20 Mart 2013 Çarşamba

KAMUSAL SOSYAL HİZMET KAMUSAL SOSYAL ADALET


BASINA VE KAMUOYUNA

 

Her yıl Mart ayının üçüncü Salı günü Dünya  Sosyal Hizmetler günü. Yani yoksulların, ezilenlerin, dışlananların, ötekileştirilenlerin, yaşlı, çocuk, engelli gibi dezavantajlı grupların, kısacası bugünkü toplumsal sistemde “itilmiş ve kakılmışlar” ile onlara “hizmet” vermeye çalışan emekçilerin günü. Eşitsizlikler ve baskılar üzerine kurulu bu sistemde; ya bir araya gelerek  sorun ve taleplerimizi haykırırız veya egemenlerin reva gördüğü methiyeleri dinlemekle yetiniriz.

Şairin dediği gibi ekini eken, ürünü deren, hizmeti veren, sorunları yaşayanların söyleyecek sözü, eyleyecek duruşu olmalı. Sözümüz sosyal hizmetleri, müracaatçısı ve hizmet sunan emekçileriyle  birlikte yaşadığı süreci açığa çıkarmakla başlamalı.

Dünyada olduğu gibi bu coğrafyada da toplumsal azınlığın zenginliği artarken, açlık sınırı altında yaşama tutunmaya çalışanların sayısı her geçen gün çoğalıyor.  Yoksullara ve dezavantajlı gruplara hizmet vermekle yükümlü bakanlık, ayda bir milyarlık yeni bakanlık binasının kirasını mülk sahibi zengine ödemekte bir sorun görmezken yardım yaptığı yoksul sayısındaki artışı başarı olarak gösterebiliyor. Yoksulluğun ortadan kaldırılması değil de yardımların sürdürülmesi hedefleniyor.  Yaşlı ve özürlü bakımı, ekonomik bir soruna indirgenerek bir yandan evde bakım adı altında ailelerinin sırtına yükleniyor, diğer taraftan ise özel teşebbüsün kar elde etmesinin aracı kılınıyor. Bakıma muhtaç hale düşmüş çocuk ve gençler,  toplumdan yalıtık merkezlerde(sevgi evleri) toplanarak ya hiçbir önlem alınmadan sorunlu aile ortamına veriliyor veya tarikat benzeri çevrelerin insafına bırakılıyor.  Sayıları ve sorunları giderek artan sokaktaki çocuklara bir çözüm üretilemiyor. Kadınlara yönelik şiddetin kaynaklarından biri olan aile kurumu çarenin başlıca adresi olarak gösteriliyor. Kadın sığınma evleri ise hem yetersiz , hem de adeta toplama kamplarını andırıyor. Kısacası sosyal hizmet, ihtiyaç gruplarının sorunlarını asgari düzeyde de olsa çözmek yerine, bu sorunları yönetmenin ve farklı amaçlar için istismar etmenin aracına dönüştürülmüş bulunuyor. Muhafazakar toplum inşası hedefine koşulan sosyal hizmet kurumları, plansız ve programsız bir biçimde değişikliklere gidiliyor ve gelecekleri belirsiz kılınan sosyal hizmet çalışanlara adeta mobing uygulanıyor.

Mevcut kamu kurumları içinde en dezavantajlı konumda sosyal hizmet çalışanları yer alıyor. Yoksul ve dezavantajlı toplum kesimlerine hizmet verdikleri için ekonomik ve sosyal hakları da müracaatçıları gibi kolayca göz ardı edilebiliyor. Diğer kamu kurumlarında kısmen de olsa uygulanan tazminat, fazla mesai, yıpranma payı gibi yanödemelerden yararlanmadıkları gibi herhangi sosyal hakları da bulunmuyor. Her sektörde olduğu üzere sosyal hizmet çalışanları da kararname ve taşeronlaştırma marifetiyle farklı statülere bölünerek yoğun bir iç rekabete sürüklenmiş durumda. Bununla da yetinilmemiş, çıkarılan yönetmeliklerle de çalışanların meslek sorumlulukları ve işlevleri belirsizleştirilerek çalışanlar arasında yıpratıcı çatışmalar yaratılmıştır.

Sosyal hizmet emekçileri büyük bir özveriyle birçok kamu çalışanının bile kaldıramayacağı ağır sorumlulukları, sınırlı olanaklarla gece gündüz demeden müracatçılara hizmet vermektedir.

Sosyal hizmet alanında müracaatçılar ile çalışanların yaşadığı yoğun sorunların içinde bulunduğu bu tablo bir kader değildir. Bu günde sosyal hizmet çalışanları, özgün sorunlarını çözme çabasını sendikal örgütlerinde birleştirdikleri, birlikte pek çok şeyi başarabileceklerini bilince çıkardıkları ölçüde kurtuluşlarına yakınlaşmış olacaklardır.

 Sosyal hizmet çalışanları; özlük ve ekonomik haklarındaki kayıpları, idarecilerin içine sürüklemeye çalıştıkları rekabeti, sendikalarımızda örgütlenerek ve ortak çıkarları etrafında mücadeleyi yükselterek engel olacaklardır. Bu sebeple Öncelikli talepleri arasında;

       Taşeronlaştırmaya bir an önce son verilmesi, kadrolu ve güvenceli iş ortamının sağlanması,

       Emekliliğe yansıtılmayan tüm ek ödeme ve göstergelerin emekliliğe yansıtılması,

     Sendikamız üyeleri ve sosyal hizmet emekçileri üzerindeki baskılara bir an önce son verilmesi,

       Irk, renk, cinsiyet, din ve siyasi görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayrımı gözetmeksizin sosyal hizmetlerin herkese eşit ücretsiz verilmesi,

     Sosyal hizmetlerin ve sosyal yardımların yeniden yapılandırılması sürecinde sendikamızın ve meslek örgütlerinin görüş ve önerilerinin alınması,

    Başta ücret adaletsizliği olmak üzere hak kayıplarımızın ve özlük haklarımızdaki düzenlemelerin yapılması,

     Yapılan düzenlemelerle disiplinler arasındaki eş güdümün sağlanması, mesleki uygulama alanlarına saygı duyulması,

      Herkese ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ana dilinde kamusal sosyal hizmetin yasal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz.

Sosyal hizmetlerdeki uygulamalar bir ülkenin geleceğinin aynasıdır. Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçileri olarak geleceğimizin karartılmaması için, emeğimizin karşılığını almak için, ulaşılabilir ücretsiz kamusal ve insan onuruna yaraşır bir sosyal hizmet için mücadelemiz sürecektir.

 

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ

SADAKA DEĞİL SOSYAL HİZMET TAZMİNATI

SOSYAL HİZMET LÜTUF DEĞİL BİR HAKTIR.

EŞİT ,NİTELİKLİ,ULAŞILABİLİR  KAMUSAL SOSYAL HİZMET.

 

Hiç yorum yok: