BASINA VE
KAMUOYUNA!
Kendinden olmayan herkese kin duyanların yarattığı öfke dalgaları
kabarmaya devam ediyor. Gözaltı ve tutuklamalarla, şafak operasyonlarıyla
girdaba dönüştürdükleri öfke dalgalarının emek ve demokrasi güçlerini boğmasını
hedefleyenler yine iş başındalar. Zulmün ve zorbalığın efendileri,
“iktidarımıza biat edecek kullar istiyoruz” diye ferman buyuruyor.
“Köleliğe Uyum Programını” hayata geçirmek için hazırlanan makbul vatandaş
rehberinde herkese yeni fasıllar açıyorlar. Mücahit olarak yola çıkıp, kısa sürede
mütahit olanlar Dünya emperyalistlerinden aldıkları güçle devleti bir işletme
olarak algılayıp, emekçilerin alın terini sömürü konusu haline getirerek esnek,
kuralsız, taşeron cumhuriyeti yaratma derdindeler. Biz emekçilerin yaşamını
cehenneme döndürmek için var güçleriyle uğraşıyorlar.
Diyorlar ki; “Gazetecinin, bizim dediğimizin dışında bir şey yazmayanı
Avukatın, hakkı – hukuku çiğneneni savunanı
değil, çiğneyeni savunan makbuldür”
Diyorlar ki; “Üniversitelinin, parasız, bilimsel, demokratik, anadilinde
eğitim talep edeni değil YÖK’ü bağrına basanı,
İşçinin, her gün beşer onar kurban
gittiği iş cinayetlerini kaderden sayanı,
Sendikacının, yandaş olanı başımızın
tacıdır.”
Diyorlar ki; “Asgari ücretlinin, ucuz iş gücü olmak için kendi yerini
dolduracak üç çocuk yapanı,
Kamu emekçisinin, güvencesiz, esnek
çalışmanın performansı yüksek, günün koşullarına uygun hükümet memuru olanı
dışındakiler makbul değildir.”
Diyorlar ki;“Kimse örgütlenmesin, hakkını armaya zinhar kalkmasın, herkes
4+4+4’lük ileri demokrasimize kendini emanet etsin.”
Bu makbul vatandaşlık tanımına
uymayanların, uymamakta ısrar edenlerin, hele hele örgütlenenlerin nelerle
karşı karşıya kaldığını hepimiz
yaşayarak görüyoruz. KESK’in emek ve demokrasi mücadelesini engellemeye yönelik
operasyonların rutinleştiği, tüm ezilenlerin hakları için mücadele eden emek v
e demokrasi güçlerinin 12 eylülü aratmayan yöntemlerle faşist baskılarla yok
edilmeye çalışıldığı tüm kamuoyunca bilinmektedir. Yine bilindiği üzere, KESK’i
bertaraf etmek için her yolu mubah görenlerin kuşatma operasyonlarıyla KESK’in
nezdinde verdiğimiz onurlu mücadeleyi itibarsızlaştırarak çıkışsız, karamsarlık
örtüsüyle tüm ülkeyi diktalıkla yönetmeye çalışıyorlar.Sekreterimiz Akman
Şimşek ve Denetleme Kurulu üyemiz Erdoğan Canpolat’ın da içerisinde olduğu,
KESK ve KESK’e bağlı sendikaların yöneticisi ve üyesi 60 daha önce olmak üzere son
göz altı ve tutuklamalarda 58 kişi ile birlikte toplam 118 kişi halen Tutuklu.
Son
göz altı ve tutuklamalarda daha önce defalarca tanık olduğumuz görüntüler
eşliğinde gözaltına alınan arkadaşlarımız insanlık dışı, hukuksuz bir tutumla
karşı karşıya kalmıştır. İki yıldır kanserle mücadele eden arkadaşımız,
kemoterapiye girdiği sırada kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle gözaltına
alınmıştır. İstanbul’da gözaltına alınan evli çiftin 3 aylık bebeği bile
nezarete konulmuştur. Yine, eşi de aynı operasyonda gözaltına alınan Eğitim
ve Örgütlenme Sekreterimiz, kızını imza karşılığında kardeşine teslim etmediği
takdirde Çocuk Esirgeme Kurumu’na teslim etmekle tehdit
edilmiştir. Gözaltına alınan arkadaşlarımıza yönelik insanlık dışı tutum
sürmektedir. Ardı ardına yaşadığımız operasyonlara üstün körü baktığımızda
bile hiçbirisinin tesadüfî olmadığını, hedefinin bir avuç egemenin
mutluluğu için emeğimizin, toprağımızın, suyumuzun ve ürettiğimiz tüm
değerlerin yağmalanması için bir muz cumhuriyeti’ yaratma telaşı olduğunu görülmektedir.
Ne zaman kamu emekçilerinin hakları gasp edilecekse KESK’e yönelik
itibarsızlaştırma ve kriminalize etme operasyonları için düğmeye
basılmaktadır.
Kısa bir hatırlatma yaparak hafızlarımızı tazeleyecek olursak;
Sendikal hak ve özgürlüklerimizi yok sayanlara
karşı 21 Aralık 2011’de bir günlük uyarı grevi yapmış, kamu emekçilerinin
taleplerini bu ülkenin gündemine tekrar getirmiştik. Bu grevin hemen ardından
13 Ocak’ta bir operasyonla karşılaştık. O gün gözaltına alınan, altı yıl
boyunca konfederasyonumuzda Hukuk ve TİS uzmanı olarak görev yapan çalışanımız
hakkındaki iddianame daha yeni hazırlanmıştır.
Ardından Mart ayı ve 8 Mart haftasına
yönelik eylem programımızı açıkladıktan kısa bir süre sonra 13 Şubat’ta bu kez
16 kadın yönetici ve üyemizin gözaltına alınıp, 9’nun tutuklandığı operasyonda
aynı tablo ile karşı karşıya kaldık.
Yine 2012’nin Mart ve Nisan aylarında başta
4+4+4 olarak bilinen temel eğitimi piyasalaştıran, gericileştiren yasaya ve
4688 sayılı yasada haklarımızı, özgürlüklerimizi daha fazla kısıtlamayı
hedefleyen tadilata karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdürdüğümüzde de
üzerimizden baskılar hiç eksik olmadı.
Grev hakkımızı yasal teminat altına
almayan, örgütlenme özgürlüğünü yok sayan sözde toplu sözleşme düzenine karşı
23 Mayıs 2012’de son yılların en geniş katılımlı grevinin gerçekleştirilmesinde
öncü olduk. Hemen ardından toplam 28 yönetici ve üyemizin tutuklanmasıyla
sonuçlanan 25 Haziran operasyonu ile karşı karşıya kaldık.
Sınırlı iş güvencemizi tehdit eden Kamu
Personel Rejimi değişikliklerinin tartışmaya açıldığı bir dönemde gerçekleşen
son operasyon da daha öncekiler gibi tesadüf değildir. KESK olarak iş
güvencemizden taviz vermeyeceğimizi, sendikal hak ve özgürlüklerimizin daha da
daraltılmasına izin vermeyeceğimizi tüm kamuoyuna ilan etmemizin hemen ardından
yapılan bu operasyonda emek cephesine yapılan sayısız saldırılar olarak tarihte
yerini almıştır.
Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, emeğin
hakkının yok sayıldığı bir ülkede, Sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını,
savaşa karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme
karşı hakların kardeşliğini kararlılıkla savunan KESK’in, bu değerlerin
düşmanlarınca hedef tahtasına konması doğaldır.Ama bilinmelidir ki Emeğin
özgürleşmesinin önünde engeller yaratanlara karşı fiili, meşru mücadelesiyle
karşı koyanların, emek ve demokrasi mücadelesinde bedeller ödemiş ve ödemeye
devam eden bir geleneğin mirasçıları olan KESK’liler olarak bizler başka bir
dünya mümkün demekten geri durmayacağız.
Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten,
kamu emekçilerinin vicdanın sesi olmaya devam etme kararlılığından ödün
vermeyen KESK bu baskı, sindirme,tutuklama ve göz altılara karşı dayanışmayla,
kararlılıkla ve birleşerek sınıf dostlarıyla kar topu misali güçlenerek cevap
verecektir.. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için mücadele etmenin
zor, bedelinin de ağır olduğunu biliyoruz.
Bizler bizden önce mücadeleleriyle bizlere ışık tutanların ayak
izlerinden giderek ,ABD emperyalistlerine
karşı 6 filoyu denize dökenlerin ruhuyla,12 eylül faşist diktatörlüğün işkence tezgahlarında
direnenlerin yarattığı kararlılıkla, spartaküsten günümüze direnen tüm
halkların yarattığı güzelliklere sahip çıkma azmiyle inatla "hak verilmez
mücadeleyle alınır" diyeceğiz.Bilinsin ki bu onurlu kavga taki tarih
avcıların değil aslanların mücadelesini yazacağı güne kadar devam edecektir.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden
döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında sesiz
kalmayacağımızı bir kez daha haykırıyoruz. Üye ve yöneticilerimize yönelik
yıldırma ve sindirme uygulamalarına artık yeter diyoruz. Tek suçları sendikal
hak ve özgürlükler, barış ve demokrasi mücadelesi vermek olan arkadaşlarımızın
derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Her zaman olduğu gibi bugün de destek
ve dayanışmasını bizden esirgemeyen değerli dostlarımıza ve sendikalara buradan
bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Biz
çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için söz verdik. Gözaltına alınsak
da, tutuklansak da, sürgüne gönderilsek de mücadelemize devam edeceğiz. Tutuklu
bulunan arkadaşımız ve gözaltında tutulan arkadaşlarımız onurumuzdur. Biz
onurumuza sahip çıkacağımıza ve sınıf kavgasında bayrağı daha daha yukarı
çıkaracağımıza söz verdik ve sözümüzü
tutacağız.’ Bitmedi sürüyor o kavga sürecek yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek’
diyoruz.
Yaşasın KESK yaşasın örgütlü
mücadelemiz!
Manisa KESK Şubeler Platformu Yürütmesi adına
Serpil DENİZ(SES Şb.Bşk.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder