin istiyoruz.Bizden 70 yaşına kadar çalışmamızı isteyen bu düzene hayır dediğimizi bilin istiyoruz
Bu tablo biz sağlık çalışanları için de hastalarımız için de iç açıcı değil.
Halkımız için durum nasıl, peki?
Sağlıkçıların çalışma şartları bu iken, hastalarımızın sağlıklı olabilmesi mümkün mü?
Kim bu şartlarda iyi sağlık hizmeti aldığını söyleyebilir. Kim ister 100. veya 150. hasta olarak muayene olmayı, hekimine güvenmediği için hastane hastane, doktor doktor dolaşmayı.
Muayene odasında 5 dakika, faturası ya eczanede ya da bordroda.
İşin özeti budur.
Sağlık Bakanlığı’nı uyarıyor ve talep ediyoruz:
İnsanüstü bir çabayla, insanlık dışı koşullarda çalışıyoruz. Çalışma koşullarımız acilen düzeltilmesini,
çalışırken de emeklilikte de insanca yaşayabilecek güvenceli bir gelir talep ediyoruz.
Yıllarca haftada 40 saatlik yasal sürenin çok üzerinde ve ağır koşullarda çalıştığımız halde bugüne dek bir türlü verilemeyen fiili hizmet zammını talep ediyoruz.
Sağlık alanındaki mesleki eğitimin niteliği giderek bozulmakta, bu halkımızın geleceğini tehdit etmekte. Sayıyı değil niteliği önceleyen bir politikayı talep ediyoruz.
Nitelikli sağlık hizmetine bütün yurttaşlarımızın ücretsiz ulaşabilmesini talep ediyoruz.
Birinci basamak çalışanlarına her gün yeni bir görev dayatılmasından vazgeçilmesini talep ediyoruz.
Buradan bir kez daha Ocak ayı başından beri her Cumartesi günü olduğu gibi 14 Mart’ta da aile hekimlerinin ve ASM çalışanlarının nöbet direnişinin süreceğini hatırlatıyoruz.
Biz sağlık alanındaki tüm örgütler dayanışma içinde mücadelemizi “herkes için, alan için de veren için de sağlık” gerçekleşene dek sürdüreceğimizi kamuoyuna saygılarımızla duyururuz. 13.03.2015

Manisa Tabip Odası
Manisa Dişhekimleri Odası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Manisa Şube
Manisa Aile Hekimleri Derneği