17 Aralık 2008 Çarşamba

YÜRÜMEKLE YOLLAR AŞINIR






Ankara’dan dönen otobüste kırkın üzerinde eylemci vardı.
Sağlık çalışanı, öğretmen, emekli, İşçi, İşsiz.
Hepsinde istisnasız yorgunluk vardı. Tatlı bir yorgunluk.
Üstüne düşeni yapmanın ve ülkem için, çocuklarımın geleceği için demenin tatlı yorgunluğu.
Saatler 19.03’ü gösterdiğinde otobüs yolcularının bir kaçının aynı anda cep telefonları çalmaya başladı.
Telefonu açanlardan “Yok. Hayır. Biz iyiz. Ne olayı?” cümleleri duyuluyordu.
Eylemciler hareketlenmeye ve birbirlerine sormaya başladılar.
“Ne olmuş?” “Ne olayı?”
Telefonla görüşenlerden biri bütün otobüse dönerek açıklama ihtiyacı duydu. “Arkadaşlar mitingde olay çıktı diye haber izlemiş bizimkiler, endişelenmişler o nedenle arıyorlar.”
Otobüs yolcuları kendi aralarında konuşmaya başladılar. Nerede, ne zaman olaylar çıktığını sorarak anlamaya çalıştılar.
Biri “Evet ben gördüm.” dedi. Herkes ona yöneldi anlatsın diye.
“Yok, önemli bir olay olmadı. Polisle bir grup arasında tartışma yaşandı. Tam o anda gaz bombası attılar. Birkaç arkadaş fenalaştı. Sonra taş atanlar oldu eylemcilerden. Birkaç dakika sonra olaylar yatıştı.”
Bir diğer eylemci: “Ama haberlerde eylem kanlı bitti diye sunmuşlar.”
Birkaç kişinin yaralandığı doğruydu ama yaygın bir olay olmadığından herkes emindi. Hatta eylemin coşkulu ve kitlesel olduğu söylendi hep bir ağızdan.
Tam bu anda bir eylemci “Peki bu medya neden bizim eylemimizi bu şekilde karalıyor? Neden doğru bir şekilde yansıtmıyor?” dedi.
Ancak hiç kimse bu soruya yanıt vermedi. Kimse “Bu medya satılık.” demedi. Kimse “Sahibinin sesi.” gibi bir yakıştırmada bulunmadı, basının tavrını eleştirmek için.
Kimi yanındaki ile sohbete, kimi uyumaya döndü. Sorunun yanıtlanmaya değer bulunmayışı soruyu soranı da şaşırtmadı.
Evet soru yanıtlanmamıştı. Cevabı bilinmeyen bir soru olduğu için değil. Cevabı herkesçe malum olduğu için, cevaplamaya gerek duymamıştı kimse. Tükenmiş bir konuydu ve çaresiz susuldu.
Bu susamanın etkisinden mi bilinmez Bilal abi kalktı su dağıttı yolculara. Az önce yenen pidenin tuzundan veya eylemin medya tarafından güme götürülmesinin üzerine bir bardak su iyi gider diye düşünmesinden. Nedeni anlaşılamadı.
İki gece yol gitmenin ve akşama kadar yürüyüp slogan atmanın verdiği yorgunluktan uyuya kaldı yolcular.
"İşsizliğe, Yoksulluğa ve Zamlara Karşı Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi"nden dönen yolcular sadece bunları konuşmadılar ve sadece burada bahsi geçen medyanın tavrına sessiz kalmadılar elbette.
Onlar KESK ve DİSK in çağrısı ile bu eyleme katılırken, otobüsleri doldururken hep düşündüler. Bu eylemde neden Türk İş’in ve kendine sendikayım diyen bir çok kuruluşun olmadığını kendilerine ve kamuoyu vicdanına sordular.
Öyle ya ülkede kriz vardı, işsizlik vardı, yoksulluk vardı, sendikalı olduğu için işten atılanlar vardı, insan hakları ihlalleri vardı. Bu zamanda sessiz kalmak olmazdı. Böyle günde, o bunu demiş, bu şuna yan bakmış tartışmalarına girmek ayıptı.
Gün meydanda olmanın günüydü. Öyle düşündükleri için Yani mahalleli emekli öğretmen, dış mahalleli kemal abi, Celal Bayar hastanesinden fatma hemşire, işçi emeklisi Bilal abi ve daha bir çok yürek aynı otobüslerle Ankara’ya aktılar.
Şimdi şu soru cevap bekliyor. Manisa’dan, İstanbul’dan, Kars’tan, Edirne’den, Siirt’ten amcalar, dayılar, sağlık emekçileri, öğretmenler, işçiler, işsizler ev kadınları yüz bin olup aynı meydanda buluşmuşsa hep yürek olup “Bu yoksulluğu bitirin. Çocuklarımız üniversite bitirip evde işsiz oturuyor. Abilerimiz Tuzla’da kum torbası niyetine ölüyor. Kadınlarımız intihar edecek kadar çaresiz. Asgari ücretliler aç. Çiftçi ürün ekemez halde. Her gün çeşitli şehirlere cenazeler geliyor. Yüreğimiz yanıyor.
Birde bunlar yetmezmiş gibi kriz gelecek deniyor bundan daha kötü nasıl olunur?
Hükumet hala işverenler için önlem paketleri konuşuyor. Ancak asgari ücretten vergi alınmasın demiyor. Çalışanlara iş güvencesi getirmiyor. Kamudaki çalışan ihtiyacını kadrolu alım yaparak çözmüyor. Tüm bunlar yaşanırken Ey Türk İş ve kendine sendikayım diyen cenah neyi bekliyorsunuz?
KESK ve DİSK’in öncülüğünde 29 Kasımda Ankara’da yapılan miting Yüz binden fazla insanı bir araya getirdi. Yüz bin kişi tek yürek haykırdı: “Krizin faturasını ödemek istemiyoruz.” diye.
İsteyenler varsın beklesin. Biz istemiyoruz. İstemediğimiz için Ankara’daydık. Bekleyenleri, eylemi karalamak için yayın yapanları, eylemcilerin taleplerini görmezden gelmeye devam edenleri arkamızda bırakarak yürüdük..
Nazım Ustanın dediği gibi:
Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek !....
Yürümek; dost omuz başlarını omuzlarının yanında duyup, kelleni orta yere yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek !...
Yürümek ; yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek... Yürümek; yürekten gülerek yürümek...
Sağlıcakla...

Zeynel A. KAPLAN
SES Manisa Şube Başkanı

Hiç yorum yok: