BASINA VE KAMUOYUNA
Her yıl Mart
ayının üçüncü Salı günü Dünya Sosyal
Hizmetler günü. Yani yoksulların, ezilenlerin, dışlananların,
ötekileştirilenlerin, yaşlı, çocuk, engelli gibi dezavantajlı grupların,
kısacası bugünkü toplumsal sistemde “itilmiş ve kakılmışlar” ile onlara
“hizmet” vermeye çalışan emekçilerin günü. Eşitsizlikler ve baskılar üzerine
kurulu bu sistemde; ya bir araya gelerek sorun ve taleplerimizi haykırırız veya
egemenlerin reva gördüğü methiyeleri dinlemekle yetiniriz.
Şairin dediği
gibi ekini eken, ürünü deren, hizmeti veren, sorunları yaşayanların söyleyecek
sözü, eyleyecek duruşu olmalı. Sözümüz sosyal hizmetleri, müracaatçısı ve
hizmet sunan emekçileriyle birlikte
yaşadığı süreci açığa çıkarmakla başlamalı.
Dünyada olduğu
gibi bu coğrafyada da toplumsal azınlığın zenginliği artarken, açlık sınırı
altında yaşama tutunmaya çalışanların sayısı her geçen gün çoğalıyor. Yoksullara ve dezavantajlı gruplara hizmet
vermekle yükümlü bakanlık, ayda bir milyarlık yeni bakanlık binasının kirasını
mülk sahibi zengine ödemekte bir sorun görmezken yardım yaptığı yoksul sayısındaki
artışı başarı olarak gösterebiliyor. Yoksulluğun ortadan kaldırılması değil de
yardımların sürdürülmesi hedefleniyor. Yaşlı
ve özürlü bakımı, ekonomik bir soruna indirgenerek bir yandan evde bakım adı
altında ailelerinin sırtına yükleniyor, diğer taraftan ise özel teşebbüsün kar
elde etmesinin aracı kılınıyor. Bakıma muhtaç hale düşmüş çocuk ve
gençler, toplumdan yalıtık
merkezlerde(sevgi evleri) toplanarak ya hiçbir önlem alınmadan sorunlu aile
ortamına veriliyor veya tarikat benzeri çevrelerin insafına bırakılıyor. Sayıları ve sorunları giderek artan sokaktaki
çocuklara bir çözüm üretilemiyor. Kadınlara yönelik şiddetin kaynaklarından
biri olan aile kurumu çarenin başlıca adresi olarak gösteriliyor. Kadın sığınma
evleri ise hem yetersiz , hem de adeta toplama kamplarını andırıyor. Kısacası
sosyal hizmet, ihtiyaç gruplarının sorunlarını asgari düzeyde de olsa çözmek
yerine, bu sorunları yönetmenin ve farklı amaçlar için istismar etmenin aracına
dönüştürülmüş bulunuyor. Muhafazakar toplum inşası hedefine koşulan sosyal
hizmet kurumları, plansız ve programsız bir biçimde değişikliklere gidiliyor ve
gelecekleri belirsiz kılınan sosyal hizmet çalışanlara adeta mobing
uygulanıyor.
Mevcut kamu
kurumları içinde en dezavantajlı konumda sosyal hizmet çalışanları yer alıyor.
Yoksul ve dezavantajlı toplum kesimlerine hizmet verdikleri için ekonomik ve
sosyal hakları da müracaatçıları gibi kolayca göz ardı edilebiliyor. Diğer kamu
kurumlarında kısmen de olsa uygulanan tazminat, fazla mesai, yıpranma payı gibi
yanödemelerden yararlanmadıkları gibi herhangi sosyal hakları da bulunmuyor.
Her sektörde olduğu üzere sosyal hizmet çalışanları da kararname ve
taşeronlaştırma marifetiyle farklı statülere bölünerek yoğun bir iç rekabete
sürüklenmiş durumda. Bununla da yetinilmemiş, çıkarılan yönetmeliklerle de
çalışanların meslek sorumlulukları ve işlevleri belirsizleştirilerek çalışanlar
arasında yıpratıcı çatışmalar yaratılmıştır.
Sosyal hizmet
emekçileri büyük bir özveriyle birçok kamu çalışanının bile kaldıramayacağı
ağır sorumlulukları, sınırlı olanaklarla gece gündüz demeden müracatçılara
hizmet vermektedir.
Sosyal hizmet
alanında müracaatçılar ile çalışanların yaşadığı yoğun sorunların içinde
bulunduğu bu tablo bir kader değildir. Bu günde sosyal hizmet çalışanları,
özgün sorunlarını çözme çabasını sendikal örgütlerinde birleştirdikleri, birlikte
pek çok şeyi başarabileceklerini bilince çıkardıkları ölçüde kurtuluşlarına
yakınlaşmış olacaklardır.
Sosyal hizmet çalışanları; özlük ve ekonomik
haklarındaki kayıpları, idarecilerin içine sürüklemeye çalıştıkları rekabeti,
sendikalarımızda örgütlenerek ve ortak çıkarları etrafında mücadeleyi yükselterek
engel olacaklardır. Bu sebeple Öncelikli talepleri arasında;
Taşeronlaştırmaya
bir an önce son verilmesi, kadrolu ve güvenceli iş ortamının sağlanması,
Emekliliğe
yansıtılmayan tüm ek ödeme ve göstergelerin emekliliğe yansıtılması,
Sendikamız
üyeleri ve sosyal hizmet emekçileri üzerindeki baskılara bir an önce son verilmesi,
Irk,
renk, cinsiyet, din ve siyasi görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayrımı
gözetmeksizin sosyal hizmetlerin herkese eşit ücretsiz verilmesi,
Sosyal
hizmetlerin ve sosyal yardımların yeniden yapılandırılması sürecinde
sendikamızın ve meslek örgütlerinin görüş ve önerilerinin alınması,
Başta
ücret adaletsizliği olmak üzere hak kayıplarımızın ve özlük haklarımızdaki
düzenlemelerin yapılması,
Yapılan
düzenlemelerle disiplinler arasındaki eş güdümün sağlanması, mesleki uygulama
alanlarına saygı duyulması,
Herkese
ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ana dilinde kamusal sosyal hizmetin yasal
güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz.
Sosyal
hizmetlerdeki uygulamalar bir ülkenin geleceğinin aynasıdır. Sağlık ve Sosyal
Hizmet emekçileri olarak geleceğimizin karartılmaması için, emeğimizin
karşılığını almak için, ulaşılabilir ücretsiz kamusal ve insan onuruna yaraşır
bir sosyal hizmet için mücadelemiz sürecektir.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ
SADAKA DEĞİL SOSYAL HİZMET
TAZMİNATI
SOSYAL HİZMET LÜTUF DEĞİL BİR HAKTIR.
EŞİT ,NİTELİKLİ,ULAŞILABİLİR KAMUSAL SOSYAL HİZMET.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder