13 Şubat 2009 Cuma

ŞUBEMİZ TARAFINDAN HAZIRLANAN AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASININ BİR YILLIK DEĞERLENDİRME RAPORU AÇIKLANDI.


Değerli basın emekçileri,
Manisa’da Aile Hekimliği uygulamasının pilot olarak başlamasından bu yana tam bir yıl geçmiş bulunuyor. Bu nedenle geçen bir yılı değerlendirmek üzere düzenlediğimiz basın toplantısına hoş geldiniz.
Elbette Aile Hekimliği uygulamasını değerlendirirken bu uygulamanın bir bütünün parçası olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir. Aile Hekimliği uygulaması, Dünya Bankası ve IMF’nin dayatması nedeniyle neredeyse son 30 yıldan bu yana gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin rüyası olan sağlıkta özelleştirmenin, sağlığı alınıp satılabilir bir mal haline dönüştürmenin, sağlıktan daha fazla para kazanmak isteyen sermayenin “Sağlıkta Dönüşüm” diye yutturmaya çalıştığı bir dönüşümün önünü açan ilk adımdır.
Bu açıdan Aile hekimliğini gerek Sosyal Sigortalar Genel Sağlık Sigortası Yasasından (SSGSS) gerekse Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısından ayrı düşünmek ve değerlendirmek mümkün değildir. Sağlık bir sistemdir ve hükümette “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında “Sağlıkta Yıkım” yapmaktadır ve bu yıkımın gereklerini adım adım gerçekleştirmektedir.
İşte bu basın toplantısı yukarda açıklanan nedenlerle hükümetin deyimi ile “Sağlıkta Dönüşüm”ün bizlerin deyimi ile “Sağlıkta Yıkım”ın değerlendirmesi olacak ve elbette içinde Aile Hekimliği Uygulamasının son bir yılda Manisa’ya neler kazandırdığını ve neler kaybettirdiğini de ele alacaktır.
Değerli basın emekçileri,
Son 30 yılda neler yaşandığını kısaca değerlendirecek olursak. Şöyle bir cümle kurmamız hiç te abartılı olmayacaktır. Son otuz yıl halkımız için sağlıkta ve sosyal güvenlikte yoğun hak kayıplarının sürekli ve yoğun yaşandığı bir dönem olmuştur.
Bu dönemde hükümetler değişmiş ama bir Dünya Bankası programı olarak kimi hükümetlerin “Sağlıkta Reform” kimi hükümetlerinse “Sağlıkta Dönüşüm” diye adlandırdığı “Sağlıkta Yıkım” programı değişmemiştir. Çünkü kendini ebedi ve ezeli gören ABD ve AB sermayesi doymak bilmez kar hırslarını tatmin için sağlığın, eğitimin ve sosyal güvenliğin para kazandıran bir hale gelmesini istemektedirler ve sosyal olan hiçbir şey tahammül göstermektedirler. Hükümete göre emekçilerin, işçilerin, yoksulların parasız sağlığa, parasız eğitime ve sosyal güvenliğe hakları yoktur.
Uluslar arası sermayeye göre işçilerden, emekçilerden ve yoksul halktan alınan vergilerle oluşturulan bütçedeki paraların halka eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik olarak geri dönmesi doğru değildir. O yüzden sosyal güvenliğe harcanan paralara “kara delik” demektedirler. O nedenle SSGSS yasasında “Sağlık Hakkı” tanımlaması yerine “Sağlık Yardımı” kullanılmaktadır. Onlara göre sağlık, parası olanın parası kadar yararlandığı, yoksullarında devlet tarafından ancak ölmeyecek kadar “sağlık yardımı” alabilmesinden ibarettir.
Dünya Bankası sağlığa bu gözle baktığı için son 30 yılda iktidara gelen tüm partilerde aynı mantıkla hareket ettiler aynı mantıkla programlarını oluşturdular. Ancak adına “reform, dönüşüm, performans, kalite, verimlilik, hekim seçme özgürlüğü, aile hekimliği” gibi ilk bakışta kulağa hoş gelen isimler taktılar.
İyi işleyen bir sistemi değiştirmek kamuoyunda hoş karşılanmayacağından, sağlık sistemini işlemez hale getirecek uygulamaları başlatarak koyuldular işe.
İlk olarak SSK nın paralarını faizsiz işleterek, SSK prim borcu olan patronları affederek kurumu maddi olarak işlemez hale getirmekle başladılar. Öyle ki yirmi yıl boyunca nüfus arttığı halde tek bir SSK hastanesi açmadılar. SSK hastanelerinde çalışan sağlık çalışanları oldukça yoğun ve zor şartlarda, ağır iş yükü altında ezilirken ve on binlerce işsiz sağlık emekçisi varken, SSK hastanelerinin personel açığı bir türlü giderilmedi.
Tüm bunlar olurken medya tekelleri her gün bir SSK skandalı ortaya çıkarıyordu. Her gün bir SSK hastanesinin tuvaletinde çekim yapıyorlar ve ne kadar pis hastanelerimizin olduğunu işliyorlardı. Bu programların hemen ardından uzman(!) yorumcular alıyordu mikrofonu ve lafı özelleştirmeye, devletin bu işlerden çekilmesine getiriyordu.
Tüm bu yaşanan süreç sonunda kamuoyu yeterince işlendikten sonra adına “Sağlık hizmetinin tek elde toplanması” denerek SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri gerçekleştirildi. O dönemde sendikamız bu adımın hastanelerin özelleştirilmesinin yolunun açılması için yapıldığını ifade edip, basın açıklamaları yaptıysa da, halkımız SSK hastanelerinin kuyruklarında yeterince mağdur edildiğinden olacak ne Tabip Odalarına nede SES’e pek kulak asmadı.
SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrinin hemen ardından hükümetin ilk icraatı SSK ilaç fabrikasını kapatmak ve SSK’lıların serbest eczanelerden ilaç almaları uygulamasını başlatmak yoluna gitti. Oysa SSK hem ilaç üretimi hem de toptan ilaç alımı yoluyla trilyonlarca lira tasarruf sağlıyordu. Bu uygulamalardan da hükümetin SSK yı kurtarmak diye bir derdinin olmadığı anlaşıldı. Bu uygulamalardan sonra ilaç alımlarındaki zararlar bu gün SSK yı ilaç ve hastane giderlerini karşılayamaz duruma getirdi.
SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi ile hastane çalışanları da Sağlık Bakanlığına devrolundu. O dönemde bu konuda da Sendikamız SSK hastanelerinin devri ile sağlık emekçilerinin mağdur edileceğini ifade etmiş ancak hükümet bu konuda çalışanların haklarının korunacağını ifade ederek tepkileri yumuşatmıştır. Ancak yaşananlar hiçte söylendiği olmadığını ortaya koymuştur. Şöyle ki; SSK Hastanelerinde çalışan sağlık emekçileri Sağlık Bakanlığında çalışan emsallerine göre bir miktar daha yüksek ücret almakta idiler. Devirden sonra hükümet “Eşit işe eşit ücret” diyerek SSK çalışanlarının ücretlerini sabitledi ta ki Sağlık Bakanlığı çalışanları onların düzeyine gelinceye kadar. Yani hükümet her zaman olduğu gibi çalışanları daha az ücrette, fakirlikte eşitlemiş oldu. SSK dan devrolan sağlık emekçileri nerdeyse 4 yıldan bu yana zam alamamaktadırlar. Yani her yıl daha da yoksullaşmaktadırlar. Oysa devir sırasında “Hak kaybınız olmayacak” denmişti.
SSK da yaşanan duruma paralel olarak Sağlık Bakanlığında da sağlık hizmetlerini çökertme ve işlemez hale getirme, sağlık emekçilerini ezme operasyonu sürüyordu. İlk olarak her köye ve mezraya ulaşan sağlık evleri, ebe ataması yapılmayarak, yapılan ebe atamaları da geçici görevlendirme yolu ile ilçe ve şehir merkezlerine çekilerek, işlemez hale getirildi.
Sağlık evlerinden sonra Sağlık ocakları, yeterli altyapı ve personel yatırımı yapılmadığı için ilaçsız, tıbbi malzemesiz, ebesiz ve doktorsuz bir şekilde çökertildi.
Aynı tarihlerde Devlet Hastanelerinde döner sermaye işletmeleri kurularak hastanelerin para kazanması sağlandı. İlk olarak döner sermaye gelirlerinden hastanelerin bir kısım ihtiyaçları karşılanıyordu. Bir süre sonra hastanelere merkezi bütçeden nerdeyse hiç para gelmiyor ve hastanelerin ek bina inşaatları ve tıbbi demir başları da dahil her türlü ihtiyaçları buradan karşılanmaya başlandı.
Bu arada gelirleri ve satın alma güçleri her geçen gün azalan sağlık emekçilerine döner sermaye ek ödemesi verilerek bir bakıma sağlık emekçileri de sisteme ortak edildi. İlk başlarda yılda bir iki kere maşın yarsına yakın bir miktarda dağıtılan ek ödemeler bir süre sonra neredeyse her ay bir maaş kadar verilir oldu. O dönemde sağlık emekçilerine döner sermaye gelirlerini arttırın ki aldığınız ek ödemede artsın telkinleri yapıldı.
Artık hastaneler başvuran herkese tetkik istenen, film çekilen ve tıbbi girişim yapılan yerler ve dolayısıyla da trilyonluk döner sermaye gelirleri ile de oldukça karlı işletmeler haline gelmişti.
Hastanelerin bu yönelimi Sağlık Ocaklarında çalışanlar, devlet hastanelerinde çalışanlar arasında döner sermayeden kaynaklı olarak ücret farkları oluşmasına neden oldu. Sağlık ocaklarında yıllarca çalışmış, birikimli ve koruyucu sağlık hizmetleri konusunda yetişmiş kişiler devlet hastanelerine tain ister oldular. Zaten yıllarca personel yönünden eksik bırakılmış sağlık ocakları artık iyiden iye işlemez hale geliyordu.
Bunun üzerine sendikamız döner sermaye adaletsizliğine son verilerek tüm sağlık çalışanlarına emekliliğine yansıyacak biçimde ve insanca yaşayabilecekleri temel ücret talebini gündeme getirdi. Fakat hükümet bunu gerçekleştirmek yerine Sağlık ocaklarına döner sermaye kurmayı tercih etti. Artık sağlık ocaklarının giriş kısmında vezne diye bir bölüm vardı ve bu bölümün en önemli demirbaşı ise yazar kasalardı.
Devlet hastanelerinde olduğu gibi burada da sağlık çalışanlarına döner sermaye gelirlerini arttır ki gelirin artsın dendi.
Ancak buda yeterli değildi. Döner sermaye uygulaması gitti yerine “Performansa Dayalı Döner Sermaye” uygulaması getirildi. Devlet hastanelerinde ve sağlık ocaklarında parça başı ödeme anlamına gelen Performansa Dayalı Döner Sermaye” uygulaması geçerliydi. Artık kurum döner sermayesine para kazandırma dönemi kapanmış “kendin için kazan” dönemi başlamıştı. Aynı kurumda çalışan hekimler arasında rekabet vardı ve her ay bu konu gündeme geliyordu. O ne kadar kazanmış ben ne kadar. Öyle ki poliklinik günü olmadığı halde koridorda hasta muayene eden hekimler görüldü kimi yerde.
Sağlık ocaklarında her hekime bir oda tahsis edilmeye başlandı. Hekimler arasında “Senin odan daha iyi bir konumda, benim odam arkada kalıyor, sana daha çok hasta geliyor. “ tartışmaları yaşanır oldu. Çalışanlar arasında rekabetten dolayı küskünlükler oluşmaya başladı.
Hastaların hali ise başka türlü idi. Hastaya yapılan her türlü müdahale şüpheliydi artık. Gereli bir müdahalemi? Performans için yapılan bir müdahalemi? Soruları açıkça sorulmasa da hep akıllardaydı artık. İşte sağlıkta en tehlikeli viraja burada giriliyordu. Hasta ile hekim arasına para girmişti. Hemde bizzat Sağlık Bakanlığı eli ile.
İşte bu en tehlikeli viraj da da SES ve Tabip Odası, karşı çıktı, uyardı, iş bıraktı, g(ö)rev eylemleri yaptı. Sağlıkta Yıkım yaşanıyor “Sağlıkta Yıkımı Durduralım.” Dedi.
SES olarak günlerde 14 Mart 2007 günü yani Tıp Bayramında. Sağlıkta Yıkım yaşanırken bayram yapamayız diyerek temsili bir Sağlık Ocağı Tabutu ile birlikte İl Sağlık Müdürlüğüne kadar yürüyüp basın açıklaması yaptık.
14 Mart 2007 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında eğer “Sağlıkta Dönüşüm”de hükümet ısrar ederse ve Aile hekimliği uygulamasına geçerse Sağlık Ocaklarımız kapatılacak dedik ve halkımızı mücadeleye çağırdık.
24 Nisan 2007 günü İl Sağlık Müdürlüğünün düzenlediği bir panel yapıldı. Aile hekimliği anlatılacaktı ve her sendikadan odadan bir temsilci söz alacak sistem hakkındaki görüşlerini ifade edeceklerdi. SES olarak o panelde de Aile Hekimliğinin, Sağlıkta dönüşümün bir parçası olduğunu ve paran kadar sağlık anlamına geldiğini anlattık. Ancak panele davetli olarak gelen Denizli il Sağlık Müdürlüğü yetkilileri Aile hekimlerinin alacakları ücretten bahsederken sinevizyon cihazı ile Denizlide görev yapan Aile hekimlerinin bordrolarını yansıtıyorlardı perdeye.
25 Kasım 2007 günü Laleli Hatice Almış Sağlık Ocağı önünde toplanarak “Sağlık Ocağına Sahip Çık.” Eylemi yaptık. Eylem öncesi binlerce bildiri dağıttık. Eylemde sağlık ocağının etrafında el ele tutuşarak zincir oluşturduk ve yine halkımızı mücadeleye çağırdık.
Geçiş öncesinde görüştüğümüz hekim arkadaşlarımız sistemi beğenmeseler de seçmek zorunda kaldıklarını ifade ettiler. Çünkü aile hekimliğini tercih etmeyenlere uzak hastanelerde ve boş kalan aile hekimliklerinde geçici görevlendirmeler olacağı söyleniyordu. Ve ayrıca sisteme geçilene kadar oluşabilecek tepkileri azaltmak için cömert(!) davranılıyor ve aile hekimlerinin ücretleri çeşitli kalemler adı altında yüksek tutuluyordu.
Düzce’den, Denizli’den Aile Hekimleri Manisa’ya getiriliyor ve aldıkları ücret başta olmak üzere neyle karşılaşacakları anlatılıyordu. “Hiçte korkulacak bir şey değil. İsterseniz geri dönebilirsiniz. Sevk zinciri uygulanmayacak, malzeme gideri diye verilen ücreti harcatmayacağız gelirinize eklenecek, gerekli alt yapıyı zaten hazırladık (bilgisayar, online ağ, Eve tespitler vs)” deniyordu. Ancak her ikna toplantısında diğer illerde aile hekimliği yapan kişilerin bordroları mutlaka dağıtılıyordu. O günlerde bazı hekimlerin “Rüşvet büyük, yapacak bir şey yok. Seçmek zorundayız.” Dediği bile duyuluyordu.
Ücret dayatmasına rağmen Aile Hekimliğine karşı çıkan kişilerede geçici görevlendirmeler ve belki sistem dışında kalanları reçete yazamaz, hekimlik yapamaz hale getirecek mevzuat gösteriliyordu.
Sonuç olarak yaşanan gelişmelere ve karşı çıkmalarımıza rağmen hükumet ısrarla Aile Hekimliği uygulamasını başlattı. Manisa’da iki haftalık eğitimden(!) sonra aile hekimi ünvanı kazanan 387 kişi Aralık 2007 günü kura çekerek Aile Hekimliği bölgelerinde göreve başladı.
01.01.2008 günü Manisa Aile Hekimliği Pilot Uygulaması resmen başladı.
Sağlık Ocakları her ne kadar tabelaları kaldırılmasa resmen kapandı. 14 Mart 2007 günü temsilen İl Sağlık Müdürlüğü önüne bıraktığımız tabut gerçek olmuştu. Ancak kapanan sağlık ocaklarının tabelaları kaldırılmıyor yanlarına aile hekimliği tabelası asılıyordu. Bu durumu kamuoyuna anlatmak için 14 Mart 2008 tıp bayramında sağlık ocaklarının kapatılmasının protesto edilmesi anlamında İl Sağlık Müdürlüğü önünde lokma döktürdük, basın açıklaması yaptık.
Aile Hekimliği Uygulamasından sonra ne değişti?
1. Bütün Sağlık Ocakları kapandı. Bu ülkenin 40 yıllık birikimi olan ve koruyucu sağlık hizmetleri konusunda yetişmiş kadrolarına Ebe, Hemşire, Sağlık Memuru yerine Aile Sağlığı ELEMANI dendi.
2. Sağlık ekibi dağıldı. Sağlık emekçileri yalnızlaştı. Sağlık ocaklarında Doktor, Ebe, Hemşire, Sağlık Memuru, Laborant, Tıbbi Sekreter, Memur, Hizmetli ile ekip hizmeti veren kurum yerine Aile Hekimi ve Aile Sağlığı Elemanı adı altında bir oda kondu.
3. Hiçte iddia edildiği gibi ulaşılabilirlik artmadı. Birkaç Aile Hekimi dışında aynı Sağlık Ocakları binasında odalar kiralandı ve ev ziyaretleri, gebe ve bebek taipleri kişinin ayağına gidilerek değil merkeze çağrılarak verilmeye başlandı. Sadece tedavi edici sağlık hizmetlerinde görece iyileşmeler olmasına karşın başta ev ziyaretleri olmak üzere, koruyucu sağlık hizmetleri verilemez hale geldi.
4. Hizmeti veren kişi sayısı azaldı. Daha önce birinci basamak sağlık hizmetleri ekip hizmeti anlayışı ile verilirken (Doktor, Ebe, Hemşire, Sağlık Memuru, Laborant, Tıbbi Sekreter, Memur, Hizmetli) şimdilerde bir doktor bir aile sağlığı elemanı olmak üzere sadece iki kişi ile bu hizmet verilmeye çalışılır oldu.
5. Sağlık ocağı çalışması yani saha çalışması bitti. Koruyucu sağlık hizmetlerinde birikim sahibi olan ebeler ya Aile Hekimliklerinde bilgisayar başında oturmak ya da hastaneler tayin istemek zorunda bırakıldı.
6. Enjeksiyon, Pansuman, tansiyon gibi basit hizmetler aksadı. Sağlık ocağı iken enjeksiyon, pansuman ve aile planlaması hizmetleri nöbet usulü ile görülürken hastaların her enjeksiyon, pansuman ve aile planlaması hizmetinde aile hekimine veya aile sağlığı elemanına başvurması gerekli oldu.
7. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının iş yükü arttı. Hekimler ve sağlık çalışanları aile hekimliği uygulamasının getirdiği angaryalarla ve 3250 nüfusun istekleri ile boğuşur hale geldi.
8. Su istimaller ve gereksiz ilaç yazılması arttı. Hastaların istekleri karşılanamaz noktaya geldi ve doğal olarak etik dışı uygulamalar arttı. Hekimler arasında hasta kapma yarışı başladı ve bazı hekimlerin hastaları elinde tutmak adına etik dışı yollara başvurduğu duyulmaya başlandı.
9. Hastaneler hekim sıkıntısı çekti. Özellikle acil, ultrason, yoğun bakım gibi bölümlerde yetişmiş hekimler doğal sirkülasyon dışında yoğun bir biçimde aile hekimliğine geçince hastaneler yetişmiş hekim sıkıntısı çektiler. Bu sıkıntılar hala çoğu yerde geçici görevlendirmeler ile giderilmeye çalışılıyor.
10. Aile Hekimliğini seçen sağlık emekçileri ücret yönünden de mağdur edildi.
İmzaladıkları sözleşmelerde çalışanların ücretlerinin her ayın ilk günlerinde ödenir ve performans tespiti yüzünden birkaç gün sarkabileceği söylenmesine rağmen ayın 15. Hatta 18. 19. Gününe kadar bu ödemelerin sarktığı görüldü.
Sonuç olarak aile hekimliği uygulaması birinci basamak sağlık hizmetlerinden beklenen fayda ve memnuniyeti yaratmadığı gibi sağlık çalışanlarını sözleşmeli hale getirmesi ile de geri bir uygulama olarak algılandı.
Hastalar geçmişte sağlık hizmetlerinden mahrum edilerek mağdur edildiklerinden tedavi edici sağlık hizmetlerinden görece memnun gözükse de o memnuniyetin Genel Sağlık Sigortası Yasasının tüm yönleri ile uygulandığında ortadan kalkacağını tahmin etmek güç değil.
Kamuoyuna saygıyla duyurur hükumeti sağlıkta meydana getirdiği mağduriyetten vaz geçmeye, halkımızı sağlık hakkına sahip çıkmaya davet ediyoruz.


YÖNETİM KURULU ADINA
Serpil DENİZ
Şube Örgütlenme Sekreteri

Hiç yorum yok: