9 Aralık 2010 Perşembe

bizi kurtaramayan demokrasi

BİZİ KURTARAMAYAN DEMOKRASİ
Türk siyasi tarihi yine “biz bu filmi bir yerde görmüştük” dedirten cinsten tartışmalarla tekerrür ediyor. Yıllarca her demokratik talebimizde, özgürlük isteğimizde; ülkemizin ‘jeo-politik durumu’ ,iç -dış düşmanlar diyerek bastıranlar yine sahnedeler. Şimdilerde aydınlanmak istemimizi alacakaranlık korkularla tekrar kaşıyıp, karanlıklara alıştırıyorlar.
Türkiye’nin gündemi türban özgürleştirir mi- esir mi edere kilitlendi. Bu kavga süredursun, araya hayatının kumarını oynayan şovmen Mehmet Ali Erbil’in Çarkı felek programı giriyor.”Mum söndü mü yapıyoruz burada" sözlerinin yarattığı infial beni zaman makinesinde geriye götürüyor. Sanki geçen yılları memlekette fark edende olmamış gibi. Ne yapsın Mehmet Ali; Başbakan referandum boyunca cepheleşme içerisinde nefret söylemleri bırakmamış mıydı? ‘Alevilerin katli vaciptir’ diyen Ebu Suud efendiye övgüler dizilmemiş miydi? Tüm bunlar yetmezmiş gibi birde "dedelerden talimat alma dönemi bitmiştir" diyerek kendini alevi hakimlerin mahkum ettiğini ima etmesi Başbakanın...Eeee Başbakan öyle derse cemaatte…öyle….eyler.
Gündemin baş döndürücü hızıyla yine geldik Türkiye’nin kadınlarına. Kadınlarımız Dünya sıralamasında son 10 ülke içerisindeler. Nasıl mı?
Dünya ekonomi formu kadın erkek eşitliği hususunda yayınladığı rapor bizlere neler hissetmeli acaba? Büyüme hızımızla, gözleri yaşartan başarılara imza atan Türkiye; 134 ülke arasında kadınlar söz konusu olunca 126 sırada yer alıyor. Ne büyük bir başarı(!)Çalışma da kriter olarak kadın sağlığı, eğitimi, ekonomik durumu ve siyasi temsili gibi alanlar alınıyor.
Gelin şöyle bir rakamların dilinden konuşalım. Sağlıkta kadınlarımız 61 sırada. Siyasette 99,ekonomik katılımda, fırsat eşitliğinde 131,eğitimde 109 sırayla Fas’ın gerisinde yer alıyoruz. İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Fırsat eşitliğinde 131 alarak sondan üçüncü oluyoruz.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinde Türkiye de baş döndürücü olan kalkınmamız bu konuyu teğet geçiyor. Zaten Başbakanımızda “kadın erkek eşitliği söz konusu olamaz” buyurmuştu.
.
Kalın kırmızıçizgilerle hunharca karikaturize edilen bedenlerimiz, kılığımız üzerinden siyaset yapılıyor. Türk siyaseti sıkıştıkça gözden ilk çıkarılacaklar kadınlar oluyor yine. Halkın gözünün içine bakılarak kadına ve çocuğa çeşitli haklar verildiği yalanlarıyla oyalanıyoruz üstelik. Böylelikle seslerimiz bir kez daha hayat içerisinde kapı dışarı bırakılıyor. Onun yerine banttan yayınlarla, klişeleşmiş söylemlerle giderek soluklaşan görüntülerimizle oyalandırılıyoruz diyor yıldırım Türker radikal’de
Aslında tüm mesele ne biliyor musunuz? Erkek siyasetçilerin yanlarında taşıyacakları kadınlarının neye benzemesi gerektiği.Bu tartışıla dursun; kadın bir aksesuardan öteye gidemiyor, taşınır bir menkul, gayri -menkul olarak çerçeveleniyor.( Yıldırım Türker Pazar günü radikal iki ekinde ne güzel söylemiş kadına dair)

Bir birey, insan olarak düşünülmeyen kadın; hayatın, siyasetin içinde sembolik bir vitrin adeta.Pozitif ayrımcılıktan söz etmiyoruz bile.Kadın hayatları jurisi silme erkek olan bir yarışmada sahnelenip helak oluyor.Hep aynı nakarat…
Türbanla kamusal alana girsin mi girmesin mi diye tartışa duralım; çalışmak isteyen kadınların nasıl bir tehdit altında olabileceğini Adana da ki bir olay hatırlatıyor bizlere. Çalışmak isteyen ablasını eniştesinin kışkırtmasıyla bıçaklayıp öldürüyor delikanlı. Mersin de yaşanan bir başka olayda da tarlada çalışıp aileye katkıda bulunmak isteyen ve araya giren oğluyla birlikte tabancayla vuruluyor diğer biri. Son sözleri ”ben çalışmasam kamyonun parasını nasıl öderiz” oluyor
Resmi rakamlar bizlere kadının iş ortamına katılımının 1987 den 2008’e kadar olan %36 sının, daha sonraları %26 düştüğü gösteriyor.
Esra Ceylan’nın evlendirme programında törelerimize göre evli olduğunu söyleyen telefonda ki adamın sesini bir kadının hıçkırıkları bastırıyor. Nüfus cüzdanında bekâr olan adam 3 aydır imam nikâhıyla evli. Sözünü dinlemiyor diye şansını birde burada denemek istemiş. Nüfusun %85 hem imam hem de resmi nikâhlı. %8 ise sadece imam nikâhlı. Bu kadınlar devletin örtülü rızasıyla medeni kanundan yararlanamıyor. Bu kadınlar boşanamıyor ‘boş ‘ oluyorlar. Nafaka alamıyor, maddi manevi tazminat hakkından yoksunlar. Çocukları aile içi çocuk sayılmıyor ve miras alamıyorlar.84 senedir bu durum diğer kadın sorunları gibi akıllara zarar, hiç yokmuş gibi yaşanıp gidiyor. Yasa koyucular, AKP’nin imam nikâhlı milletvekilleri arzu endam ederek boy gösteriyorlar ve her şey normalleşiyor sanki.
Türbanlı kızlarımızın eğitim hakkı tartışıla dursun, ülkemizdeki parasız eğitim, parasız sağlık ve eşit yurttaşlık istemleri hiç duyulmuyor.Parasız,nitelikli ve fırsat eşitliği olması gereken eğitim giderek ırkçılaşıp, gericileşerek; hem beynimizi hem de gözümüzü örtüyor,örtünüyoruz..Bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken özgürlük taleplerimiz duymazdan geliniyor.
Özgürlük ve demokrasimiz de bu kendine demokratların elinde oyuncak olmuş. Konu eşit yurttaşlık, ana dilde eğitim, zorunlu din dersleri ve ibadetlerini cem evlerinde yapmak isteyen alevi yurttaşları olunca hemen rafa kalkıyor.
Çanakkale’nin Denizgördü köyünde 2007’den beri halka sorulmadan yapılan camide ıssız bir imam tek başına namaz kılıyor.Her şeye rağmen ne güzel,inadına demokrasi. Yine ülkeme has bir demokrasi klasiğin de, hızını alamayan hükümetimiz, alevi yurttaşlar yetmezmiş gibi Milli eğitim talim ve terbiye kuruluyla, bu sene otistik çocuklara eğitim merkezlerinde uygulanmak üzere 1 saatlik din dersi koyuyor. Öğrenme zorluğu çeken bu çocukların soyut bir kavram olarak dinin nasıl anlatılacağı bir yana onlar için çok önemli olan beden eğitim dersleri kırpılarak verilecek bu dersler.Artık kimin otistik olduğunu karıştırıyorum burada.
Okullarımız, hastanelerimiz, devlet birimlerimiz, aklımıza gelen tüm kurumlar bir kuşatılmışlık içindeler. Muhafazakârlaşıyoruz giderek. Muhafazakârlaştıkça kadın sevmez oluyoruz, farklı olanı dışlayıp ötekileştirip, düşmanlaştırıyoruz. Hayatın her alanında kutuplaşıyoruz. Baskıyla, sindirmeyle, gerektiğinde şiddete baş vurmaktan çekinmeyerek birbirimizi boğuyoruz. Artık sadece Anadolu’ya has yaşanan linç girişimleri şimdilerde İstanbul’un göbeğinde Tophane de ‘münferit bir olay’ hoşgörüsüne sığmayacak boyutlarda.
Evet, demokrasi anlayışı tümden sorunlu AKP’nin. Halk desteği, çoğunluk deyip sürekli yüceltiyor kendi demokrasi anlayışını.Yani kendinden olana verilen özgürlükler. Evet biz Kadınlar ,Çocuklar,Aleviler,Kürtler, Hıristiyanlar,Süryaniler …. ve ülkemin tüm renkleri. Evet biz halkız ve çoğuz. Şili de kurtarılan madencinin sözleriyle bitirmek istiyorum yazımı.’Evet bizi demokrasi kurtardı’ diyor işçiler.Eh ne diyelim darısı bizim başımıza.Bizi de kurtaracak olan kendi kollarımızdır.Aydınlık güzel günlere…….

yangın yeri

YANGIN YERİ
Yazma serüvenimin ilk günleri için nelerden bahsedeyim derken “merhaba” yazımı okuyan iş arkadaşlarımın sorun bombardımanına uğradım.
Hep bildiğim ama bir yazımlık tecrübemle daha iyi anladığım “yazının etkisi” olsa gerek bu bombardımanın sebebi.
Eskiden beri tüm ülkeleri yönetenlerin basın-yayın üzerinde etkin olmaya çalışmaları boşuna değilmiş. Medya ve düşüncenin ancak paylaşıldıkça büyüyen değiştirici bir güç olma gerçeği. Toplumun doğru ve gerçek bilgiye ulaşmasının önemi, yazıya da bir fener misal, sisli ortamlarda aydınlatma misyonu yüklüyor.
İşte bu ortamda ”sağlıkta ki dönüşüm”ü “reform” diye yutturma projesinin gerçek yüzünü anlatmak her zamankinden daha önemli. Bizlerin yıkım dediği bu projenin cilaları yavaş-yavaş dökülüyor. Basından takip ettiğimiz yangınlar hastaneleri, hastaları ve biz sağlık çalışanlarını yakmaya devam ediyor.4 yangının 4üde tesisat hırsızlığından diye manşet atan gazetelerden Bursa’da ki yangının da kalitesiz elektrik malzemesi kullanılmasından çıktığını öğreniyoruz. Daha öncesinden de aynı sebepten çıkan yangında 9 kişi hayatını kaybetmişti. Yoğun bakımda hayatını kaybeden hastalar için Sağlık Bakanı” yoğun bakımda ki hastaların çoğu zaten öleceklerdi.”diyerek çok insani ve sorumluluk sahibi açıklamasını yapmıştı.(!)
Evet; sağlıkta ticaret ölüm demekti. Özelleştirmelere, taşeronlaştırmalara karşı mücadele veren SES’in haklı olması beni bu kez hiç sevindirmiyor.
Giderek parça-parça hizmetlerin taşeronlaştırılmasının getireceği sorunlara öngörüyle karşı çıkarken, bizler dinazor olmakla suçlanmıştık. Çünkü dünya değişiyordu,değişecekti tabi!!.Değişmekle beraber bir taraftan da uysallaşıyor, uysallaştırılıyordu.
O yüzden İMF ve onun neo-liberal politikalarının sonucu olan taşeronlaştırma, özelleştirmeler ve örgütsüzleştirmelere” hayır” derken bizler tutucu, İMF ve onun neo-liberal politikalarına entegre olmayı savunan sendikalar(!) yenilikçi olarak lanse ediliyordu. Giderek haksızlıkları, hırsızlıkları unutturmanın, adaletsizliği yenilir yutulur kılmanın yolları aranırken; hak arama ve mücadele etmenin de bir ütopya gibi görünmesi için uğraşılıyordu. Biz sağlık çalışanları her geçen gün hastalık riskleriyle burun buruna daha çok çalıştırılıp, daha az ücretlere mahkûm ediliyorduk. Anayasal hakkımız olan haftada 40 saatlik çalışma süremiz bile genelgelerle açıkça hukuk çiğnenerek 45 saate çıkarılmaya çalışılıyor. Döner sermaye uygulamalarıyla ticaretleşen-piyasalaşan uygulamalarla adeta makineleştirilip, cezalandırılıyoruz. Bir enfeksiyon kapan arkadaşımız her 10 günde yaptırması gereken kan testlerini ekonomik sebeplerle, kesintiler yüzünden yaptıramazken, birçok sağlık çalışanı da döner kesintisi olacak diye hastayken bile çalışıyor.
Direk bizleri ilgilendiren uygulamalarda dahi fikrimiz alınmıyor, sonuçları da bizlere fatura ediliyor. Birçok sağlık çalışanı artan şiddet ortamında yaralanıyor, darp ediliyor.
“Paran kadar sağlık “denilen bu sistemin dişlisi olmaya zorlanarak; giderek mutsuzlaşıp, tükenmişlik hissiyle sağlıksızlaştırılıyoruz.
Sendikamızın da bir parçası olmaya çalıştığı iş yerlerimizin demokratikleştirilme çabası ise bize bol geleceği söylenen bir elbise gibi adeta.
En çok sevdiğimiz konuda demokrasi… Gelmesine gelsin demokrasi de, yerimiz yok. Hatta bu akşam gelsin ama annem evde yok. Başka bir zaman bekleriz.
Bizler bu sağlıksız ortamda,”paran kadar sağlık “ diyen bu uygulamaları istemiyoruz. İnsanın insan olmaktan kaynaklı, insanca yaşayacağı bir dünyada; sağlığında eşit, ulaşılabilir ve nitelikli olması tüm çabamız. İş yerlerimizde çalışma barışını açıkça bozan işletme mantığının sonucu olan döner sermaye uygulamalarının kaldırılıp, yerine temel ücretlerimizin insanca yaşayacak boyutta düzeltilmesini istiyoruz. İş yerlerimizin bizi dışlayan karar mekanizmaları yerine katılımımızla demokratikleşeceğine inanıyorum. Van kedisinin gözlerinin farklı renklerde olup aynı görmesi gibi, dışlamayan bir bakış açısına ihtiyacımız var.
Artık taşeronlaşan, tüm hastanelerde ki hizmetler; ormanda çıkan yangın misali. Hızla büyüyor. Bilirsiniz yangın sadece ağaçlar için değil ormandaki tüm canlılar için bir yıkımdır. Yangın hızla büyüyor. Görmüyor musunuz?

13 Ekim 2010 Çarşamba


Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi önünde kreş ve ebeveyn hakları, mesai saatlerinin uzatılması ve parasız sağlık hakkı için basın açıklaması düzenledik.
Basın açıklamamamızı SES Manisa Şube adına Şube Başkanımız Zeynel Aibidin KAPLAN okudu.
Yaklaşık 100 kişinin katıldığı açıklamada sık sık "Emekçiler işe, çocuklar kreşe, sağlık haktır satılamaz, fazla çalışmak istemiyoruz, direne direne kazanacağız" gibi sloganlar atıldı.

Basın açıklaması metni:

Değerli basın emekçileri

Sevgili mücadele arkadaşlarım,

Bu gün burada sağlık alanında yaşanan tahribatı ve bu tahribatı yaşayan biz sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunları kamuoyu ile paylaşmak amacıyla toplandık.

Sağlık alanı son sekiz yıldır hiç olmadığı kadar tahrip edildi ve adeta kimyası değiştirilerek ticari bir meta haline dönüştürüldü.

Bu değişimden hasta ve hasta yakınları cepten ödemeler, katkı ve katılım payları ile nasiplenirken biz sağlık emekçileri ise her geçen gün ağır çalışma koşulları altında ezilme, düşük ücret, fazla çalışma ve en temel sosyal hak olan kreş ve ebeveyn haklarından mahrum bırakılarak bu günlere getirildik.

Artık yeter diyoruz.

Hükümetin yasal haklarımızı görmezden gelmesine, var olan haklarımızı genelgelerle yok etmeye çalışmasına, baskıcı ve ayrımcı idareler aracılığı ile bizleri ezmeye çalışmasına dur demek istiyoruz.

Bizler bir yandan yoğun hasta yükü altında, yetersiz personel sayısı ile sağlık hizmeti üretiyor diğer yandan hükümetin yasal olmayan genelgeleri, adaletsiz ücret politikası ve parçalı istihdamla boğuşuyoruz. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi birde yasal hakkımız olan kreşlerimizden mahrum bırakılıyoruz.

12 Eylül 1980 öncesi uygulanan, gerçek tamgün yasasındaki tamgün çalışma ve bunun karşılığı verilen insanca yaşam ücretleri,12 Eylül darbesi ile birlikte kaldırılmış ama günlük 9, haftalık 45 saat çalışma aynen korunmuştu.

Bu durum uygulamada uzun yıllar günlük kesintisiz 8 saat mesai olarak sürdürüldü ve mesailer 08.00–16.00 olarak uygulandı. Ancak sağlıkta özelleştirme ve piyasalaştırmanın hız kazandığı yıllarla birlikte, yasadaki 45 saat hatırlanarak günlük mesai yine kesintisiz olmak üzere 9 saate çıkarıldı. 30 yıldır, kamuda haftalık çalışma süresi 45 saat olanlar sadece sağlık emekçileri oldu.

Yeni uygulanmaya başlanan Tamgün TBMM’de yasalaşınca, Sağlık Bakanlığı sağlık emekçilerinin çalışma süresini 8 saate indirdiğini tüm kamuoyuna büyük bir müjde olarak duyurdu.

Ancak aynı Sağlık Bakanlığı çok kısa bir süre sonra bir genelge yayınlayarak “saat 12 ila 14 arasında öğle yemeği ve istirahat için personele münavebeli olarak bir saatlik dinlenme süresi (öğle tatili) verilecektir. Ancak bu süre içerisinde personel kurumdan ayrılmayacak, ihtiyaç duyulması halinde ilgili personel göreve davet edilebilecek ve göreve davet edilen personelde davete icabet edecektir” buyurarak, hukuk tanımaz lığını ortaya koymuştur.

Bu genelgeden iki sonuç çıkar ya Sayın Sağlık Bakanı ve müsteşarı hiç hastanede çalışmamışlar ve sağlık hizmetlerinin nasıl yürütüldüğünden haberdar değiller yada bizimle dalga geçmektedirler.

Sağlık Bakanlığı, yataklı tedavi kurumlarında hiçbir personelin işini bir saat boyunca terk edemeyeceğini bilmez mi?

Sağlık Bakanlığı, acilde, ameliyathanede, yeni doğan yoğun bakımda, koroner yoğun bakımda, psikiyatri servisinde çalışan bir doktorun, hemşirenin ya da doğum sancısı çeken onlarca gebenin bulunduğu doğum salonunda çalışan bir ebenin bırakın bir saat istirahat etmeyi yemeğe dahi gidemediklerini bilmez mi?

Sağlık Bakanlığı, “Kurum yönetimleri personelin kurum içinde öğle yemeklerini yiyebilmeleri ve istirahatlarını yapabilmeleri için gerekli tedbirleri alacaklar ve uygun mekanlar oluşturacaklar” derken; hastane merdiven altlarının, koridorlarının dahi hasta muayene odası yapıldığını yapıldığını bilmez mi?

Şimdi buradan kamuoyuna duyuruyoruz, bu genelge yasaya aykırıdır ve angaryadır.

Buradan Sağlık emekçilerine sesleniyoruz, gelin angarya dayatmalarını kabul etmeyelim. Gelin Sağlık Bakanlığının uymadığı yasa maddesine sağlık emekçileri olarak biz uyalım ve günde sekiz saatten fazla çalışmayalım.

Değerli basın emekçileri ve sevgili mücadele arkadaşlarım,

Bugün tüm Türkiye’de KESK’in almış olduğu karar gereği Kreş ve ebeveyn izni ile ilgili taleplerimizi dile getirmek için eylemler yapılıyor. İki gündür bulunduğumuz işyerlerinde işyeri yönetimlerine kreş taleplerimizi dile getiren dilekçeler veriyoruz.

Bizler sağlık emekçileri olarak hemen her sabah çocuklarımızı bakıcılara, pahalı özel kreşlere veya komşuya bırakmak zorunda kalıyor ve işe mutsuz geliyoruz. Hemen her fırsatta üç çocuk yapın diyen başbakanın da Manisa’da hiçbir hastanenin kreşi olmadığından ve çocuklarımızı bakıcılara, özel kreşlere bırakırken yaşadığımız sorunlar nedeniyle işe bir dakika dahi geç gelsek bu dakikaların toplanarak ek ödemelerimizden ve yıllık izinlerimizden kesildiğinden haberi yok diye düşünüyoruz.

Değerli basın emekçileri gazetelerde bir haber çıkıyor ve şöyle deniyor doktorların ücreti artacak. Biliyormusunuz bu haber bir kısım sağlık emekçisi için ek ödemelerinin düşmesi anlamına geliyor. Çünkü sağlık bakanlığı dağıtılacak ek ödeme miktarını arttırmıyor ve bir meslek grubunun katsayısını yükseltiyor bu durumda bir meslek grubunun ücreti artıyor buna karşılık diğer meslek grubunun ek ödemesi düşüyor. Bugün sağlık alanında ek ödemeler arasındaki uçurum otuz kata varmış durumda yani bir sağlık emekçisi diğer sağlık emekçisinin otuz katı ek ödeme alabiliyor. Aynı işi yapan iki hemşire arasında iki kata varana kadar ücret farkları oluşuyor. İdareler kendilerine yakın kişileri ücreti yüksek servislerde çalıştırarak ayrımcılık yapıyor.

Ve yine bu gün işyerlerimizde kadrolu, 4bli, 4cli,taşeron olmak üzere parçalı istihdamla karşı karşıyayız. Bu durumunda işyeri barışını olumsuz etkileyen bir etmen olduğu, meslek grupları, kardo pozisyonları vs gibi ayrımlarla sağlıkm emekçilerinin rekabat ortamına sokulduğunu yaşıyoruz.

İşte lafa gelince adaletten ve hukuktan bahsedenler, bizleri bu şartlar altında çalışmaya zorluyorlar. Bizler tüm bu bahsettiğimiz hukuksuzluklara, adaletsizliklere geçmişte olduğu gibi bundan sonrada boyun eymeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz.

TALEPLERİMİZ

*

Sağlık Bakanlığı, yasaya aykırı genelgesini derhal geri çekmeli ve Sağlık emekçilerinin haftalık kırk saat mesaisi kabul edilmelidir.
*

Temel ücretimiz insanca yaşanacak düzeye çıkarılıncaya kadar; her türlü ek ödeme (döner sermaye, nöbet vb.) aynı işi yapanlara eşit dağıtılmalı ve emekliliğe yansıtılmalıdır. Ek ödeme farkları, düşük gelir gruplarının ek ödemeleri yükseltilerek, azaltılmalıdır.
*

Bu güne kadar kapatılan kreşler ihtiyaçlar göz önüne alınarak tekrar açılmalıdır. 0–6 yaş grubu çocuklar için en az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanına yakın ortak bebek bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır.
*

,657 sayılı kanundaki 4/B, 4/C ve taşeron çalışanlar kadroya alınmalı ve bu uygulama oluncaya kadar yukarıda sözü edilen bu iyileştirmeler kendilerine yansıtılmalıdır.
*

Sağlığın alınıp satılabilen bir ticari meta gibi görülmesinden vazgeçilmeli, tüm katkı, katılım payları derhal kaldırılmalı ve “Herkese Eşit, Ücretsiz, Ulaşılabilir, Nitelikşi Sağlık Hakkı” tanınmalıdır.13.10.2010



SES Manisa Şube Adına

Zeynel Abidin KAPLAN

Şube Başkanı

8 Ekim 2010 Cuma

TAŞA ÇARPAN KADINLAR

Benim için adeta efsunlu bazı kelimeler vardır. Onların temsil ettiği değerler içimi ısıtır. Başka bir dünyanın kapılarını açan sihirli anahtar gibidirler.
İşte bunlardan biride“emek” kelimesi. Bir tarafta toplumsal tüm zenginliklerin yaratıcıları, diğer tarafta ise bunların var oluşları için çekilen sancılar, zorluklar, acılar.
Emek yâda çalışmak… Yunanca’ da “doğum sancısı”, acı çekmek manasına geliyor. Tıpkı kadınca acılar gibi…
Kadınlar ve emekleri… Onların yok sayılmaları hiçte yeni değil. Tıpkı emek kelimesi kadar eskilere dayanıyor. Bu katlanarak artan ezilmişliğin ortadan kalkması da en az emeğin tarihi kadar uzun ve çetrefilli olacak. Çalışma hayatı içinde olan bizler; cinsiyetçi iş bölümü sonucunda ev işlerini, çocuk, yaşlı bakımını da üstlenmekteyiz. Toplumsal cinsiyetin belirlediği rolleri yerine getiren çalışan kadın, özel alanda da bütün yükü sırtlanmaktadır. İyi bir eş, iyi bir anne olmakla kodladığı bu cenderede çırpınmakta, tükenmektedir.
Ülkemizde kadınların ücretli iş piyasalarında görünmeleri daha çok “hemşirelik, öğretmenlik” gibi kadın mesleği olarak algılanan işlerde yoğunlaşmaktadır. Ücretsiz iş gücü bahsi erkeklerde işsizlik, kadınlarda da ev kadınlığı olarak tarif edildiğinden az konuşulur bir konudur. Aslında kadınlar “işsiz” değil “ücretsizdir. Çünkü ev içi emek ve üretim kadının emeği olarak tarif edilmeyerek, doğallaştırılıp, rahatlıkla görmezden gelinebiliyor. Kadınlar evlerine, çocuklara, yaşlılara doğası gereği bakar(!) Erkekler de doğası gereği kahvede, evde boş vakitlerini oyun oynayarak değerlendirirler(!)
Kadınların evin dışına çıkıp çalışma hayatın girmeleri iş dünyasında ne gibi değişimlere sebep olacağı hep tartışılan bir konu olmuştur. İlk başta akla eş, kız yâda anne rollerinden ayrı bir rolün yaratacağı kimliğin sevilebileceği gelir akla. Erkekle eşit, bağımsız olma ihtimalide unutulmamalı. Eve maddi katkının ortak hayatı rahatlatacağı, çocuklara daha iyi bir gelecek sağlanacağı düşüncesi kadına iş hayatında göreceli bir yer açar. Ancak yine de kadının çalışma hayatına girmesi çok fazla engeli aşmasıyla mümkündür. Öncelikle onun kazancı asli değil aile bütçesine katkı olarak değerlendirilir. Evli kadın hele bir de çocuk varsa, dışarıda çalışma isteğini bastırabilmektedir. İyi anne olmak demek çocuğa 24 saat kendisi bakan anne olmak ile eştir. Çalışan anneler bu basınçtan ağır bunalım yaşamakta ve bu bunalım kadınları yılgınlığa sürüklemektedir. Kadının birinci görevinin analık olması, ikinci görevinin herkese hizmet olduğu yaygın bir inançtır. Mutluluk için farklı iş alanlarında kendini var etmeye çalışan, ekonomik bağımsızlık istemiyle çalışma hayatında ki uğraşı mücadelesi kadına has bir ‘suçtur’.
İş hayatının zorluklarına sağlık işkolunda ki gibi nöbet usulü çalışan işlerdekileri ayrı sıkıntılar beklemektedir. Gündüz evde bulunmayan kadından da hoşlanmayan toplum yapımız, gece çalışma durumunda kalan kadının hayatını çok daha zorlamaktadır.
Önemli olduğunu düşündüğüm bir diğer konuysa ücretlerin gelişen teknolojiyle birlikte banka-matikler den alma konusu. Bu uygulamayla kadınların eşleri, babaları, v.s.gelirlerini denetleme işini çok kolay yapabilmekteler. Bu kartların çoğu zaten erkektedir. Kadına sadece harçlık verilir. Ayrıca kendi kartını alan kadın kendiliğinden isyan etmiş sayılır. Benim kazancım dese ortada senlik-benlik tartışması çıkar. Ailenin huzuru kaçar. Çalışma yaşamına “ben” olmak için giren kadın benliğini ne kadar bastırırsa aile huzurun o kadar korunur inancı yaygındır.
Doğum izni, süt izni, riskli işlerde gece çalışmaları gibi farklılıklar işverenler tarafından kadınları istenmeyen ilan eder. Yoğun işsizlik ve kriz anlarında çoğu vasıfsız işçi olarak tercih ettiği kadınları çıkarıp, yerlerine erkekleri alır. Böylelikle ücretler düşürülüp bir taşla iki kuş vurulmuş olur.%37 kayıt dışı çalıştırılan kadınların emeği gerçekten görünmez.
Kadınlar zor tutunabildikleri iş ortamlarından çıkarılarak; daha gelenekçi, bağımlı bir hayatın propagandası yapılabilmektedir böylece. Sıcak evinizde, çocukların başında, iyi bir eş, iyi bir anne modeli bu yolla övülerek yüceltilir. Birde buna Başbakanın “3 çocuk doğurun” önerisi eklenince kadınlarımız kapalı kapılar arkasına taşa çarpmışçasına parçalanabilmekteler. Çoğu yanı başımızda yaşadığımız, şiddete maruz kalan kadınlarımız; ikinci sayfa gazete haberlerine sıkışmaktalar.
O yüzden eşitlik, bağımsızlık ve daha iyi bir yaşam için evin dışına, görünen alana çıkmamız bizi hayalet emekten kurtaracaktır. Küresel baskılara ancak evrensel, yan-yana gelip, güçlenerek karşı durabiliriz. Eve kapanarak değil.
Sadece pozitif ayrımcılıkla değil, iş yerlerimizin, yaşadığımız alanların çocuklarımız ve biz kadınlar düşünülerek yeniden planlanması gerekmektedir.
Bunun için kadınların yoğun olduğu sağlık iş kolumuz başta olmak üzere tüm işyerlerinde; sendikamız SES ve konfederasyonumuz KESK’in 8 Mart 2009 da başlattığı “kreş hakkımız ve ebeveyn izni istiyoruz’ imza kampanyamız çok önemliydi. Şimdi bizler yeniden çocukların bakım hizmetinin bir kamusal hizmet olarak devletin sorumluluğu olduğunu tekrar ısrarla hatırlatacağız. Doğum izninden farklı olarak ücretli ebeveyn iznimiz soysal haklarımız arasında sayılmalı. Gerek çalışma hayatının toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığından kurtulması, gerekse sağlıklı nesiller yetiştirme açısından kreş hakkımızı çok önemsiyoruz.
Bu sebeple bizler 6-7-8 Ekimde yakalarımıza “kreş hakkımızı istiyoruz” kokartları takacağız. Basın açıklamamızla 13 Ekimde çocuklarımızı işyerlerimize getireceğiz.
Analardır adam eder adamı. Aydınlıklardır önümüzde giden. Sizi de bir ana doğurmadı mı? Geleceğimize kıymayın efendiler… Sağlıcakla…

Serpil DENİZ
SES Manisa Şube Örgütlenme Sekreteri

29 Eylül 2010 Çarşamba

DOKTORDAN 2010 MODEL ÜRKÜNTÜ…

Son yılların modası nedir? diye soranlara hiç tereddütsüz; “Doktor, hemşire dövmek.” diyebilirim. Misal, çocuğunuz hastalandı ve hastaneye götürdünüz. Çocuğunuza tahlil yapmak ve kan almak gerekiyor. İşte bu nedenle uğraşan hemşirenin tutun saçlarından, yetmedi boğazını sıkın. Sıkın sıkın bu sizin en doğal hakkınız. Sağlık sistemindeki her türlü aksaklığın bir numaralı sorumlusudur; çocuğunuzdan kan almaya çalışan hemşire. Boğazını sıkabilir, saçından tutup yerlere serebilirsiniz.

***

Diyelim babanız ağır bir hastalıktan dolayı acil serviste tedavi altında ve siz o sırada babanızın bu durumundan dolayı üzgünsünüz. Ne duruyorsunuz? Boş boş oturmayın bayan bir doktor bulup dövün. Eğer babanız tedaviye cevap vermedi ve kaybettiniz bu durumda tek başınıza bir doktoru dövmeniz yetmez. Gidip akrabalardan bir tim hatta manga oluşturun ve gelin acil servisi basın. Hem doktor, hemşire ayırmanızda gerekmez. Kim çıkarsa önünüze dövün, kırın, hakaret edin. Bu sizin en doğal hakkınız.

***

Eşinizin tansiyonu düştü ve baygınlık geçiriyor hemen en yakın sağlık kuruluşuna gidin daha kapıdan girerken ne için geldiğiniz dahi anlaşılmadan etraftaki herkese bağırın. Hatta o sırada başka bir hasta ile ilgilenen bir sağlık personeli varsa, ona da saldırın. Nede olsa hasta sahibisiniz ve bu sizi yeterince haklı yapar. Hem fırsat bu fırsat bir süredir annenizden şikayet eden ve sizi kendisini sevmemekle itham eden eşinizede ıspatlamış olursunuz onu ne kadar sevdiğinizi…

***

Hastanede yatan yakınınızı en az on beş akrabanızla birlikte ziyarete gidin. Hastalığının ne olduğu önemli değil. Siz sarmanızı, dolmanızıda yanınızda götürün. Onbeş kişinin aynı anda hasta odasında olmasından diğer hastalar hatta sizin hastanız rahatsız oldu diye sizi uyaran bir hemşire yada sağlık personeli olursa o anda, onbeş kişinin verdiği güçle, o kişiye mutlaka ama mutlaka hakaret edin.

***

Bir arkadaşınızın uzun süredir süren bir davadan hapis cezası aldığını öğrendiyseniz üzülmeyin, çünkü yapılacak çok şey var. İlkin arkadaş tayfasını toplayın ve yaş kuru ne varsa kullanın, iyice kafayı çekin. Sonra içinizden bir kaçı kendini jiletlesin. Diğer tayfa jiletleyenleri hastaneye götürsün. Ama sakın bu durumu bir şova dönüştürmekten çekinmeyin. Bir kaçınız acil servisteki çalışanlara hakaret ederken diğerleri camı çerçeveyi indirsin. “Arkadaşlarımızı tedavi edin lan.” Diye bağırın ama her hangi bir sağlık çalışanı tedavi için hareketlenirse onun boğazına usturayı dayayın. Bu arada da boş durmayın hakaret etmeye de devam edin. Tüm bu yaptıklarınız size ciddiye alınacak hukuki bir sorun çıkarmadığı gibi ortalıklarda şişine şişine dolaşırsınız ve “Hastaneyi biz basmıştık.” Diyerek böbürlenirsiniz. Hem kim bilir belki ilerde dede olunca, torununuzu dizinize oturtur ve nasıl hastane bastığınızı anlatırsınız.

***

Şimdi buraya kadar yazdıklarımı abartılı bulabilir ve bu kadar da olmaz diyebilirsiniz. Ama daha iki gün önce Urfa’da bir bayan doktor dövüldü, iki hafta önce Celal Bayar Üniversitesi Hastanesinde bir çocuktan kan almaya çalışan bir hemşire çocuğun babası tarfından boğazı sıkıldı, saçları çekildi. Ve bu olay kısa aralıklarla ikinci defa aynı yerde tekrar etti.

***

Tüm bu olayları hasta yakınlarının anlık sinir krizleri olarak görmek yaşananları açıklamaz. Yaşananları anlamak için “Sağlıkta dönüşüm” projesinin işleyiş mantığına bakmak lazım. Sağlığı alınabilir satılabilir meta olarak gördüğünüzde, sağlık çalışanlarını maliyet unsuru olarak ele aldığınızda elbette bunun sosyolojik bir dönüşü olacaktır.

İşte gelinen nokta maalesef sağlık emekçilerinin canına, vücut bütünlüğüne zarar verir bir hal almıştır. Çözüm: “Sağlık doğuştan kazanılan bir insan hakkıdır.” der ve sağlık emekçilerini o hizmeti üreten fedekar emekçiler olarak yansıtmakla başlayabilirsiniz işe.

Sağlıcakla…


Zeynel Abidin KAPLAN

SES Manisa Şube Başkanı

20 Eylül 2010 Pazartesi

MASLOW CBÜ DE HEMŞİRE OLSAYDI…

Geçen hafta Salı günü yazdığım “Maslow Hemşire Olsaydı” başlıklı yazım gerek Celal Bayar Üniversitesinde çalışan hemşirelerden gerekte hastanenin hemşirelik hizmetleri müdürü Gülten Kaptan’dan yoğun tepki aldı.
Hemşirelerden bana ulaşan tepkiler; yazının olumlu olduğu, önemli bir sorunu dile getirdiği şeklindeydi ve bana ulaşan tüm hemşirelerin teşekkürlerini içeriyordu.
Bir diğer tepkide yukarda da yazdığım üzere hastanenin hemşirelik hizmetleri müdürü Gülten Kaptan’dandı.
Yazının çıktığı gün Celal Bayar Üniversitesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Gülten Kaptan cep telefonumdan bana ulaştı, oldukça sert ve yüksek bir ses tonuyla, adeta bir suçluyu sorguya çeker gibi, birtakım sorular sordu.
Benim böyle bir konuşmada aynı ses tonuyla cevap vermem hiç istemediğim, gereksiz bir kavganın başlamasını kaçınılmaz hale getirecekti. Bu durumdan kaçınmak için oldukça sakin ve kısa cevaplar verdim.
Niyetim konuşmanın kavga kısmını atlatıp, yazıda ifade ettiğim sorunlar ve hemşirelere yapılan hakaret konularında Müdür hanımın fikrini almak, eğer mümkün olabilirse, çözüm konusunda bir iki adım ilerleme talep etmekti.
Çünkü Celal Bayar Üniversitesi Hastanesinde çalışan hemşireler oldukça zor şartlar altında, yoğun nöbetler tutarak üstelik birde hasta yakınlarının fiziki şiddetine maruz kalarak çalışıyorlardı. Daha geçenlerde kan almada bir hemşire hasta yakını bir kişi tarafından dövülmüştü. Bunlar yetmiyormuş gibi bir öğretim üyesi tarafından hakarete uğramışlar ve aradan beş ay geçmesine rağmen herhangi bir soruşturma açılmamıştı.
Bu konular başta hastane başhekiminin olmak üzere hemşirelik hizmetleri müdürünün birinci derecede sorumluluğu idi. Ancak onlar bu konuyu yok saymak istiyor olacaklar ki aradan geçen beş aya rağmen hiçbir adım atmamışlardı.
İşte bu konularda hemşirelik hizmetleri müdürünün atacağı adımlar önemli olabilirdi. O nedenle konuşmaları alttan aldım ve olabildiğince yumuşak konuştum.
Ancak konuşma umduğum gibi gelişmedi, Gülten hoca sorgudan sonra beni gazetede canlı yayına (ne demekse) çağırdı ve telefonu kapattı. Ne diyeceğimi dinlemek ihtiyacı duymadı.
Ardından gazeteyi arayıp konu hakkında görüştüğünü, bir cevap yazısı yazması ve gazetenin bunu yayınlamasına karar verilmiş olduğunu öğrendim..
Bu konuşma gazetenin yazı işleri müdürü tarafından bana aktarılınca, bende memnun olacağımı ifade ettim ve ertesi gün çıkacak olan yazıyı beklemeye koyuldum.
Açıkçası merak da ediyordum ne yazacağını. Çünkü görünürde, hastane idaresi açısından, pek cevap vermeye müsait bir durum yoktu.
Ortada kocaman bir “şerefsizler” hakareti asılı duruyor.
Hastane idaresi hakaretin gerçekleşmesinden bu yana beş ay geçmesine rağmen bir şey yapmamış görünüyordu.
Bu durumda sorumluluk makamında olan bir kişi nasıl bir cevap verecek, ne diyecekti ki?
Hemşirelerin yoğun çalışmadığını mı iddia edecekti.
Hemşirelerin dövülmediğini mi söyleyecekti.
Hemşirelerin hakarete uğramadığını mı yazacaktı.
Hemşire sıkıntısı çekmediklerini mi ifade edecekti.
Aynı serviste çalışan 4 a lı, 4 b li, taşeron hemşirelerin varlığını mı inkâr edecekti. Ve bu hemşirelerin aralarında iki kat ücret farkının sebebini mi açıklayacaktı.
16 saat nöbet tutan bir taşeron hemşirenin yemek verilmediği için aç kaldığını mı saklayacaktı.
Hakaretin gerçekleştiği çocuk servisindeki hemşire odasının aslında oda olmayıp koridorun son kısmı olduğunu, koridorun kapatılması sonucu oluşan ve adına hemşire odası denen bölümden geçilerek yangın merdivenine ulaşılabildiğini mi yok sayacaktı.
Hakarete uğrayan hemşirelere sahip çıkmak yerine bir takım seçim dengelerine bakarak pozisyon belirleyen idarenin neden sessiz kaldığını mı açıklayacaktı yazısında.
***
İşte tüm bunları merak ederek bekledim yazıyı.
Yazı gazetede çıktı ve alıp okudum. Yazıda, okunalar bana hak verecektir, kuşlar böcekler dışında hiçbir şey yoktu. Yani herhangi bir kişisel gelişim kitabının önsözünü kopyala yapıştır yapsanız bundan ileri bir yazı ortaya çıkamazdı. (Ancak yazının başlangıcına haksızlık etmemek için söylemek zorundayım Nazım Ustadan bir şiirle başlamıştı, harikaydı, hepsi bu.)
Yani sizin anlayacağınız Gülten hoca, kendi ifadesiyle; “Maslowun ihtiyaçlar hiyerarşisinin beşinci basamağından atlamış kişi” bizim dünyevi sorunlarımızı yine pas geçmişti.
Belki yukarda yazdığım sorunları bildiğinden olacak son anda vazgeçti gerçek bir cevap yazısından. Bilemiyorum. Ama en azından Gülten hoca sinirlenerek de olsa bir tepki verdi. Peki ya Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Başhekimi, o okumadı mı yazıyı?
Okumadıysa; hastane hakkında bu kadar önemli iddiaları içeren bir yazının ona ulaşması konusunda okuduğunu bildiğimiz yöneticilerin, başta Gülten Hanımın, bu yazıyı başhekime ulaştırmak zorunluluğu yok mu?
Eğer okuduysa ki ben okuduğunu düşünüyorum, susmanın onaylamak olduğunu bilmiyor mu?
Bu durumda tüm yazılan iddiaları kabul ettiği anlamına gelmez mi bu suskunluk?
Öylemi kabul edelim?
Sağlıcakla…

Zeynel Abidin KAPLAN
SES Manisa Şube Başkanı

Doç Dr Gülten Kaptanın Bahsi geçen cevap yazısı:

13 Eylül 2010 Pazartesi

MASLOW HEMŞİRE OLSAYDI...

2010 yılının ilk aylarında Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü hemşirelerle bir toplantı yapıyor.
Toplantının hemşirelerin sorunları ile ilgili olduğu söyleniyor ancak toplantıda hemşirelerin sorunlarına anlatmalarına fırsat verilmiyor.
Hemşirelik Hizmetleri Müdürü meslektaşlarına Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinden bahsederek sürekli ufak sorunlarla uğraştıklarını bunun nedeninin de yeterince gelişmemeleri olduğunu söylüyor. Veya ima ediyor.
Hemşireler bu duruma alınıyorlar ve kendilerini gelişmemekle itham eden müdürlerini çeşitli ortamlarda eleştiriyorlar. Sanırım bu konuda başhekimliğe şikâyet de gidiyor.
***
Maslow, ihtiyaçları alttan üste doğru sıralı bir yapı içinde görür ve insanların alt basamaktaki gereksinmeleri giderilir giderilmez üst basamaktakileri doyurmaya yöneleceğini kabul eder. Bu basamaklar şunlardır:
1. Fizyolojik ihtiyaçlar: Yeme, içme, barınma vs.
2. Güvenlik ihtiyaçları: Kendini güven ve emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek
3. Ait olma ve sevgi ihtiyaçları: Başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek ve bir yere ait olmak
4. Değer ihtiyaçları: Prestij, başarı, yeterli olmak ve başkalarınca benimsenip tanınmak
5. Kendini gerçekleştirme ihtiyaçları: Kişinin amacını gerçekleştirmesi ve potansiyelini ortaya çıkarması, kişisel tatmin, kişisel başarı, bilimsel buluşlar vs.
***
Maslowun İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi Celal Bayar Üniversitesi Hastanesinde çalışan bir kısım Hemşirenin basit ihtiyaçlarının giderilmediğini söyleyerek giderilmesini talep etmesi sonrası söz konusu oluyor.
Burada Hemşirelik Hizmetleri Müdürünün verdiği örnekten, söz konusu teoriyi çok iyi bilmediği anlaşılıyor.
Çünkü Celal Bayar Üniversitesi Hastanesinde çalışan bir kısım Hemşire basit ihtiyaçlarının giderilmediğini söylüyor ve giderilmesini talep ediyor.
Yani fazla çalışmak istemiyorlar, öğlen doyurucu yemek istiyorlar. Fiziki mekânların yeterli olmasını; çalışma, dinlenme odalarının olmasını istiyorlar.(Bakınız Maslow, Fizyolojik İhtiyaçlar.)
Yani Kendilerini güvende hissetmek istiyorlar. Hasta yakınlarının ve meslektaşlarının saldırısına maruz kalmak istemiyorlar. (Bakınız Maslow Güvenlik ihtiyaçları)
Yani kendilerini hastanenin dışlanan meslek gurubu olarak değil, sevilen sayılan, saygı duyulan bireyleri olarak görmek istiyorlar. Sorunları için yapılan toplantıda dinlenmek istiyorlar, çalışma koşulları ile ilgili kararlar alınırken, fikirleri alınsın istiyorlar. (Bakınız Maslow Ait olma ve sevgi ihtiyaçları)
Yani bir serviste, talimat alarak, bir hastanın yerini değiştirdi diye, ünvanı Profesör olan bir kişinin kendilerine, servisin ortasında, hastaların içerisinde “şerefsizler” diye hitap etmemesi gerektiğini düşünüyorlar. Bir kendini bilmez böyle bir davranışta bulunduğunda kendilerine Maslovun ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisini anlatan Hemşirelik Hizmetleri Müdürünün en azından meslek onurunu düşünerek buna tepki göstermesi gerektiğini düşünüyorlar. Hemşirelik Hizmetleri Müdürünün bunu yapacak gücü yoksa hastane başhekiminin “Ben hastanemde Hemşirelere “şerefsizler” dedirtmem. Diyen olursa hesabını sorarım.” Demesini bekliyorlar. Hiç olmadı konuyla ilgili defalarca dilekçeyle başvurulan ETİK kurulun dilekçeleri aylarca cevapsız bıraktıktan sonra, yani olaydan beş ay sonra “disiplin soruşturması yapılmasının tavsiye edilmesi kararına” varmaması gerektiğini düşünüyorlar. Hemşireler “Geciken adaletin adalet olmadığını” biliyor ve adalet istiyorlar. Bir an önce.
(Bakınız Maslow Değer ihtiyaçları)
Hemşireler 2010 yılının ilk aylarında Hemşirelik Hizmetleri Müdürünün kendilerine anlattığı Maslowun ihtiyaçlar hiyerarşindeki 5. Aşamanın yani “Kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarının” rektör seçimlerindeki, dekan adaylarının pozisyonları dikkate alınarak gözetilmesi , eğer böyle bir şey varsa, çok kötüdür diyor ve çok rahatsız oluyorlar.
Diyorlar ki hiç kimse ama hiç kimse hemşirelere “şerefsizler” diyemez, diyememelidir.
Teoriden bir alt basamaktaki ihtiyaçları giderilmeyen kişilerden, bir üst basamaktaki ihtiyaçları benimsemesi istenmeyeceği anlaşılıyor. Oysa hemşirelik Hizmetleri Müdürü böyle bir örnekten yola çıkarak hemşireleri rencide etmiş, diğer yandan meslektaşlarına hakaret edilmesini ise duymazdan, görmezden gelmiştir.
Şimdi bende diyorum ki; Olaydan beş ay sonra hala soruşturma açılmamasının bir açıklaması var mıdır?
Bu gecikmenin rektör seçimleri ile bir ilgisi var mıdır?
Bu konuda verecek cevabı olanların yazılı iletilerini bu köşeden yayınlamak isterim.
Buradan Sayın Rektöre, Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Başhekimine, Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi ETİK kuruluna, Celal Bayar Üniversitesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürüne duyun bu çığlığı demekten öte elimden bir şey gelmiyor.
Son söz: Adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz. HERAKLEITOS
Sağlıcakla…

Zeynel Abidin KAPLAN
SES Manisa Şube Başkanı

2 Eylül 2010 Perşembe

NEYE EVET NEYE HAYIR!

Bir kum saati misali tükenen zaman hızla hayatımızı da tüketiyor. Hayat,hayatlarımız..Benim doğup büyüdüğüm yerde “Hayat” birçok evin, birçok rengin, birçok yaşamların bir yere açıldığı büyük bir bahçeydi.Şimdilerde o bahçenin renklerinin gitgide solması gibi her şey siyah beyaz bir resim sanki.
İnsanlar kaplara bölünerek giderek düşmanlaştırılıyor.
Bir haftaya yakın süredir SES sendikamızın da içinde bulunduğu “12 Eylül Anayasasına’ da AKP Anayasasına da HAYIR ”Platformunda Manolya meydanındaydık.
Gözlemim odur ki insanlarımız ortak ürettiğini, hayatı çekiç ve örs ritmiyle yoğurup yarattığını, emekçi olduğu unutmuş.
Başkalarının çıkarını kendi çıkarı bellemekte…
Kimi çıkacak yasaların daha “ileri” olduğunu düşünüyor, kimi bu ülkenin asıl sahibi edasıyla başka bir fikre tahammül edemeyip daha fazla demokrasi için diyor.
Kime göre “ileri” kime göre “geri” diye düşünüyorum.
Dünya her geçen gün yeniden biçimlendirilmeyi bekleyen küçük çocuğun hamuru gibi yeniden yoğruluyor, kâğıtlar yeniden karılıyor.
Meseleyi toplumların sınıfları ve katmanları açısından baktığımızda bu paketin kimi maddelerinin biz emekçiler çıkarına olmadığı, hatta daha geri özellikler taşıdığını söyleyebiliriz.
Ama patronların çıkarları açısından bakıldığında durum tam tersidir.
Üzerinde durulması gereken önemli maddelerden biride, biz kamu emekçilerinin toplu görüşme hakkını toplu sözleşmeye çeviren 53. Madde.
Sıkça söylendiği gibi grev hakkı olmadıkça bu madde anlamsız, ileri olarak değerlendirilemez. Değiştirilmek istenen maddeye göre toplu sözleşme sonunda anlaşmazlık olursa tarafların Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulması zorunlu. Bu kurulun kimlerden oluşacağı yine hükümete bırakılıyor.
Daha da önemlisi bu kurulun aldığı kararın kesin ve toplu sözleşme hükmünde olması, yani bu kararlara karşılık yargıya başvurmanın tamamen olanaksızlaştırılmasıdır. Kaldı ki bu grev yasağının da mutlaklaştırılmasıdır.
Kamu emekçileri açısından ne ileri bir değişiklik!
Demokratik olmayan otoriter zihniyet bu değişiklikle devam ediyor, hatta yeniden üretiliyor. Bunlara ileri demek emekçilerle alay etmektir. Bizim açımızdan ileri (!) denilen önemli bir değişiklikle 51. Maddede yapılıyor. Bu değişiklikle “aynı zamanda ve aynı iş kolunda biden fazla sendikaya üye olunamaz” hükmü çıkarılıyor.
Biz emekçilerin birden fazla sendikaya üye olabilmesini kabul etmek; iş yerinde emekçileri bölmek, duyarsızlaştırmak ve tepkisizleştirmekten başka bir işe yaramaz.
Bu, hükümetin güdümünde olan sendikaların daha da güçlenmesi anlamına gelecek, aynı iş yerinde örgütlenen sendikaların işverenle değil birbirleriyle mücadele etmesini sonucunu doğuracaktır.
Bu da emeğiyle geçinenlerin haklarına hiçbir şey katmayacağı gibi tam tersi geriletecektir.
Ciddi hiçbir sorunu çözemeyen, hatta yeni sorunları ekleyen, emekten ve emekçiden yana tek adım atmayan bu anayasa paketi ülkemizin üzerine geçirilen bir deli gömleği gibi adeta.
Başbakanın deyimiyle bu anayasa referandumundaki değişikliklerin “hap” yapılarak halka yutturulması düşünülmektedir. Bana göre bu paket darbe karşıtı söylemi ile süslenmiş elma şekeri gibidir.
“Hayır”lı günler…

Serpil DENİZ
SES Manisa Şube Örgütlenme Sekreteri

NEYE EVET NEYE HAYIR!

Bir kum saati misali tükenen zaman hızla hayatımızı da tüketiyor. Hayat,hayatlarımız..Benim doğup büyüdüğüm yerde “Hayat” birçok evin, birçok rengin, birçok yaşamların bir yere açıldığı büyük bir bahçeydi.Şimdilerde o bahçenin renklerinin gitgide solması gibi her şey siyah beyaz bir resim sanki.
İnsanlar kaplara bölünerek giderek düşmanlaştırılıyor.
Bir haftaya yakın süredir SES sendikamızın da içinde bulunduğu “12 Eylül Anayasasına’ da AKP Anayasasına da HAYIR ”Platformunda Manolya meydanındaydık.
Gözlemim odur ki insanlarımız ortak ürettiğini, hayatı çekiç ve örs ritmiyle yoğurup yarattığını, emekçi olduğu unutmuş.
Başkalarının çıkarını kendi çıkarı bellemekte…
Kimi çıkacak yasaların daha “ileri” olduğunu düşünüyor, kimi bu ülkenin asıl sahibi edasıyla başka bir fikre tahammül edemeyip daha fazla demokrasi için diyor.
Kime göre “ileri” kime göre “geri” diye düşünüyorum.
Dünya her geçen gün yeniden biçimlendirilmeyi bekleyen küçük çocuğun hamuru gibi yeniden yoğruluyor, kâğıtlar yeniden karılıyor.
Meseleyi toplumların sınıfları ve katmanları açısından baktığımızda bu paketin kimi maddelerinin biz emekçiler çıkarına olmadığı, hatta daha geri özellikler taşıdığını söyleyebiliriz.
Ama patronların çıkarları açısından bakıldığında durum tam tersidir.
Üzerinde durulması gereken önemli maddelerden biride, biz kamu emekçilerinin toplu görüşme hakkını toplu sözleşmeye çeviren 53. Madde.
Sıkça söylendiği gibi grev hakkı olmadıkça bu madde anlamsız, ileri olarak değerlendirilemez. Değiştirilmek istenen maddeye göre toplu sözleşme sonunda anlaşmazlık olursa tarafların Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulması zorunlu. Bu kurulun kimlerden oluşacağı yine hükümete bırakılıyor.
Daha da önemlisi bu kurulun aldığı kararın kesin ve toplu sözleşme hükmünde olması, yani bu kararlara karşılık yargıya başvurmanın tamamen olanaksızlaştırılmasıdır. Kaldı ki bu grev yasağının da mutlaklaştırılmasıdır.
Kamu emekçileri açısından ne ileri bir değişiklik!
Demokratik olmayan otoriter zihniyet bu değişiklikle devam ediyor, hatta yeniden üretiliyor. Bunlara ileri demek emekçilerle alay etmektir. Bizim açımızdan ileri (!) denilen önemli bir değişiklikle 51. Maddede yapılıyor. Bu değişiklikle “aynı zamanda ve aynı iş kolunda biden fazla sendikaya üye olunamaz” hükmü çıkarılıyor.
Biz emekçilerin birden fazla sendikaya üye olabilmesini kabul etmek; iş yerinde emekçileri bölmek, duyarsızlaştırmak ve tepkisizleştirmekten başka bir işe yaramaz.
Bu, hükümetin güdümünde olan sendikaların daha da güçlenmesi anlamına gelecek, aynı iş yerinde örgütlenen sendikaların işverenle değil birbirleriyle mücadele etmesini sonucunu doğuracaktır.
Bu da emeğiyle geçinenlerin haklarına hiçbir şey katmayacağı gibi tam tersi geriletecektir.
Ciddi hiçbir sorunu çözemeyen, hatta yeni sorunları ekleyen, emekten ve emekçiden yana tek adım atmayan bu anayasa paketi ülkemizin üzerine geçirilen bir deli gömleği gibi adeta.
Başbakanın deyimiyle bu anayasa referandumundaki değişikliklerin “hap” yapılarak halka yutturulması düşünülmektedir. Bana göre bu paket darbe karşıtı söylemi ile süslenmiş elma şekeri gibidir.
“Hayır”lı günler…

Serpil DENİZ
SES Manisa Şube Örgütlenme Sekreteri

18 Haziran 2010 Cuma

BİZ HAKLIYIZ, BİZ KAZANACAĞIZ.



SES Manisa Şube olarak uzun zamandır taleplerimize ve istemlerimize ciddi yanıt vermeyen Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi İdaresini uyarmak amacıyla basın açıklaması yaptık.

Basın açıklamasına hastane çalışanlarından yoğunluklu olarak hemşireler olmak üzere yaklaşık 50 çalışan katılmış, katılımcıların üyelerimiz dışından da olması oldukça olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.

Acil servis önünde yapılan basın açıklamasını yönetim kurulumuz adına şube başkanımız okumuştur.

Basın açıklaması metni aşağıdadır.

BASINA VE KAMUOYUNA

Sendikamız, sağlık emekçilerinin çalışma ortamının iyileştirilmesi, iş tatminlerinin arttırılması ve hasta bakımında bilimsel, insani bir yaklaşımın öne çıkması için örgütlü olduğu işyerlerinde zaman zaman raporlar hazırlamaktadır.

Bu çerçevede, SES Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi İşyeri Temsilciliğimiz ve Yönetim Kurulumuz bu hastanede sorun olarak gördüğü konuları bir rapor haline getirip bundan tam sekiz ay önce hastane idaresine sunmuştur.

Aradan geçen zaman içerisinde hastane idaresi ile defalarca görüşülerek raporda sözü edilen sorunlar hakkında girişim talep edilmiş ancak göstermelik bir iki uygulama dışında herhangi bir ilerleme olmamıştır.

Bu gün burada kamuoyu önünde taleplerimizi bir kez daha, yüksek sesle haykırmak ve çözüm istemek için toplanmış bulunuyoruz. Ve buradan hastane idaresine sesleniyoruz.

İdareler çalışanların taleplerine kulak tıkamamalı ve çözüm için adım atmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki bizler sağlık emekçileri olarak bu kurumlara emeğimizi, ömrümüzü veriyoruz. Bu kurumlarda sağlık hizmeti üretirken kimi zaman sağlığımızdan oluyoruz. Bu durumu vicdan sahibi herkes görebilir, görmelidir.
Şimdi buradan taleplerimizi kamuoyu önünde bir kez daha açıklıyoruz ve çözüm istiyoruz.
—Çalışanlar arasında ayrımcı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
—İdari tasarruflarda çalışanların öneri ve istekleri dikkate alınmalı, çalışanların örgütleri olan sendikaların temsilcilerinin de sürece katılması sağlanmalıdır.
—Servisler arası çalışma farkları düzeltilmeli. Çalışanlar arasında rotasyon vb uygulamalar yine sendikaların ve çalışanların önerileri doğrultusunda uygun bir sitem geliştirilerek uygulanmalıdır.
—Döner sermaye komisyonlarına seçim yapılırken çalışanların gönüllüğü aranmalı ve çalışanlar arasındaki gereksiz rekabeti ortadan kaldıracak, dayanışma ve ekip hizmeti fikrini öne çıkaracak uygulamalara gidilmelidir.
—Servis sorumlularının seçimle belirlenmesi sağlanmalı, işyerinin demokratikleştirilmesi için gereken adımlar bir an önce atılmalıdır.
—Döner sermaye dağıtım oranlarında eşitlik ve adalet gözetilmeli ve çalışanlar arasında rekabeti değil dayanışmayı gözeten ekip ruhu oluşturulmalıdır.
—Çalışanlarda katılımcılık özendirilmeli, fikirleri alınmalı ve çalışanların kendi örgütleri olan sendikaların her konuda aktif katılımı sağlanmalıdır.
—Hastane çalışanlarına günlük mesai ile ilgili zorlayıcı davranış tarzından vazgeçilmeli. Kamusal bir hizmet olan sağlık hizmeti üretiminde bulunan çalışanların çocukları ve ailesel durumları göz önüne alınmalıdır.
—Çalışanlar arasında mesleki farklar ortadan kaldırılmalı ve bütün çalışanlara insani bir yaklaşımla daha anlayışlı davranma yolu seçilmelidir.
—Hastanede bayan çalışan sayısının çok olması da kreş ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu nedenle hastane çalışanlarının yararlanabileceği, ücretsiz, nitelikli çocuk bakım evi ihtiyacı bir an önce giderilmelidir.

Sendikamız, geçmişte olduğu gibi bu günde, çalışanların talepleri ile ilgili beklentileri ortaya koymak ve bu talepler karşılanıncaya kadar mücadele etmek konusunda kararlıdır. Taleplerimizin dikkate alınmaması, diyalog yollarının kapalı tutulması veya bu güne kadar olduğu gibi oyalayıcı bir tutum içerisinde olunmaya devam edilmesi durumunda en demokratik, meşru eylemlerimizin süreceği bilinmelidir.

Bu gün burada bir kez daha ortaya koyduğumuz talepler, bu hastane çalışanlarının beklentileridir. Hastane idaresinin bu basın açıklamasından sonra adım atmasını beklediğimizi, umduğumuzu, umut ettiğimizi kamuoyuna saygı ile duyuruyoruz.

YAŞASIN SENDİKAL MÜCADELEMİZ.

Yönetim Kurulu Adına


Zeynel Abidin KAPLAN

Şube Başkanı

26 Mayıs 2010 Çarşamba

26 MAYIS GREVİ SÖZÜNÜ ÖRGÜTLEYENLERİN GREVİ OLDU...




26 Mayıs 2010 günü SES Manisa şubesi olarak sabah saat 08.30 itibariyle hastanelerin Acil servisleri önünde iş bırakarak toplanmaya başladık. Manisa Devlet Hastanesi ve Celal Bayar Üniversite Hastanesinde hastalara bildiri dağıtımı yapıldı. Saat 10.00 da Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi önüne gelinerek burada bildiri dağıtımına devam edildi.

Saat 11.00 da Celal Bayar Üniversitesi hastanesi bahçesinde; SES Manisa Şubesi, Tek Gıda İş Manisa Şubesi, DİSK Emekli Sen in katılımı ile basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını kurumlar adına SES Manisa Şube Başkanı Zeynel Abidin KAPLAN okudu. Basın açıkalmasına Manisa Tabip Odası destek verdi.

Daha sonra Celal Bayar Üniversitesi önünden Manolya Maydanına yüründü. Burada Eğitim Sen Manisa Şubesi ve BES Manisa Şubesi üyelerininde katılımı ile basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını KESK Manisa Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü BES Manisa Şube Başkanı Ali GÖK okudu.

SES Manisa Şubesi olarak üyelerimizin büyük ksımını iş bırakma eylemine katamadık. Bunda kamuoyu önünde konfederasyonların ikircikli yaklaşımlarını etkili olduğunu düşünüyoruz. Tabip Odasıda, bütün çabalarımıza rağmen, son anda basın açıklamasına destek vermek dışında bir şey yapmamaması bu durumda etkili oldu diyebilriz.

Merkezde 40 arkadaşımız imza atmadan kart basmadan tam gün iş bırakarak, 30 kadar arkadaşımız ise nöbet izni vs kullanarak basın açıklamasına katıldı.

Akhisar Temsilciliğimiz Akhsar Devlet Hastanesi önünde 30 kişinin katılımı ile bir basın açıklaması yaptı. Açıklaması SES Akhisar Temsilcisi Ali SARAÇ okudu.

Salihli Temsilciliğimiz KESK ŞUbeler platformu ile birlikte basın açıkalmasına katıldı.

Tüm olumsuzluklarına rağmen alanda güçlü bir duruş göstermemiz ve Tekel İşçilerinin basın açıklaması, yürüyüşte bizlerle birlikte olması anlamlıydı.



SES Manisa Şube Basın Açıklamamız:



Değerli Basın mensupları, Sendikaların, siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin yöneticileri ve sevgili mücadele arkadaşlarım,



Bu gün 26 Mayıs 2010. Bu gün bu topraklarda yaşayanların yüzyıllardır üzerinde durduğu, önem verdiği bir değeri, yani “ Sözünde durmanın” ne demek olduğunu tekrar hatırlatmak için ve hala “Sözünde durmanın” bizler için üzerinde durulan, önem verilen bir değer olduğunu göstermek için buradayız.



Bu gün 22 Şubatta cümle âleme, dosta düşmana duyurduğumuz iş bırakma eylemimizi gerçekleştirmek için,



Daha dün Zonguldak’ta toprağın altında kalan maden işçileri için;

iş için; ekmek için; güvenceli çalışma koşulları için; özgürlük için; demokrasi için; baskısız, insan onuruna yaraşır bir yaşam için buradayız ve birlikteyiz.



Haklarımız ve özgürlüklerimiz için dayanışma içindeyiz. Adalet, eşitlik, demokrasi ve sendikal haklarımız için omuz omuzayız.



Bugün ülkemizde emekçilerin yarısı kayıt dışında, kuralsız, güvencesiz çalışıyor. Esnek çalışma biçimleri kural haline geliyor, 4-C, 4-B, 50-D uygulamalarına, kölelik düzenine mahkûm ediliyor. Sendikasızlaştırma yaygınlaşıyor, sendikal örgütlenmenin önüne engel üzerine engel çıkarılıyor. Örgütlenen emekçiler işten atılıyor. Başta madenler ve tersaneler olmak üzere, iş kazası adı verilen cinayetler önlenmiyor, önlenemiyor.

Bu gün bu basın açıklamasını yaptığımız hastanede asistan doktorlar gün aşırı nöbetlerde, insanüstü bir çaba ile insanlık için çalışırken görmezden geliniyor ve geçmişe dair borçlar çıkarılarak döner sermayeleri kesiliyor.



Bu gün yine bu hastanede sağlık çalışanları, hemşireler, teknisyenler, doktorlar, taşeron işçiler halk için sağlık hizmeti üretmeye çalışırken iş yoğunluğu nedeniyle sağlıklarından oluyorlar. Çocuklarını bırakacakları bir kreşleri yok. Öğlen yemekleri verilirken dahi ayrıma uğruyorlar. Sadece bu hastanede değil bütün işyerlerinde ayrımcılı, parçalı istihdam, kölelik koşullarında taşeron çalıştırma yaşıyorlar, yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar,



Tüm bu yaşadıklarımız kader değildir. Bakınız Almanya’da en son maden kazası 40 yıl önce olmuş. Tüm bu yaşananlar kader değildir ve alışmayacağız. İşte bu nedenle buradayız.



Maden kazalarının “kader” olarak görülmediği bir ülke istiyoruz. Yarınlarımıza güvenle bakmak için işsizliğin ve yoksulluğun kökünün kazınmasını istiyoruz. Tüm emekçilerin grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarının anayasal güvenceye kavuşturulduğu bir ülke için sesimizi yükseltiyor, özgürlükten, eşitlikten, barış ve demokrasi taleplerimizden geri adım atmayacağımızı haykırıyoruz.



Milyonlarca emekçinin insanlık dışı bir asgari ücret dayatması altında yaşadığı, eğitim ve sağlık hizmetlerinin paralı hale getirildiği, emeklilerin geçim sıkıntısından bezdirildiği bir ülke istemiyoruz.



Tüm yasa ve uygulamaların sermayenin talepleri etrafında şekillendiği, her şeyin para ve piyasa mekanizmalarına terk edildiği bir ülkede yaşamak istemiyoruz.



Biz;



1. Başta 4-C olmak üzere güvencesiz, kuralsız, esnek tüm istihdam uygulamalarından vaz geçilmesini ve bu alandaki yasal düzenlemelerin değiştirilmesini; İş güvencesinin çalışma yaşamında temel bir hak olarak uygulanmasını istiyoruz.



2. Çalışma hayatını düzenleyen yasaların ILO normlarına uyarlanmasını; Çalışanların örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılmasını; Kamu çalışanlarının grevli, toplu iş sözleşmeli sendika hakkının güvence altına alınmasını istiyoruz.



3. Avrupa Sosyal Şartı’nın örgütlenme ve toplu pazarlık hakkını düzenleyen 5. ve 6. maddelerine konulan çekincenin kaldırılmasını istiyoruz.





4. Kriz fırsatçılığı yapılarak emek haklarının gasp edilmemesini istiyoruz.



5. Asgari ücretin “insanca yaşamaya yeterli ücret” olarak belirlenmesini istiyoruz.





6. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş cinayetlerini de önleyecek şekilde yasal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz.



7. Sağlık hakkının temel insan hakkı kapsamında değerlendirilerek uygulamadaki katılım ve katkı payından vaz geçilmesini istiyoruz.



8. Hükümetin çalışma hayatıyla ilgili tüm konularda sendikaların görüş ve önerilerini dikkate almasını ve bu doğrultuda etkin girişimde bulunmasını istiyoruz.



9. Uygulanacak ekonomik politikaların sermayeye kaynak aktarımı yerine emekçiler için istihdam yaratacak yatırımlara yönlendirilmesini istiyoruz.



İşte bu yüzden bugün iş bıraktık ve buradayız.



Özgür, eşitlikçi, barışçı demokratik bir ülkede yaşamak, çocuklarımıza onurlu bir gelecek sunmak için bugün tüm ülkede alanlardayız.



Yaşasın İş, ekmek, özgürlük mücadelemiz.





Zeynel Abidin KAPLAN

SES

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

Manisa Şube Başkanı

24 Mayıs 2010 Pazartesi

26 MAYIS GREVİNE ÇAĞRIMIZDIR...

“2010 yılı direnişlerin, hak alıcı eylemlerin yılı olacak.” Bu sözü çok değil dört ay önce kamuoyu yoğun bir şekilde dillendiriyordu.

Üç ay öncede önce altı, daha sonra dört, konfederasyonun kararı ile 26 Mayıs Grevi açıklanmıştı.

Grevin açıklandığı günden bu güne şartlar daha da ağırlaştı. Daha birkaç gün önce 30 maden işçisi göçük altında kaldı ve hükümet işi kaderle ve alışmakla açıklamaktan öte bir şey yapmadı.

Ama bizler çok iyi biliyoruz ki yaşananlar kaderle değil taşeronlaştırmayla, özelleştirmeyle direk ilgilidir. Ve dünyanın her yerinde işçiler, emekçiler ölüme değil yaşamaya, insanca yaşamaya alışmalıdırlar.

İşte tamda bu gerekçelerle 26 Mayıs grevi hem gerekli hemde önemlidir.

Şimdi gelinen aşamada sözünün arkasında olan KESK ve DİSK var.

Ülkenin unutulan bir değerini tekrar hatırlatıyoruz. “Sözünde Durmak. “ Üç ay önce konfederasyonların ortak kararı ile “Tekel İşçileri” nin mücadelesine omuz vermek adına kamuyouna açıklannan Grevi biz hayata geçireceğiz.

Bu grevde siz emekçilerin ve emek dostlarının desteğine ihtiyaç duymaktayız.

SES Manisa şubesi olarak sabah saat 08.30 dan itibaren tüm hastanelerin acil servisleri önünde toplanarak halka iş bırakma eylemi ile ilgili bilgilendirme yapacağız.

Saat 11.00 de Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi bahçesinde basın açıklaması yapıp oradan Manolya meydanına yürüyeceğiz.

Tüm üyelerimizi ve emek dostlarını grevimize, yürüyüş ve basın açıklamamıza destek vermeye çağırıyoruz.



YÖNETİM KURULU

21 Mayıs 2010 Cuma

26 MAYIS GREVİNE ÇAĞRIMIZDIR.

BASINA VE KAMUOYUNA
Bu basın açıklaması ile 26 Mayıs’ta gerçekleştireceğimiz genel eylem ve grevin gerekçelerini anlatmak, kamuoyu ve halkımızla paylaşmak istiyoruz.
Emekçiler 2 yılı aşan bir süredir meşru ve fiili yollarla ülkenin gerçek gündemini ortaya koymaktadırlar. Artık ülkenin küresel sermayenin istekleri çerçevesinde değil emekçilerin talepleri etrafında şekillenen politikalara ihtiyacı vardır. İflas etmiş neo-liberal politikalar halkımıza ve ülkemize yoksulluk ve mutsuzluktan başka bir şey vermemektedir.
Ülkenin gerçek gündemi işsizliktir.
Ülkenin gerçek gündemi güvencesizliktir
Ülkenin gerçek gündemi örgütsüzlüktür
Biz emekçiler bu tablo karşısında 2 yılı aşan süredir taleplerimizi defalarca dile getirdik. Eylemlerimizle, etkinliklerimizle, grevlerimizle bu tabloyu kabul etmediğimizi; özgür, eşitlikçi, demokratik bir ülke yaratmak adına mücadelemizi sürdüreceğimizi vurguladık.
Buradan bir kez daha ilan ediyoruz. İflas eden ekonomi politikalarınızı reddediyoruz. Toplumun en geniş kesimlerinin çıkarlarını gözeten politikalar istiyoruz. İşsizlikle etkin mücadele istiyoruz. Emekçilerin taleplerinin karşılanmasını istiyoruz. Hayatın her alanında adalet ve barış istiyoruz. Anti-demokratik yaklaşımların, ırkçı, şoven politikaların, cinsiyetçi uygulamaların ülkenin gündeminden çıkarılmasını istiyoruz.
26 Mayıs’ta yapacağımız grevle bu taleplerimizi bir kez daha güçlü bir şekilde ortaya koyacağız. İşsizliğe, güvencesizliğe ve örgütsüzlüğe boyun eğmeyeceğimizi bir kez daha haykıracağız. Üretimden gelen gücümüzü kullanacağız; alanlarda olacağız.
Bizler SES Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak 26 Mayısta örgütlü olduğumuz bütün hastanelerin Acil servisleri önünde toplanarak hizmet üretiminden gelen gücümüzü kullanacağız. Aynı gün saat 11.00 da Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi bahçesinde basın açıklaması yapacağız. Basın açıklamamıza tüm halkımız davetlidir.
Buradan Türk Sağlık Sen ve Sağlık Sene bir çağrı yapıyoruz. Gelin sözünüzde durun ve 26 Mayıs 2010 Çarşamba günü “Güvencesizliğe Dur.” Diyelim.
Yine buradan Manisa Halkına bir çağrı yapıyoruz.
“26 Mayıs Çarşamba günü sağlık kuruluşlarına mecbur kalmadıkça başvurmayın ve kendi geleceğinize sahip çıkın. 26 Mayıs Çarşamba günü saat 11.00 de Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi bahçesinde yapacağımız basın açıklamasına katılın.
Özgür, eşitlikçi, demokratik bir ülke yaratana kadar mücadelemizin süreceğini herkes bilmelidir. Yolumuz açık olsun!
Taleplerimiz:
Başta 4-C olmak üzere güvencesiz, kuralsız, esnek tüm istihdam uygulamalarının terk edilmesini
Çalışma yasalarının ILO normlarına uygun hale getirilmesini, emekçilerin örgütlenmesi önündeki engeller kaldırılmasını; Kamu emekçilerinin grevli, toplu iş sözleşmeli sendika hakkı Anayasal güvence altına alınmasını,
Avrupa Sosyal Şartı’nın 5. ve 6. maddelerine konulan çekincenin kaldırılmasını
Kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldıracak girişimlerin terk edilmesini
İşsizlik Fonu’nun amacı dışında kullanılmasına son verilmesini
Asgari ücretin “insanca yaşamaya yeterli ücret” olarak yeniden saptanmasını
Çalışma hayatının sözleşme biçimleri, çalışma süreleri ve ücret yönünden insan onuruna yakışır iş temelinde düzenlenmesi için gerekenlerin yapılmasını
İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş cinayetlerini de önleyecek şekilde yasal güvenceye kavuşturulmasını
Sağlık katılım ve katkı payından vaz geçilmesini
Çalışma hayatıyla ilgili tüm konularda sendikaların görüş ve önerilerinin dikkate alınmasını
Kamusal kaynakların sermayeye değil istihdam yaratacak yatırımlara aktarılmasını
İstiyoruz.
Zeynel Abidin KAPLAN
SES Manisa Şube Başkanı

20 Mayıs 2010 Perşembe

6. DÖNEM 7. ŞUBE TEMSİLCİLER KURULUMUZ TOPLANIYOR

SES MANİSA ŞUBE FAALİYET RAPORU
(01.02.2010–31.05.2010)


GİRİŞ
Aradığını bilmeyen bulduğunu anlamaz.
Claude Bernard


Ülke gündeminin dakika dakika değiştiği ve emekçilerin değişen gündemi neredeyse seyrettiği bir ortamda Şube Temsilciler Kurulumuzu topluyoruz. Sendikamızın dört ayda bir toplanarak kendi gündemini tartışması oldukça önemlidir.
Geride bıraktığımız süreç hem ülkemiz emekçileri açısından hem de şubemiz açısından oldukça öğretici ve geliştirici bir dönem oldu diyebiliriz.
Bu dönemde öne çıkan en önemli gelişme TEKEL İŞÇİLERİ nin, hiç kimsenin beklemediği bir şekilde ortaya çıkarak, hak alma mücadelesinin nasıl yapılacağını hepimize hatırlatması olmuştur.
TEKEL İŞÇİLERİ nin hak alma mücadelesi konusunda ortaya koydukları kararlı tutumun etkisinin yanında emek mücadelesinde önemli gün ve haftalarında bu dönem içerisinde olması yoğun bir çalışma temposu içinde olmamıza neden oldu.
Yine bu dönemde Tam Gün yasasının meclisten geçmesi, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa tasarısının meclis gündemine gelme ihtimali hareketlilik yaşamamıza neden oldu.
Bizlerin gündemini bu olaylar belirlerken alanımızda çalışma yürüten ve adına sendika denen diğer yapıların emekçilerin gündemi dışında tek gündemleri vardı. Yetki.
Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasası plan, bütçe komisyonuna geldiğinde günlerce meydanlarda, hastane önlerinde “Referandum” sandıkları kurduk, on binlerce bildiri dağıttık. Onlar bir basın bildirisi yayınlayarak karşıyız(!) demekten öte bir şey yapmadılar.
Tam gün yasası meclisten geçti, sustular.
TEKEL İÇŞİLERİ nin mücadelesi onları ilgilendirmedi. Konfederasyon başkanları basının önünde “iş bırakıyoruz.” Dedi. Onlar oralı dahi olmadılar. Tek gündemleri vardı. Yetki.
14 Mart geçti, yoktular.
1 Mayıs geçti, umursamadılar.
Hemen her alanda emek ve demokrasi mücadelesinde biz yer aldık onlar işyerlerinde, yalanla dolanla üye kaydettiler.
Manisa’da üç hastane birleştirildi. Sadece kimin başhekim olacağı tartışması yürütüldü. Kimse nüfusun artmasına rağmen yatak sayılarının neden düştüğünü sorgulamadı. Biz vardık o alanda da, sorunu yargıya taşıdık.
Önümüzde 26 Mayıs Grevi var kimin ne yaptığını yaşayıp göreceğiz. Bizler o gün tüm hastanelerin Acil servisleri önünde iş bırakarak toplanacak ve sendikamızın belirlediği yerlerde yapılacak basın açıklamalarına katılacağız. Merkez ilçede çalışan tüm üyelerimizle saat 11.00 de Celal Bayar Üniversitesi Hastanesinde yapılacak basın açıklamasına katılacaklar. 26 Mayıs ta da mücadele konusunda kimlerin samimi olduğu bir kez daha görülmüş olacak.
Yine bu dönemde bir vatandaş Turgutluda trafik kazası geçirdi, Sırasıyla Turgutlu Devlet Hastanesi, Celal Bayar Üniversite Hastanesi, Manisa Devlet Hastanesi, Celal Bayar Üniversite Hastanesi, Manisa Devlet Hastanesini altı saat boyunca sırf parası olmadığı için dolaştırıldı. Burada da biz vardık. Halkın Sağlık Hakkı için mücadele yürüttük.
Sonuç olarak sendikamız halkın, emekçinin, ezilenin olduğu her yerde etkin bir mücadele yürüttü. Bundan sonrada gücü oranında yürütmeye devam edecek.
Bizlerin bu kadar ciddi bir mücadele içinde olmamız aynı oranda üye sayımıza yansımadı. Bu durumun nedenleri de ŞTK nın tartışması gereken önemli konuların başında olmalı diye düşünüyoruz.
Bu duygularla faaliyet raporumuzu sunar, 02 Haziran 2010 Çarşamba günü saat 19.00 da Salihli Eğitim Sen temsilciliğinde yapacağımız Şube Temsilciler Kurulumuzda buluşmak üzere, çalışmalarınızda başarılar dileriz.


YÖNETİM KURULU


SES MANİSA ŞUBE FAALİYET RAPORU
(01.02.2010-31.05.2010)


4 Şubat 2010 Perşembe günü saat 18.00 da Tekel direnişine destek amacıyla KESK, DİSK(Emekli Sen), TÜRK İŞ(T.Metal Sen), Kamu Sen ortak basın açıklaması yapıldı. SES olarak şube bürosu önünde toplanılarak Manolya meydanına yürüyüş yapılmış ve bu şekilde basın açıklamasına katılım sağlanmıştır.
11 Şubat 2010 Perşembe günü yine Tekel İşçilerine destek olmak, güvencesiz çalışmaya karşı KESK –DİSK olarak Manolya meydanına meşaleli yürünmüş ve akabinde basın açıklaması yapılmıştır. Akhisar Tekel İşçilerinin de katıldığı eylem oldukça coşkulu geçmiştir.
13–14 Şubat 2010 günlerinde Anakara’da toplanan KESK Danışma Kuruluna Şube Başkanımız Zeynel Abidin KAPLAN katılmıştır.
17 Şubat 2010 günü Merkez Efendi Devlet Hastanesi, Doğumevi Hastanesi ve Çocuk Hastanesinin birleştirilmesi ve bunun sonucunda yatak sayılarının azaltılması, personel sıkıntısı vb konularda Manisa Tabip Odası ve SAHHAD ortak basın açıklaması yapılmıştır.
19 Şubat 2010 Cuma günü saat 17.00 de Manolya Meydanında Tekel İşçileriyle dayanışma için 1 saat oturma eylemi ve Ankara Mitingine davet basın açıklaması KESK Manisa Şubeler Platformu ile birlikte yapılmıştır.
20 Şubat 2010 günü 17 kişiyle Ankara’daki TEKEL mitingine katılım sağlanmış. Şubemiz burada oldukça disiplinli bir şekilde Sakarya caddesinde sabahlamış ve TEKEL çadırları ziyaret edilerek sohbetler yapılmıştır.
Şubat ayı içerisinde Manisa’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün anlamına uygun bir şekilde kutlanması amacıyla siyasi parti ve kitle örgütü temsilcileri ile KESK Şubeler Platformu olarak toplantıya çağrılmış ve bir dizi toplantı yapılmıştır. Bu görüşmeler sonrasında 7 Mart Pazar günü Emekçi Kadınlar Mitingi Kararı alınmış ve çalışmalar yapılmıştır.
26 Şubat 2010 günü KESK Manisa Şubeler Platformu kadın sekreterleri olarak kadın belediye başkan yardımcısı ziyaret edilmiş, kadın sorunları anlatılmıştır. Belediye ulaşımının 8 Mart günü kadınlara ücretsiz olması, etkinliklerde yer tahsis edilmesi talep edilmiş ve miting çağrısı yapılmıştır.
26 Şubat 2010 günü Merkezdeki işyerleri ziyaret edilmiş ve 8 Martta yapılacak mitinge çağrı yapılmıştır.
6 Mart 2010 günü “Kadın platformu” olarak Pazaryerlerinde mitinge çağrı bildirileri dağıtılmıştır. Aynı gün ses aracıyla Manisa içinde gezilip miting çağrısı yapılmıştır.
7 Mart 2010 günü saat 12.00de Manisa Öğretmen evinden başlanıp Cumhuriyet Meydanına yürünmüş ve bu alanda 500 kişini katılımı ile miting gerçekleştirilmiştir. Miting sırasında TEKEL den emekli bir kadın işçinin konuşması coşku ile karşılanmıştır.
8 Mart 2010 günü KESK Şubeler Platformu olarak öğretmen evinde Sinevizyon, röportaj görüntüleri, şiir ve müzik dinletisinin olduğu Emekçi Kadınlar gecesi düzenlemiştir.
9 Mart 2010 günü Seher Tümer in Ankara’daki davasına Şube Örgütlenme Sekreterimiz Serpil Deniz katılmıştır.
10 Mart 2010 günü Manisa Devlet hastanesinde Manisa Tabip Odası ve SAHHAD la birlikte Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısına karşı saat12.30 da basın açıklaması yapılmıştır.
12 Mart 2010 günü Sabah saat 10.00 da Manisa Tabip Odasının 14 Mart ile ilgili programına dahil olunarak Atatürk anıtına çelenk bırakılmıştır. Aynı gün saat 12.00 de Merkez Efendi Devlet Hastanesi bahçesinde toplanılarak İl Sağlık Müdürlüğüne yürüyüş yapılmış. Burada saat 13.00 de Manisa Tabip Odası ve SAHHAD la birlikte basın açıklaması yapılmıştır.
12 Mart 2010 günü Cuma günü Merkez Efendi Devlet Hastanesi ziyaret edilip çalışanlarla görüşüldü ve Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısı konusunda bilgilendirmeler yapılmıştır.
18 Mart 2010 günü Moris Şinasi Çocuk Hastalıkları Hastanesi ziyareti yapılarak servisler gezilmiş ve Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısı konusunda bilgilendirmeler yapılmıştır..
19 Mart 2010 günü saat 12.00 da Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi ziyaret edilerek 4B lilerin durumu ve Hemşirelik yönetmeliği ile ilgili eğitim toplantısı yapılmıştır.
21 Mart 2010 günü Newroz kutlamasına katılınmıştır.
31 Mart 2010 günü Soma ve Kırkağaç ilçe ziyareti yapılmış üye-çalışanlarla görüşülmüştür.
2 Nisan 2010 günü Turgutlu ilçesi ziyaret edilerek çalışanlarla görüşülmüş özellikle yeni yasalar aktarılmıştır.
6 Nisan 2010 günü Tabip Odası ve SAHHAD la odası ortak basın açıklaması yapılarak KHB ve Referandum süreciyle ilgili basın açıklaması yapılmıştır.
7 Nisan 2010 günü Manisa Manolya Meydanında 10.00–19.00 saatleri arasında Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısı ile ilgili “Referandum” sandığı kurulmuştur. Aynı saatlerde genel merkez tarafından basılan el ilanları dağıtılmıştır.
8 Nisan 2010 günü Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde çalışanlara dönük “Referandum” sandığı açılmış, oylama ve bilgilendirme yapılmıştır.
8 Nisan 2010 günü Manisa Tabip Odası ve SAHHAD la olarak Kamu Hastane Birliklerine dönük Manisa Tabip odasında ortak basın açıklaması yapılmıştır.
9 Nisan 2010 günü 11.00-16.00 arasında Manisa Devlet Hastanesi bahçesinde halka ve çalışanlara dönük “referandum” sandığı kurulmuştur.
12 Nisan 2010 günü Saat 12.00 de Manisa Denge Gazetesi, Etv, saat 12.30 da Hür Işık Gazetesi, saat 17.00 da Manisa Haber Gazetesi, 17.30 Manisa Gündem Gazetesi olmak üzere yerel basın zireteleri yapıldı Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısı hakkında bilgi verildi.
14 Nisan 2010 günü Merkez Efendi Devlet Hastanesi bahçesinde “Referandum” sandığı kurulmuş ve sonrasında saat 12.30 da hastane bahçesinde sandıklar açılarak referandum sonucu basınla paylaşılmıştır.
17–18 Nisan 2010 tarihlerinde Ankara’da yapılan “Çalışma Yaşamı ve Hemşirelik sempozyumu”na şubemizden Semra İNALÖZ ve Mesure KAPLAN katılmışlardır.
19 Nisan 2010 günü Manisa da 1 Mayıs kutlamasının hazırlıkları başlamış, şubemiz bu çalışmalarda oldukça aktif bir katılım sağlamıştır. KESK Manisa Şubeler Platformu kararı ile 1 Mayıs tertip komitesine şubemizden Şube Başkanımız Zeynel Abidin KAPLAN ve Şube Sekreterimiz Figen PEHLİVAN katılmışlardır.
Siyasi parti, işçi sendikaları ve oda, kitle örgütleriyle toplantı yapılarak 1 Mayıs mitingine destek çağrısı yapılmıştır.
24 Nisan 2010 günü Cumartesi Pazarında 1 Mayısa çağrı amaçlı bildiri dağıtımı yapılmıştır.
25 Nisan 2010 günü Horozköy Pazarında 1 Mayısa çağrı amaçlı bildiri dağıtımı yapılmıştır.
25 Nisan 2010 günü Karaköy Pazarında 1 Mayısa çağrı amaçlı bildiri dağıtımı yapılmıştır.
26 Nisan 2010 günü Salı Pazarında 1 Mayısa çağrı amaçlı bildiri dağıtımı yapılmıştır. Aynı gün Ebeler Günü dolayısıyla Doğumevi Hastanesi, Merkez 1 ve 2 nolu Toplum Sağlığı Merkezleri, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, İl Sağlık Müdürlüğü ve Aile Sağlığı Merkezleri gezilerek Ebe arkadaşlarımızın Ebeler günü kutlanmıştır. Ebeler gününe özel hazırlanmış kartlar dağıtılmış ve 1 Mayıs mitingine davet edilmiştir. Aynı gün SHÇEK ziyaret edilerek çalışanlar ile görüşülüp mitinge çağrı yapılmıştır.
28 Nisan 2010 günü Manisa Manolya Meydanında stant açılarak 1 Mayısa çağrı amaçlı bildiri dağıtımı yapılmıştır.
28 Nisan 2010 günü saat 19.00 da Manolya Meydanında 1 Mayıs Mitingine çağrı amaçlı yapılan basın açıklamasına katılım sağlanmıştır.
30 Nisan 2010 günü Manisa Organize Sanayi bölgesi küçük sanayi sitesinde 1 Mayısa çağrı amaçlı bildiri dağıtımı yapılmıştır.
30 Nisan 2010 günü Şube Büromuzda 1 Mayısa çağrı amaçlı Basın açıklaması yapılmıştır. Aynı gün Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi, Merkez Efendi Devlet Hastanesi ziyaret edilerek çalışanlara bildiri dağıtılmış ve 1 Mayıs mitingine tekrar çağrı yapılmıştır.
1 Mayıs 2010 günü Manisa’da altı yıl aradan sonra tekrar 1 Mayısın kutlanmasının coşkusu yaşanmıştır. Bu coşkuda şubemizin payının oldukça fazla olması bizleri ayrıca gururlandırmıştır. 1 Mayıs günü saat 13.00 de Öğretmen evinden başlayıp Cumhuriyet Meydanında son bulan yürüyüş ve orada yapılan mitinge yaklaşık 2000 emekçi katılmıştır. Yaklaşık 150 kişiden oluşan SES korteji beğeni topladı.
6 Mayıs 2010 günü saat 19.00 da Siyasi partilerin çağrısıyla Manolya meydanında yapılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnanın anması ve basın açıklamasına katılım sağlandı.
6 Mayıs 2010 günü Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Asistanların döner sermaye kesintileri ile ilgili eylemine katılım sağlanıp başhekimle görüşme yapıldı.
10 Mayıs 2010 günü İl Sağlık Müdürü ile sorunlarımızla ilgili görüşme yapıldı.
12 Mayıs 2010 günü Hemşirelik haftası dolayısıyla şube başkanı basın açıklaması yaptı.
14 Mayıs 2010 günü Akhisar Temsilciliğinin yapmış olduğu hemşireler günü yemeğine şube başkanı katıldı.
18 Mayıs 2010 günü Üniversite öğrencilerine yapılan saldırıları protesto etmek için KESK şubeler platformu olarak yapılan basın açıklamasına katılım sağlandı.
18 Mayıs 2010 Celal Bayar Üniversitesi Hastanesinde asistanların döner sermayelerinin ödenmemesinden dolayı yarım gün iş bırakma ve her iki hastanede toplanma ve basın açıklaması yapıldı.
Bu konuyla ilgili hukuki girişimler yapıldı.





Şube Tenmsilciler Kurulumuz aşağıda yazılı gündemle 02 Haziran 2010 günü saat 19.00 da Salihli Eğitim Sen bürosunda toplanacaktır.

GÜNDEM:
1-Sürecin Değerlendirilmesi
2-Önümüzdeki Dönemin Planlanması
a)İş kolumuzdaki gelişmeler
b)Örgütlenme
c)Toplu Görüşme
3-Yönetmelikler
a)Örgütlenme Yönetmeliği
b)Seçim Yönetmeliği
c)Gayrimenkul Edinme Yönetmeliği

YETKİ TOPLANTISINA İLİŞKİN ŞUBE BAŞKANIMIZIN ŞERHİ.


SENDİKALARIN ÜYE SAYILARININ BELİRLENDİĞİ YETKİ TOPLANTISINA İLİŞKİN ŞUBE BAŞKANIMIZIN SUNDUĞU ŞERH:

17 Mayıs 2010 Pazartesi

SES AKHİSAR TEMSİLCİLİĞİ DAYANIŞMA YEMEĞİ YAPTI

Akhisar Temsilciliğimiz 14.05.2010 Cuma günü "Dostluk ve Dayanışma Yemeği" düzenledi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı yemekte, SES Manisa Şube adına Şube Başkanı Zeynel Abidin KAPLAN konuşma yaptı.
oldukça eğlenceli ve coşkulu geçen yemekte, türküler, halaylar ve danslarla SES üyeleri gönüllerince eğlendirler.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Aile Hekimliğinde 2 TL artık alınmayacak.‏


Sendikamız SES'in Danıştay 10 dairede açtığı davada 1. basamak sağlık hizmetlerinden katılım payı alınması konusunda mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini daha önce açıklamıştık.
Bu gelişme sonrası Maliye Bakanlığının katılım payları ile ilgili bir genelge yayınlayarak bu durumu ilan etmesi gerekiyordu.
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü
14.05.2010 tarihi 6957 sayılı genelgesi ile 13.05.2010 tarihinden itibaren Aile Hekimliği Muayenelerinden 2 TL alınmasını durdurduğunu açıkladı.
Zaten beklenen bu genelgeden sonra halkımız, haksız yere kesilen katkı payları konusunda kısmen bir rahatlama yaşayacaktır.
Sendikamız bu nedenle, küçükte olsa, halkın sağlık hakkına yaptığı katkıdan son derece memnundur.
Bu nedenle halkımıza çağrımız; "Gelin bir olalım ve sağlık hakkı mücadelesini yükselterek sağlıkta haksız yere alınan tüm katkı ve katılım paylarının kaldırılması için mücadele edelim." olacaktır.
Kurulduğu günden bu yana hiç bir hükümete koltuk değneği olmamış olan ve her zaman halktan yana tavır gösteren SES, bundan sonrada aynı doğrultuda "Herkese Eşit, Ücretsiz, Ulaşılabilir Sağlık Hakkı" mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.
Sendikamız SES gücünü üyesi bulunan sağlık emekçilerinden almaktadır.
Bu vesile ile tüm sağlık emekçilerini Sağlık alanının tek gerçek sendikası SES te örgütlenmeye ve mücadelemize destek olmaya çağırıyoruz.
SES'e üye olun, SES imiz daha gür çıksın.

29 Nisan 2010 Perşembe

1 MAYIS ÇAĞRIMIZDIR

BASINA VE KAMUOYUNA


"İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü” olan 1 Mayıs şimdiden kutlu olsun.
Kutlu olsun çünkü 2010 1 Mayısı Manisa’da kutlanıyor. KESK Manisa Şubeler Platformu 1 Mayıs kutlamalarının tertip komitesini oluşturdu ve tüm emekten yana sendika, meslek odası, dernek ve siyasi partilere çağrı yapıyor.

KESK/SES diyor ki,
Gelin 1 Mayıs’ın Manisa’da da layıkıyla kutlanabileceğini gösterelim.
Gelin kriz var bahanesiyle işsiz bırakılanların SES’i olalım.
Gelin Manisa sanayisinde sefalet ücreti karşılığında 12 saat çalışmak zorunda kalan, sendikasız, sosyal haklardan yoksun, iş güvencesi nedir bilmeyen işçi kardeşlerimize güç verelim.
Gelin yıllarca çalıştıktan sonra emekli olabilen ve aldığı sefalet ücreti yüzünden emekliliğini yaşayamayan, maaş kuyruklarında, hastane kapılarında ölen emeklilere sahip çıkalım.
Gelin sağlığın özelleştirilmesine hayır diyenlerden olalım.
Gelin eğitimde fırsat eşitliği isteyelim.
Gelin "İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların ulusal arası birlik, mücadele ve dayanışma günü” olan 1 Mayıs birliğimizle dayanışmamızla sorunlarımızı çözebileceğimizi gösterlim.

Bu basın açıklaması ile sağlık alanında örgütlü Sağlık Sen ve Türk Sağlık Sen’e de bir çağrı yapmak istiyorum. Son zamanlarda yerel basında birbirinizle kavga eden haberlerinizi okuyoruz. Bir gün biriniz diğerini suçluyor diğer gün cevap verende aynı üslupla karşılık veriyor.
Gelin bu kavgadan vazgeçin, bakın sağlık hakkı elimizden alınıyor, bakın katkı payları her geçen gün artıyor. Bakın Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasası meclis gündemine geliyor. Kısacası sendikalar birbiriyle kavga etmek için kurulmazlar. Sendikalar halkın ve çalışanların haklarını korumak için kurulurlar. Sendikalar, sermayeden, hükümetlerden, ,ktidarlardan bağımsız olmalıdır. Gelin bu kavgaya son verin, bayramlar küskünlerin barıştığı günlerdir. 1 Mayıs İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların ulusal arası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Gelin 1 Mayısı birklikte kutlayalım.
Buradan bir kez daha işçilere, emekçilere, ezilenlere, engellilere, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, hastalara, hasta yakınlarına, doktorlara, mühendislere, teknisyenlere sesleniyoruz.

Gelin 1 Mayısa bir olalım, diri olalım.

1 Mayıs bayramımız kutlu olsun.

1 Mayıs Cumartesi günü saat 13.00 da Manisa öğretmenevi önünde buluşalım.

Yaşasın 1 Mayıs

Biji yek gulan.

Yönetim Kurulu Adına
Zeynel Abidin KAPLAN
SES Manisa Şube Başkanı

22 Nisan 2010 Perşembe

EBELER HAFTASI







EBELER HAFTASI

İçinde bulunduğumuz hafta (21–28 Nisan) Ebeler haftası,

Sağlıkta dönüşümün en fazla zarar verdiği birinci basamak sağlık hizmetlerinin en aktif neferleri olan Ebelerin haftası…

Günümüzde Ebeler, tedavi hizmetlerine ağırlık verilmesi nedeniyle, hemşirelik işlevlerini yapmak zorunda kalmakta ve çoğunlukla mesleklerinden kopmaktadırlar. Alanlarının dışında görevlendirilmiş ve koroner yoğun bakım, diyaliz, dahili ve cerrahi bilimlere ait servislerde çalışmaları istenmiş olan Ebeler bu durumdan dolayı sağlık sisteminin mağdurlarıdır.

Bu gün nerede açık varsa orada görevlendirilen, izlenen yanlış politikalar sonucunda mesleki kimliklerini kaybetmeye başlamış ve kendilerini istemeden hemşire olarak tanıtma yolunu seçen Ebe sayısı hiç azımsanmayacak kadar çoktur.

Dünya ülkelerine bakıldığında sezaryen ve anne/bebek ölüm oranlarının düşük olduğu Hollanda, Kanada, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde ebeler, yüksek bir sosyal statüye sahip ve çok iyi ekonomik koşullarda çalışmaktadır. Ayrıca ebeler, kadın ve dolayısıyla aile sağlığının koruyucusu olarak, eğitim ve danışmanlık hizmetlerini de yoğun şekilde sürdürmektedir.

Bu gün Ebeler; Aile hekimliği sistemi içinde mesleki tanımlarından yoksun, sözleşmeli bir statüde, evraklar arasında yorgun bir şekilde görev yapmaya çalışıyorlar.

Bu gün Ebeler; Toplum Sağlığı Merkezlerinde düşük döner sermayelerle, geçici görevlerle adeta cezalandırılıyorlar.

Bu gün Ebeler; En ücra köylerde Vekil Ebelik yapıyorlar. Ebelik okulunu bitirip Ebe ünvanı alan bir kişinin sonra vekil Ebe olmasını nasıl açıkladıklarını kendileri dahi bilmiyorlar.

Bu gün Ebeler; Doğum evi hastanesi dışında hiçbir hastanede mesleklerini icra edemiyorlar. Oysa ebelerin çalışma alanları, yalnızca doğumhaneler ve I. basamakla sınırlı değildir. Tedavi hizmetleri içerisinde tüm doğum ve kadın hastalıkları ile ilgili servisler ve sağlıklı yenidoğan servisleri ebenin çalışma alanı içine girmektedir. Bu oldukça bilimsel tespite karşın daha geçenlerde Çocuk Hastanesi yeni doğan servisinde bir Ebe arkadaşımızın bu nedenle görev yeri değiştirildi.

Bu gün Ebeler tüm bu yaşanan sorunlara karşın “Ebeler Gününüz Kutlu Olsun” diyenlerin gerçek niyetlerini de bilip görmek zorundadırlar.

Saymakla bitiremeyeceğimiz orunlara rağmen Ebelerin hak ettikleri statüye kavuştukları günleri hep birlikte, mücadele ederek kavuşmak dileği ile Tüm Ebelerin Ebeler Gününü kutlarız.

SES Manisa Şubesi Adına

Zeynel Abidin KAPLAN

Şube Başkanı